Bu haftaki Agos’un başyazısı: Kul hakkı
Dile kolay, tam kırk yıllık bir gaspın öyküsü var bu haftaki manşetimizde. Gasp edilen arazinin hikâyesi ise çok daha eskilere, ta 1830’lara uzanıyor. Ermeni toplumunun önde gelen hayırseverlerinden, Sultan II. Mahmut’un darphane emini Kazaz Artin Amira Bezciyan’ın ileri görüşlülüğüyle kurulan Surp Pırgiç Hastanesi, Yedikule surlarının hemen dışında, Leblebicioğlu bostanı olarak bilinen arazi üzerine inşa edilmişti.
Hastane, onlarca yıl, türlü zorluklarla boğuşarak da olsa ayakta kaldı. Sadece hastalara değil, yetimlere, yoksullara, ihtiyarlara bir şefkat yuvası olarak hizmet verdi. Sadece Ermenilere de değil, her dinden, her dilden insana…
Ancak gün geldi, Türkiye Cumhuriyeti’nin, gayrimüslim yurttaşları birer tehdit olarak gören reflekslerinin sonucu olarak, haksız uygulamalarla hastane arazisinin önemli bir kısmı gasp edildi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi ile Zeytinburnu Belediyesi arasında bölüşüldü. Yıl, 1974’tü.
Araziye giren bir greyderin her şeyi yıkarak arazinin gaspını bir oldubittiye getirdiği o gün, hastanenin başhekimi ve umum müdürü olan Onnik Çalıkyan, Zeytinburnu Kaymakamlığı’na hitaben bir dilekçe kaleme alacak ve “İçinde bulunmakla gurur duyduğumuz hukuk devletinin” bu haksız uygulamaya bir son vermesini isteyecekti.
Bu olayın üzerinden tam 40 yıl geçti. Ermeni, Rum, Süryani ve diğer gayrimüslim toplulukların gasp edilmiş mülklerinin iadesi için yetersiz de olsa adımlar atan bir hükümetin gösterdiği irade sayesinde bu değerli arazi asıl sahibine, Surp Pırgiç Hastanesi’ne iade edildi. Ne tesadüf ki, hastaneye 50 yılı aşkın hizmet veren Onnik Çalıkyan da aynı günlerde, 94 yaşında hayatını kaybetti.
Bu hikâyeten çok basit bir sonuç çıkıyor: Adalet istenirse kolayca yerine getirilebiliyor. Getirilince, Bezciyan’ların da, Çalıkyan’ların da emeği boşa gitmemiş, kul hakkı yenmemiş oluyor. Yeter ki istensin, yeter ki irade gösterilsin.
Agos