Dillerin Dağı, neredeyse hiçbir yerde karşılaşamayacağınız çok nadir kayıtlardan oluşan bir seçki albüm. Sayat Nova Projesi ekibi, Ermeni, Azeri, Gürcü, Çeçen ve diğer pek çok etnik kimliğe ait müziğe ve ister istemez tarihe ve siyasete dair bir şeyler söylüyor. Bant Mag Mekan’daki ilk gösterim için Türkiye’de bulunan grubun Cebelitarıklı üyesi Stefan Williamson Fa’yla ‘Dillerin Dağı’ üzerine sobet ettik.
FOTOĞRAF: BERGE ARABIAN
FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr
Bu projeyi
|
Kafkasya, benzersiz coğrafyasıyla birçok imparatorluğa ev sahipliği yapmış, tarih boyunca değişik kültür, dil ve inancın buluştuğu bir mozaik olagelmiş. Eski dönem Arap seyyahlar, seyahatnamelerinde bölge için ‘Dillerin Dağı’ demiş… Kafkasya hâlâ birçok farklı dil ve lehçenin konuşulduğu ve türlü eski geleneklerin yaşayabildiği bir yer.
Ne var ki tüm bu kültürel zenginlik kayıt altına alınabilmiş değil ve geleneksel olan pek çok şey, sonraki nesillere aktarılamadan kaybolma tehlikesi yaşıyor. Sovyetlerin yıkılmasından bu yana insanların zihninde Kafkasya, ancak Çeçenistan, Karabağ, Abazya ve Güney Osetya’da yaşanan savaşlarla kendine yer açabilmiş ve bölgedeki ülkeler bu dağınıklığın sonucu ulusal kimlik üretme çabasına girerek, topraklarında yaşayan irili ufaklı diğer kültürleri dışarı itmeye başlamış. Siyasetin belirlediği sınırları umursamadan gizli kalmış Kafkas kültürünü, müziğini ve bu coğrafyanın gerçek değerini anlatmak için yola çıkmış olan ‘Sayat Nova Projesi’ verdiği ilk ürünle karşımızda: ‘Dillerin Dağı: Kafkasya’nın Müzikal Lehçeleri’. Dillerin Dağı, neredeyse hiçbir yerde karşılaşamayacağınız çok nadir kayıtlardan oluşan bir seçki albüm. On farklı dilde, elli müzisyenle çalışılmış ve oldukça geniş bir enstrüman yelpazesi kullanılmış.
Tüm kayıtlara sayatnovaproject.com adresinden ulaşmak mümkün. Sayat Nova Projesi ekibi, Ermeni, Azeri, Gürcü, Çeçen ve diğer pek çok etnik kimliğe ait müziğe ve ister istemez tarihe ve siyasete dair bir şeyler söylüyor. Bant Mag Mekan’daki ilk gösterim için Türkiye’de bulunan grubun Cebelitarıklı üyesi Stefan Williamson Fa’yla ‘Dillerin Dağı’ üzerine sobet ettik.
-
Stefan, sen Cebelitarıklısın, Kafkasya'ya pek çok anlamda uzak bir yer. Bu bölgeye ilgin nasıl başladı? Kafkasya'ya ait köklerin var mı?
Hayır, Kafkasya'yla bir aile bağım yok ama bölgeye çok kuvvetli bir ilgim var. Aslında uzun zamandır Kafkasya'yla içli dışlıyım. Her şey 15 yaşındayken ünlü Ermeni yönetmen Sergei Paradjanov'un filmlerini izlememle başladı. Filmlerden, onun anlattığı Kafkasya'dan çok etkilendim, bölgenin kültürü ve tarihiyle ilgili okumalar yapmaya başladım. Üniversiteyi bitirdikten sonra Kafkasya'ya taşınmaya karar verdim ve öğretmen olarak iş buldum; bir yıl orada yaşadım.
• Aslında bölgenin müziğine ayrı bir ilgi duyuyorsun, değil mi?
Evet, kendim çok uzun zamandır müzik yapıyorum. İskoçya'da sosyal antropoloji okudum, daha sonra İngiltere'de etnomüzikoloji çalışmaya başladım. Tiflis'te yaşamaya başladığımda müzikle ilgili bir şeyler yapma niyetim zaten vardı. Kafkasların tarihi ve kültürüyle ilgili okumalar yapıyordum, bunu yaparken de burada irili ufaklı birçok müzik grubu olduğunu da fark ettim. Fakat onların müziklerini bulamıyordum. Buranın etnik müzik kültürünü araştırmaya başlamıştım. Çok sayıda etnik topluluk bulunuyor; onların müziğini ortaya koymak istiyordum. Tiflis Konservatuarı'na giderek müzik yapan başka insanlarla tanışmaya, onlarla konuşup ne gibi işler yaptıklarını öğrenmeye başladım. Projenin diğer kurucusu Ben'le o dönemde tanıştım zaten.
-
Bölgede müzik kaydetmeye nasıl başladınız, âşık geleneğiyle karşılaşman nasıl oldu?
