Baba Hacı, Ermenistan’ın güney ucundaki Şıvanidzor köyündeki bir türbe. Ermeni köyünden Baba ile Azeri köyünden Hacı’nın köyleri arasındaki barışın nişanesi. Türbeyi ziyaret eden İngiliz gazeteci Maxim Edwards’la Ermenistan’ın durumu, kapalı sınır ve Baba Hacı’nın önemi üzerine konuştuk.
MAXIM EDWARDS
Meğri Tren İstasyonu’na ulaştığınızda, kelimenin tam anlamıyla sınırın sonuna gelirsiniz. Ana bina, İran sınırında, dağların gölgesinde terk edilmiş halde durur. Doğuda, nüfusu Ermenilerden oluşan, fakat hukuken Azerbaycan’ın parçası olan Dağlık Karabağ Bölgesi. Batıda, Azerbaycan’ın ondan kopuk küçük parçası Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti. Burası, Ermenistan’ın en çarpıcı manzarasına sahip, ülkenin en güney ucundaki Syunik (Sünik) eyaleti. İran’dan gelen ArmRosGazprom Boru Hattı ve ılıman iklimiyle Meğri, Ermenistan iki önemli kaynağına ev sahipliği yapıyor: doğal gaz ve nar. Rus askerleri, İran’la olan güney sınırını koruyor. Farsça dinlenme tesisi levhaları, Yerevan’a doğru giden kuzey yolu boyunca olağandışı şeyler değil. Yine de İranlı kamyon şoförleri aç ve susuz.
Yerevan’dan Meğri’ye
Meğri’nin görece izole olması, sadece coğrafi koşullardan dolayı değil. Başkent Yerevan ile Meğri arasındaki yol, Aras Nehri Vadisi boyunca Azeri bölgesi Nahçıvan’dan geçiyor ve uzun süredir kapalı. Yerevan’dan Meğri’ye gitmek için dağlar arasındaki keskin virajlarla dolu bir yolu turlamak gerekiyor. Fakat Meğri’deki birçok aile için başkente gitmenin maliyeti olan beş bin dramı (yaklaşık 25 TL) karşılayamayacak durumda.
Karekin Njdeh’in bir portresi, şehrin merkezindeki Meğri Kışlası’nın duvarına çizilmiş. Bolşevikler, 1920’lerin başlarında, Syunik eyaletinin Sovyet Azerbaycanı’na verileceğini ilan etmiş. Ermeni devrimci Taşnak Partisi fedai lideri Njdeh, bu dağlarda gerilla savaşı başlatmış ve bölgenin Ermenistan sınırları içerisinde kalacağının garantisi verilene kadar sürdürmüş. Görünüşe göre, bu tarihi simge bazılarını etkilemeye devam ediyor. Ermenistan’ın bu bölgesindeki Azeriler gideli çok oldu. Onlar, buranın yerlileriydi. Meğri’ye komşu İran eyaleti olan ‘Āzarbāijān-e Sharqi’den (Doğu Azerbaycan) gelen Azeriler de İranlı olarak sayılıyorlar ve sınırı öyle geçiyorlar.
Farslar ve Azeriler
Yerel misafirhanenin sahibi Lusine Zakaryan, farkı anlatıyor: “İranlılar, yani etnik Farslar, uzun boylu, zeki ve güzeller, ışıltılı bir görünüşleri var. Bunu, sadece Ermeni olduğum için söylediğimi düşünme ama Kuzey İran’daki Azeriler, daha karanlık ve kaba insanlar.” Hemen ekliyor: “Fakat her zaman söylediğim gibi, kötü millet yoktur, sadece kötü insanlar vardır.”
