Kesab’ın 21 Mart’ta işgal edilmesiyle, hem yörenin altı bin yıl öncesine dayanan tarihinden bugüne kalmayı başaran kültür varlıkları tehdit altına girdi, hem de kasabanın geleneksel karakteri kısmen de olsa korunan günlük yaşamı kesintiye uğradı. Kasabadaki sayısız mimari ve kültürel eserin geleceği ne yazık ki belirsiz. Kesab’ın son yıllarda yaşadığı değişimi, yörenin Ermeni sakinlerinin ekonomik faaliyetlerini ve kültürel mirası korumak için gösterilen çabaları, Agos okurları için derledik.
EVRİM KAYA
evrimrkaya@gmail.com
Kesab, yalnızca geleneksel Ermeni mimarisini yansıtan kiliseleri ve tarihi eserleri ile değil, Ermenilerin Soykırım öncesinde de yoğun olarak yaşadığı en eski yerleşimlerden biri olması sebebiyle de, Ermeniler için önemli bir kültürel merkez. Agos yazarlarından Vahakn Keşişyan son yıllarında yakından tanıdığı kasabayı anlatırken işgalin, resmi nüfusun çok üstünde sayıda insanı etkilediğinin altını çiziyor: “Kesab uzun zamandır, Halep, Beyrut ve Şam’dan gelenlerin yanı sıra, dünyanın çeşitli yerlerinden Ermenilerin yaz aylarında buluştuğu bir yerdi. Yazlarını Kesab’da geçirenlerin çoğu, buradan ev ve çiftlik satın alıyordu. Bölge yalnızca Ermeniler için değil, başta Körfez ülkelerinden gelenler olmak üzere, farklı etnik kökenli turistler için bir cazibe merkezi haline geldiğinden, Kesab’da da, komşu kasabalarda olduğu gibi, gayrimenkul fiyatları artmış ve dolayısıyla, toprakların tarım amaçlı kullanımı kârlı olmaktan çıkmıştı.”
Keşişyan’a göre, bu durum geleneksel yaşayış şekillerini değiştirmeye başladı. Kasabanın yerlileri 21. yüzyılın ilk on yılında yaşanan turizm patlamasını karmaşık hislerle izlediler. Bir yandan Körfez ülkelerinden gelen turistlerden ve Ermenilerden kazanılan para çok çekici bir hal alırken, diğer yandan da, geleneksel toplumsal normlar ve cemaatin yaşam biçimindeki değişimler huzursuzluğa neden olmuştu.
Yeni apartmanlara, kasabanın ortasındaki otellere ve fast food restoranlarına ilişkin olumsuz yargılar çok yaygındı fakat durumdan şikâyetçi olan insanlar, aynı zamanda para kazandıklarından, çelişkili duygular içindeydi.
Defne sabununun anavatanı
Son 10 yılda yaşanan pek çok değişikliğe rağmen, Kesab halkı birçok geleneğe sadık kaldı. Mart 2011’de savaş başladığında, Kesab elması Suriye’nin dört bir yanında sahip olduğu ününü hâlâ koruyordu. Kesab’da yaygın olarak yetiştirilen diğer iki ürün olan tütün ve defneye nazaran, finansal olarak daha güvenilir olduğundan gittikçe popülerleşen elmanın yanı sıra, üzüm yetiştiriciliği de tarımın önemli bir kısmını oluşturuyordu. Bölgede faaliyet gösteren Fransa merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan ‘Yergir yev Mışaguyt’un (Terre et Culture / Yurt ve Kültür) kurucularından Aram Kerovpyan ise, Kesab’ın meşhur defne sabununu hatırlatıyor.
Kasaba, Kilise’nin paganlıktan devralıp dönüştürdüğü ‘üzüm bayramı’ Surp Asdvadzadzin Yortusu’yla anılan yerlerin başında geliyor. Ağustos ayının ikinci pazar gününe denk gelen yortudan önce üzüm tüketmeyen Ermeniler arasında bu yortuyu en coşkulu kutlayanlar, Kesab’da, Vakıflı köyünde ve Lübnan’daki Anjar gibi yerlerde yaşayan Musa Dağı Ermenileri. Vahakn Keşişyan, binlerce insanın o gün Kesab’a akın ettiğini ve kasabanın sakin havasından eser kalmadığını anlatıyor: “Pek çok Ermeni çiftin birbirlerini ilk gördükleri gün Asdvadzadzin Yortusu olurdu. Genç kızlar ve oğlanlar Kesab’da, kasaba meydanında, Armen’den dondurma alırken bakışırlardı. Yortunun arifesinde, Jedelduz’daki yaşlı, koca ağacın yanında harisa (keşkek) hazırlanır, bütün gece pişmesi gereken bu geleneksel yemek, kutsanan üzümlerle birlikte dağıtılırdı. Bu uzun gecede ‘Hele hele ninno ye’ gibi şarkılar söylenir, dans edilir, ‘şurçbar’ (halay) oynanırdı.”