O dönemde Tiflis’in güneyinde Azerilerin ve Ermenilerin birlikte yaşadığı bölgede bir bağlantı bulduk ve Ben'le birlikte oraya gidip müzisyenlerle tanışmaya karar verdik. Konuştuğumuz kişiler, bizi yine aynı bölgede bir köye götürdüler, orada 10 farklı âşık bizim için müziklerini icra etti. Âşık esasında Kafkasya'ya özel bir şey ve her ülke bu geleneği kendine mal etmeye çalışıyor. Aslında sadece bu durum bile Kafkasya’nın ne kadar geçişken ve çok kültürlü bir yapısı olduğunun göstergesi. Kültür açısından sınırların ne kadar manasız olduğunu burada çok açık bir şekilde görüyoruz. Bu köyde pek çok şarkı kaydettik. Buradaki müzik başta Azerbaycan'da dinlediğim âşık müziğine çok benzese de arada birtakım nüanslar fark edebiliyordum. Daha sonra bu müziyenlerle konuştuğumuzda Gürcistan’daki âşık müziğinin Azerbaycan'dakinden oldukça farklı olduğunu söylediler. Daha enstrümental melodiler ve şarkılar çoğunlukla hüzünlü... Daha sonra araştırma yapıp bu bölgedeki âşıklar hakkında ne bulabileceğime bakmak için Tiflis’e döndük, fakat ne kadar araştırsak da hiçbir şey bulamadık.
-
Aslında bölgedeki milliyetçiliğin diğer pek çok şeye zarar verdiği gibi farklı yöresel müzikleri kültür ortamından yavaşça sildiğini de görebiliyoruz.
Evet, sadece yaşadığımız bu örnek bile çarpıcı, bu âşıkların icra etiği müzik Azerbaycan âşık müziği olarak biliniyor ama aslında o yöreye has, çok daha farklı boyutları olan bir müzik ve bu insanlar Azeri kökleri olmasına karşın çok uzun süredir Gürcistan'da yaşıyorlar. Bu durumdan ötürü, ne Azerbaycan ne de Gürcistan bu kişilerin kültürüne sahip çıkıyor. Azerbaycan'da bu müziği kayıt altına almakla hiç kimse ilgilenmiyor. Gürcistan'da da ülkedeki azınlıklara yönelik olumsuz bakış açısı nedeniyle benzer bir durum yaşanıyor. Gerçekten bir şeyler yapmak gerektiğini düşündük, farklı köylere gidip oraların müziğini kaydetmeye karar verdik. Kafamızda, elde ettiğmiz bütün kayıtları koyabileceğimiz ve insanların da bir şekilde katkı sunabileceği bir internet sitesi düşüncesi vardı. Siteyi kurduk ve Kafkasya'da benzer konularda çalışan insanlar bizimle irtibata geçmeye başladı. Gerçekten çok küçük bir topluluk ve tahmin edebileceğiniz gibi herkes birbirini tanıyor ve benzer projelerden haberdar ediyor. Bu projeyi de konuyla ilgilenen farklı insanların katkı sunabileceği bir platform olarak düşündük. 'Sayat Nova' ismini de bu şekilde seçtik, Sayat Nova adeta Kafkasya'daki çok kültürlülüğün simgesi durumunda. Ermenice, Azerice, Gürcüce şiirler yazan bir âşık...
-
İlk albüm ve belgeselden bahsedebilir misin?
Pek çok köyü ziyaret ettik ve farklı türde yüzlerce yöresel şarkı kaydettik, bir yandan da bazı performansları filme çektik. Aralarından yaptığımız bir seçki 'Kafkasya'nın Müzikal Lehçeleri' belgeselinde toplandı, geçen hafta İstanbul'da Bant Mag Mekan'da bir gösterim yaptık. Bu kayıtların bir kısmı şu an sitemizde fakat site hâlâ yapım aşamasında, tam olarak açıldığında isteyen herkes bütün kayıtlara ulaşabilecek. Sadece müzik kayıtları değil, bizim ve başka kişilerin yazdığı makaleler, görüntüler ve pek çok başka şey sitede olacak. Köylerdeki genç insanları bizimle çalışmaya teşvik ediyoruz, bazıları müzikle ilgili yazılar kaleme alıyor, bazıları bizim için şarkı sözlerini tercüme ediyor, diğerleri daha çok şarkı kaydetmek için çalışıyor. Gerekli ekipmanları olmasa da sadece telefonlarıyla bile olsa kayıt almalarını istiyoruz, çünkü gerçekten hiç açığa çıkmamış şeyler var. Bu şekilde insanlar, müzikle içli dışlı olmanın farklı yollarını aramaya ve bulmaya başladı.
-
Hangi müziği kaydedeceğinize nasıl karar verdiniz?
Kısıtlı zamanımız ve bütçemiz olduğu için öncelikle geniş çaplı bir araştırma yaparak, bölgedeki pek çok topluluk arasında bugüne kadar en az ilgiyi görmüş olanlardan başladık. Bunlar çoğunlukla ülkedeki azınlık topluluklarıydı. Sonuç olarak, Gürcistan'da olduğum dönemde Azeri ve Ermeni toplumlarına ve onların müziğine, Çeçen ve Dağıstan bölgelerine odaklandık. Gerçekten hiçbir yerde bulamayacağınız kayıtlar, karşılaşamayacağınız müziklerin kayıtları bunlar. Azerbaycan ve Ermenistan'da da çokça kayıt yaptık. Ermenistan'da geleneksel müziğin pek çok çağdaş yorumuyla karşılaştık, bu oldukça ilginçti. Tüm bölgeye tepeden bakacak olursanız gerçek bir mozaik olduğunu, her şeyin nasıl da birbiriyle iç içe girdiğini görürsünüz. Âşık kültürüne ve bu geleneğin tarihine baktığınızda tüm bölgeyi etkisi altına aldığını görürsünüz.