Meğri’nin yaklaşık 17 km doğusundaki Şıvanidzor köyünde, Azerilere ait birkaç iz hâlâ görülüyor ve onların hatıraları halen duyuluyor. Bu durum, Ermenistan’ın güney ucundaki diğer kasabalarla birlikte 300 kişinin yaşadığı bu yerleşimde daha yaygın. Oymalı balkonlu ve güneşte kurumaları için meyve yığınlarının olduğu köy evlerinin dizildiği sokaklar…
1989 Sovyet nüfus sayımına göre, Sovyet Ermenistanı’nın Meğri bölgesinin nüfusu 14 bin 690. Nüfusun yaklaşık yüzde 15’ini, 2 242 Azeri oluşturuyormuş. Eski Ermenistan Devlet Başkanı Danışmanı etnograf Hranuş Kharatyan’a göre, Ermenistan’da halen birkaç Azeri yaşıyor, fakat çoğu isimlerini değiştirmiş ve etnisiteleri hakkında açıkça konuşmak istemiyorlar.
Şıvanidzor’daki uyum
Yaşlı Ermenilerin çoğunun yerli Azerilerle olan iyi ilişkilerine dair sevgi dolu hatıraları var. Fakat Şıvanidzor, köyün yukarısındaki dağın yükseklerinde, vaktiyle var olan bu uyumun somut kanıtına sahip olmasıyla emsalsiz. Aynı zamanda biyoloji öğretmeni olan, 62 yaşındaki Şıvanidzor muhtarı Hovhannes Oganyan, “Yaşlılar, bugün dahi, anneleri veya babaları üzerine değil, Baba Hacı üzerine yemin ederler” diyor. Baba Hacı, bir Azeri’nin ismi değil. O, köyden uzakta, yoğun ağaçlıklı dağda bulunan, bir Ermeni olan Baba ile bir Azeri olan Hacı’nın on altıncı yüzyılın sonu veya on yedinci yüzyılın başından bu yana birlikte yattığı bir mezar. Oganyan, 20 yıldan fazla zamandır Şıvanidzor’un muhtarı. Bundan daha uzun süredir de, Kolhoz’u yönetiyor. Buruk bir sırıtışla “Azerbaycan’ın varlığından bile uzun” diyor.
Baba Hacı’ya dair kaynaklar, derinlemesine bir araştırmayla bile bulunmuyor. Araştırmacı gazeteci Gohar İsakhanyan’ın yazdığı kısa açıklamanın ulaşılabilir tek Ermenice kaynak olması, araştırmanın sıkıntılarını ortaya koyuyor. İsakhanyan, “Şıvanidzor’da tüm yerli Müslümanlara ‘Türk’ dendiğinden, orada yaşayanlar, Baba Hacı’nın Azeri mi, İranlı mı, Türk mü olduğunu bilmiyorlar” diyor. İsakhanyan, Baba Hacı’nın kökeni hakkında iki rivayetten bahsediyor.
Oganyan’ın daha inandırıcı bulduğu ilk rivayete göre, Şıvanidzor’daki Ermeni köylüler ile şimdiki Nrnadzor olan Nyuvadi’deki Azeri köylüler, çatışmaya başlarlar. Bunun üzerine, iki köyün önde gelenlerinden Baba ile Hacı, bu anlaşmazlığı çözmek için kan kardeşi olurlar. Şıvanidzor’la Nyuvadi arasındaki dağlara, beraberce bir türbe inşa ederler. Bundan sonra, iki köy, yan yana barış içinde yaşarlar.
İkinci rivayete göreyse, Şıvanidzor’daki Ermeni köylüler, Türklerin saldırılarından ötürü dağa kaçarlar. Saklandıkları yerlere bahar sularını taşımak için kurulan yeraltı boru sistemi sayesinde kurtulurlar. Yaşlı bir köylü, Ermenilere ihanet ederek, Türklere kurtulmalarının sırrını anlatır. Akan suyun sesini duyup toynaklarıyla toprağı kazan atlar sayesinde, boruların yerleri keşfedilir. Bu arada, ne zaman yapıldığı bilinmeyen bir yeraltı su kemeri, Şıvanidzor’da halen sulama için kullanıyor. Susuz kalan Ermeniler teslim olurlar ve Türkler, Baba Hacı’yı zaferlerinin nişanesi olarak inşa ederler.
Dağdaki mezar
Oganyan, Baba Hacı’ya gelen hacıları çocukluğundan net bir biçimde hatırlıyor ve orayı, bir türbe olarak tasvir ediyor. İçerisinin kabaca taslağını çiziyor. İki dikili taşı saran, siyah bir kumaşla kaplı küçük bir kareden bahsediyor.