Keşişyan, Kesab’ın Asdvadzadzin Yortusu zamanı dışında sakin bir yer olduğunu; gençlerin pek çoğunun, anne babaları gibi Kesab’da yaşamayı sürdürmek yerine dışarıya gidip çalışmayı tercih ettikleri hatırlatıyor: “Bir kısmı yazın gelen turistlerin pek çoğunun memleketi olan Körfez ülkelerine, bir kısmı da, başta ABD olmak üzere, Batı ülkelerine göçüp, oralarda bir Kesab diasporası oluşturmaya başladı. Ancak ailelerini ve akrabalarını Kesab’da bırakan bu insanlar, Kesab’la sıkı bağlarını korudular.”
Yurda ve geleneğe sahip çıkmak
1978 yılında Fransa’da kurulan ve Ermeni kültür mirasının korunması ve gelişmesi için çalışan bir dernek olan ‘Yergir yev Mışaguyt’, 1982 yılından, Suriye’deki iç savaşın başlamasına kadar, Kesab bölgesinde çalışmalar yürüttü. Derneğin birçok ülkeden gönüllülerin katılımıyla yürüttüğü çalışmalar kapsamında hem Kaladuran Vadisi’nde, hem de Kesab’da kültür varlıkları restore edildi ve korumaya alındı.
Derneğin tüm faaliyetleri Halep Dini Önderliği aracılığıyla gerçekleştirildiğinden, bölgedeki her tür kültürel varlık Ermeni toplumu varlıkları envanterine dahil edilmiş oluyordu.
Dernek, 1986-1987’de, Kaladuran Surp Isdepanos Şapeli’nin restore edilerek ibadete açılmasını sağladı. 1990-1991’de Pabuçyan evleri, 1992-2006 arasında da Aşkaryan Evi kapsamlı bir restorasyondan geçirildi. Aşkaryan Evi, bölgeyi ziyaret eden Fransızlar ve Avrupalılar genelde orada konakladığından, ‘Fransızların evi’ diye biliniyor.
1998’den sonra, Aşkaryan Evi restorasyonun uzantısı olarak, kasabanın bir ana avluyu çeviren beş evden oluşan, kapalı bir mimari yapının hâkim olduğu eski mahalleleri kurtarma çalışmaları başladı. Yergir yev Mışaguyt, evlerin geleneksel yerel mimariye göre yenilenmesine özen gösterdi. Her bina yığma taş işçiliği, çatılar ve teras, sütunlardan taşan çatılar ve balkonlar ise ahşap işleme zanaatı ile yenilendi.
Etnografya Müzesi kuruldu
Kesablı mimar Hagop Bedırcikyan’ın yönetiminde ‘geleneklerin ve maddi kültürün gözeticisi olmaya tahsis edilmiş bir mekân yaratmak’ hedefiyle ve Kalust Gülbenkyan Vakfı’nın desteğiyle hayata geçirilen bir proje olan Etnografya Müzesi, 2008 yılının Eylül ayında ziyaretçiye açıldı. Dernek, 2010 yılına kadar müze için çalışmaya devam ederek, koleksiyonları oluşturacak ve konsepti yaratacak bir müze komisyonunun kurulmasını sağladı.
2009 ve 2010’da, Kaladuran Vadisi’ndeki büyük meyve bahçelerinin sulama sorununun giderilmesi için çaba gösteren dernek, 22 bin metrekarelik bir alandaki bahçelerin sulanması için sondaj çalışmalarına başladı.
2011 yılı için de Kesab’da bir kampanya planlanıyor, mahalle düzenlenmesi ve müzenin yönetimi üzerinde çalışmalara devam ediliyordu. Ancak Suriye’de patlak veren savaş, bölgedeki pek çok şeyle birlikte Yergir yev Mışaguyt’un faaliyetlerinin de sonunu getirdi. Dernek, 2011 yılında kasabadaki etkinliklerini tamamen durdurmak zorunda kalmıştı, ancak derneğin kampanyalarıyla Ermeni toplumuna yeniden kazandırılan varlıklar, bir kâhya ve bahçıvan vasıtasıyla gözetiliyordu. Buralarda işgalden sonra ne olduğunu kestirmek ise çok güç.