Gayrimüslimlerin kurumlarının tüzel kişilik sorunu, İstanbul Bilgi Üniversitesi’de konunun uzmanları tarafından masaya yatırıldı. Cemaat Vakıfları Temsilci Ofisi ile Bilgi Üniversitesi’nin ortaklığı ve Venedik Komisyonu’nun katılımı ile düzenlenen ‘Gayrimüslimlerin Tüzel Kişilikleri: Sorunlar ve Haklar’ konferansında Cemaat Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas yaptığı konuşmada sorunların neden ve sonuçlarını aktardı.
EMRE ERTANİ
emreertani@agos.com.tr
Türkiye’deki gayrimüslimlerin kurumlarının tüzel kişilik sorunu, 30 Ocak Perşembe günü İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusu Mahkeme Salonu’nda konunun uzmanları tarafından masaya yatırıldı. Cemaat Vakıfları Temsilci Ofisi ile Bilgi Üniversitesi’nin ortaklığı ve Venedik Komisyonu’nun katılımı ile düzenlenen ‘Gayrimüslimlerin Tüzel Kişilikleri: Sorunlar ve Haklar’ konferansında Cemaat Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas yaptığı konuşmada sorunların neden ve sonuçlarını aktardı.
Azınlık eşittir ‘yabancı’
Cemaat Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas, ‘Gayrimüslim Azınlıkların Temsili ve Tüzel Kişilik Eksikliği’ başlıklı konuşmasına, Cumhuriyet’in kuruluşu öncesinde ve sonrasında daha da geliştirilmiş olan ‘azınlık’ veya ‘gayrimüslim’ eşittir ‘yabancı’ imajının hâlâ düzelmediğinin altını çizerek başladı: “Geçen 100 yıla rağmen, hâlâ daha, muhtelif menfi siyasi gelişmelerden, çok az nüfusa sahip olan bizler mesulmüşüz gibi gösterilerek, zan altında bırakılmaktayız. Asıl üzücü ve daha acı olan, bu gibi ithamlara muhatap bırakıldığımızda devlet kurumlarının sessiz kalmayı tercih etmesidir.”
“Tüzel kişilik” denince, gündeme yalnızca tarihsel olarak hafızalara yerleşmiş Rum ve Ermeni patrikhaneleri ile Hahambaşılığın ihtiyaçlarının geldiğini dile getiren Vingas, “Halbuki, Süryani patrikhaneleri, Latin–Katolik kiliseleri ve kurumları, mazbut vakıflar, Protestan Kiliseleri gibi asırlardan beri bu ülkenin asli toplumları ve kurumları da tüzel kişilik tanınmasından mahrumdur. Geleceklerini kurma, kültürel miraslarını koruma, taşınmazlarını kullanma ve koruma hususlarında ciddi tehlikeler ile başa çıkmaya çalışmaktadırlar” dedi.
Seçim yönetmeliği sorunu çözülmedi
2012 Ocak’ta seçim yönetmeliğinin askıya alındığını ve yenisinin hâlâ hazırlanmadığına dikkat çeken Vingas, “Tüzel kişilik eksikliğinden kaynaklanan ve bugün bir çözüm bulmak için en çok çaba sarf ettiğimiz sorunlardan biri, seçim, seçme ve seçilme hakkının kullanımına ilişkindir. Bu konu vakıflarımızda daima bir sorun haline gelmiş ve siyasi konjonktürlerin niyetine kalarak bir türlü sisteme oturtulamamıştır” diyerek süreç hakkında şu bilgiyi paylaştı: “İlk kez, 2004 yılında bir yönetmelik hazırlanmış ve bu yönetmelik ile vakıflarda seçimlerin dört yılda bir yapılması öngörülmüştür. Daha sonra, 2008 yılında bu yönetmelik iptal edilmiş, ardından cüzi değişikliklerle tekrar gündeme getirilmiştir. En son olarak, Ocak 2012 tarihinde Vakıflar Meclisimiz daha mütemmim bir yönetmeliğin hazırlanması cihetine gitmiş ancak durum günümüze kadar askıda kalmıştır.”
Cumhuriyet döneminde dengeler değişti
Türkiyeli azınlıkların geleceğinin, dini müesseseleri ve kurumlarının tüzel kişiliğe ahip olup olmaması durumu ile de yakından ilişkili olduğunu kaydeden Vingas, sorunu şu sözlerle özetledi:
“Asırlardan beri ülkemiz topraklarında faaliyet gösteren dini kurumlar, kısmen ‘tebaa’ statüsünde kısmen ise ‘yabancı’ olarak kabul edilmektedirler. Tebaa veya yabancı olarak yorumlanan bütün bu kurumlar, Osmanlı döneminde nizamnameler, ferman ve/veya vakfiyelerin tasarrufu ile yönetilmekteydi. Cumhuriyet döneminde ise dengeler değişmiş ve bu tarihi kurumların hukuk düzenindeki yerleri tartışılır olmuştur.
On yıllar boyunca değişik uygulamalarla karşı karşıya kalan Patrikhaneler, Hahambaşılık ve kiliseler, dönemin siyasi ve dolayısıyla hukuki tercihlerine maruz kalmışlardır. Cemaatlerimizin varoluşlarındaki değerleri tartışılmaz olup; tarihi yapılarının en temel kurumu olarak kabul edilen Ekümenik Rum Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi, Hahambaşılık ve Süryani patrikhanelerinin tüzel kişilikleri hep sorgulanır olmuştur. Patrikler ve Hahambaşılar eskiden ‘milletbaşı’, günümüzde ise ‘cemaat lideri’ olarak muhatap alınıyor olmalarına rağmen, ait oldukları kurumların kişilikleri resmen tanımlanmış ve tanınmış değildir. Hükümetlerimiz tarafından patrik seçiminin tanınması, ruhban kıyafetinin serbestçe giyilmesi kabul edilmiş olmasına rağmen, kurumlar konusunda bir çözüm geliştirilememiştir.”