Oganyan, bir taşın üzerinde, Ermenice harflerle ‘Baba’ yazdığını ve Ermenilerin sonsuzluk işareti ‘arevakhaç’ olduğunu, diğer taşta ise Arapça harflerle –büyük ihtimalle- ‘hacı’ yazdığı ve yıldız ile hilal işaretleri bulunduğunu söylüyor. Zaman zaman Azerbaycan’dan bir mollanın ibadetleri yönetmek için geldiğini hatırlıyor. Ayrıca Oganyan, bir Azeri’nin devamlı olarak türbenin yanında yaşadığını ve oranın bakımı için bağış topladığını anlatıyor. Ziyaretçilere su ve yemeğin yanı sıra, ‘kaliteli semaverlerden’ çay da ikram edilirmiş. “Bu dağlar, ulaşılması zor bir yerde veya yerel otoriteler için zahmetliydi. Herkes burayı bilirdi ama kimse bizim için zahmet etmezdi” diyor, Muhtar ve ekliyor: “Herkes saygısını sunmak ve Azerilerle madağ (kurban) kesmek için Baba Hacı’ya çıkardı. Resmi üniformalı, apoletli ve sivri kepli insanların, hayvanlar gibi ellerinin ve dizlerinin üzerinde, yaşlı kadınlar ve köyün yaşlılarıyla birlikte tırmandıklarını görürdüm”. Şıvanidzor’daki şimdiki gençleri sorsak, Baba Hacı’yı bilmezler. Evet, Baba Hacı’nın çok meşakkatli bir yolu var ve burada selam verebileceğini bir insan bile yok.
“Kediler ve köpekler bile aynı kaptan yemek yiyebilirken, insanlar hâlâ bunu öğrenemedi ve Ermenilerle Azeriler de…” diyor Lusine. “Sumgayit’ten (1988’de Ermeni nüfusuna yönelik bir pogroma şahit olan Azerbaycan kasabası) sonra, biz onların anıtlarına dokunmadık. Culfa’daki khaçkarlara ne olduğunu gördün mü? Biz halen Baba Hacı’ya geliyor olmasaydık, burada görünen bir yol olmazdı.”
‘Yol’ cömertçe kullanılmış bir terim olabilir, güvenli bir Lada arabayla ve inatla ancak elverişli bir şey olabiliyor. Şihakoğ Rezervi’ne doğru kuzeye giden yola geldiğinizde, aşağı vadideki modern köyün atası olan Eski Şıvanidzor köyünün harabelerine ulaşıyorsunuz. Şıvanidzorlu köylülere göre, burada 1780’dan beri kimse yaşamıyor ve o zamandan beri Müslüman toplumuyla iyi ilişkiler içindeler. Nadir görülen bir on yedinci yüzyıl kilisesi, dağlara göz kulak olmaya devam ediyor. Kilisenin yapıldığı yerel granitin üzerine Khaçkar işlemek için çok sert olduğunu söylüyor köylüler. Eski Şıvanidzor’a giden tozlu yol, düzlüklerden, ormanlardan ve aşağıdaki vadinin baş döndürücü manzarasından sonra bizi nihayet Baba Hacı’ya ulaştırdı.
Türbenin hali içler acısı
Türbe, bir meşe ağacının dalı tarafından sarmalanmış biçimde tepenin zirvesinde duruyor. Türbenin Lusine’nin söylediği gibi Eski Rus savaşçılarının miğferlerine benzeyen konik bir şekli var. Kabaca altı metre çapında ve içinin yüksekliği dört metreden az. Dış duvarları çöktüğünden, türbe giderek yamaca saplanıyor. İçi, acınacak halde. Semaverlerin yerini avcıların yemek kapları almış ve Oganyan’ın anlattığı iki dikili taştan eser yok. 2011 tarihli bir gazeteden parçalar yeri kaplıyor ve kil bir testinin kırıkları, iç duvar boyunca olan oyuklardan birinde duruyor. Efsanenin modern muhteviyatı bunlardan ibaret. Duvarları sivri kemerlerle desteklenen iç kısmın ortasında, yerde büyük bir çukur var. Hovhannes Oganyan’ın eşi ve Şıvanidzor’daki ortaokulun müdürü Anahit, bunun vâsi hayvanların işi olduğu tahmin ediyor. Türbenin iç kısmındaki duvarın ne olduğu belirsiz bir kısmının fotoğrafını çekiyor ve bu fotoğrafın İsa’nın suretini gösterdiğini söylüyor. Önerisi üzerine ben de aynısını yapıyorum, fakat hiçbir şey göremiyorum. Bir dahaki sefere, söz veriyorum, tek mercek yansımalı (SLR) bir makineyle geleceğim.
Anahit Zakaryan, çiçekler, mumlar ve dualar getirmiş. Girişin üstündeki pervazı öpüyor. Bu arada, Oganyan’ın hatırladığı, dikkatle oyulmuş kapılar da hiçbir yerde yok. Anahit, Baba Hacı’nın çocuğu olduğunu söylüyor. Baba Hacı’yı çevreleyen bazı taşların, küçük yaşta veya doğumda ölen çocuklar için konulduğu ve onların türbenin yanına gömüldüğü söyleniyor. Üzerinde yazılar olan yalnızca iki taş duruyor, fakat maalesef ikisinin üzerindeki yazılar da okunaksız. En az yılda bir kez Baba Hacı’yı ziyaret eden Anahit’in ebeveynleri, bir çocuk için burada dua ettikten sonra Anahit doğmuş. Anahit, burayı yaklaşık iki yıl kadar önce okuldan bir grup çocukla ziyaret etmiş. Fakat ne Lusine ne de bizi buraya getiren Lada’nın sahibi olduğu için müteşekkir olduğumuzu Artur Hambardzumian, Baba Hacı’ya beş yıldır uğramamışlar. Karabağ tarafından gelen tehditkâr bulutlar toplandı ve yağmur atıştırmaya başladı. Şıvanidzor’a dönüyoruz.
Birkaç yıldır yukarı çıkmamış olan Oganyan, Baba-Hacı’nın ne hale geldiğini öğrendiğine çok üzüldü. Ev yapımı şaraptan koydu ve önce misafirleri, sonra da Baba ve Hacı için kadehini kaldırdı. Muhtarın 2012’de 103 yaşında ölen babası, inançlı bir komünist ve mahir bir avcıymış. Oganyan’ın hatırladığına göre, doludan korunmak için birçok gece Baba Hacı’da uyumuş. 1981’de Nrnadzor’daki Azeri köylüler, çimento ve inşaat malzemesi talep etmişler ve Şıvanidzor Kolhozu’yla birlikte Oganyan da, onlarla birlikte Baba-Hacı’nın onarımına katılmış. Yaklaşık on yıl sonra, Karabağ Savaşı boyunca, Ermeni Fedailer, türbede saklanmış. “Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, insanların hiçbir şeyi kalmadı. Bir dilim ekmek için her şeyi yaparlardı. Her şeyi çalarlar ve satarlardı. Baba Hacı da bu konuda bir istisna değildi. Altın için kazdılar ama hiçbir şey bulamadılar”. Bu tarihi kırılmalar da onarılamaz. Bugün, 2013’te, Şıvanidzor muhtarı, Baba Hacı’nın geleceği konusunda iyimser miydi?
“Onu kim restore edecek?” diyerek iç çekti: “Her şeyin onarılması gerekir. Köyümüzün kilisesinin de restorasyona ihtiyacı var ve bizim önceliğimiz bu olmalı”.
* 19 Kasım 2013 tarihinde opendemocracy.net’te “Baba Hadji, a symbol of ethnic harmony” ismiyle yayınlanan bu yazı ve fotoğraflar, sitenin ve yazarın izniyle kullanılmıştır. Yazının orijinalini okumak için http://www.opendemocracy.net/od-russia/maxim-edwards/baba-hadji-symbol-of-ethnic-harmony
Bir zamanlar, yerli bir Azeri’nin yemek ve çay ikram ettiği, Azeri ve Ermeni dostluğunun sembolü olan Baba-Hacı türbesi, savaştan beri bakımsız durumda. |
‘Gürcistan’daki Ermeniler ve Azeriler yakın ilişkiler geliştiriyorlar’
EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@gmail.com
-
Ermenistan gezinizdeki izlenimleriniz hakkında ne söyleyebilirsiniz? Sizce Ermenistan’ın sorunları nelerdir? Ekonomik sorunlar veya ülkenin büyük nüfus kaybı mı?
Bir Batı Avrupalı’nın hayatı ile Yerevan’da yaşayan bir Ermeni’nin hayatı arasında büyük farklar olduğu çok aşikâr. Bir zamanların büyük köylerindeki küçük ve yaşlı nüfus, bu demografik eğilimin kanıtı. Dünya Bankası’nın 2013’te yaptığı yurtdışından yapılan havalelerin gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı listesinde, Ermenistan dünyada altıncı sırada yer alıyor. Ülkede kazanılan paranın yüzde 21’i başta Rusya olmak üzere yurtdışından geliyor. Güney Rusya’da, özellikle Krasnodar Krai’de büyük bir göçmen Ermeni toplumu var. Bu göç dalgasını tersine çevirmek, çok zor bir mesele.
Kololian Vakfı’nın 8 Ekim’de yayınladığı detaylı raporundaki tavsiyeler, Ermeni ekonomisindeki tekellerin kırılması, yolsuzluğa karşı önlemler alınması ve küçük işletmelere büyümeleri için adil fırsatlar verilmesini kapsıyor. Ermenistan’ın Rusya önderliğindeki Gümrük Birliği’ne katılma kararının dış göçü etkileyebileceğini söylemek için belki erken, fakat bu karar, eğer Ermeni işçilerin Rus pazarına kolay ulaşmasını sağlarsa, mantıklı bir varsayım olur. Suriye’deki Ermeni diasporasından Ermenistan’a göçler oldu ve onların Yerevan’daki varlığı gerçekten görülebiliyor. Fakat bir analistin bana söylediği gibi, “Ermenistan, Suriyeli mültecileri için geçici bir sığınak olmaktan başka bir şey sağlayamaz”. Bana göre, bu dış göçlerin esas motivasyonu ekonomik, bazı insanlar, faturalarını bile ödeyemiyorlar.
-
Peki, Ermenistan- Türkiye sınırının açılması neleri değiştirir?
Böylesi bir adım, kesinlikle Türkiye’nin kendi geçmişiyle ilgili algısında değişimle mümkün olabilir. Eğer Türkiye sınırı boyunca Ararat Vadisi’nde yaşayan Ermenilerden bahsediyorsak, bazıları bu adımın getireceği yeni ticaret fırsatlarını iyi karşılayacaktır. Florida Üniversitesi, Ermenistan sınırının yeniden açılırsa, Ermenistan ile Türkiye arasındaki nakliye masrafının yüzde 30 ile yüzde 50 arasında azalacağını tahmin ediyor. Ermenistan’ın GSYH’si yaklaşık 180 milyon dolar artacak. Bazıları, Türkiye tarafının Ermeni Soykırımı’nın kabulü yolunda bazı sembolik jestler yapması gerektiğine inanıyor. Sınır açık veya kapalı olsa da, Ararat ve Ani halen Türkiye’de ve bazı Ermeniler için sadece bu gerçeği bile hazmetmek çok zor. Bana göre, Sovyet sonrası Ermenistan’ın ekonomik gerçekliğini yaşayan birçok Ermeni, sınırın kapalı olduğu ve Gürcistan üzerinden yapıldığı düşünüldüğünde, şimdi bile şaşırtıcı şekilde büyük olan Türkiye ile ticarete daha açık. Yerevan’da Türkiye hakkında duyduğum en radikal görüşler, Diaspora Ermenilerinin fikirleri. Kafkas Araştırma Kaynakları Merkezleri’nin (CRRC) Kafkas Barometresi anketine, Ermeni katılımcıların verdiği cevaplara bakarsanız, önemli sayıda Ermeni’nin Türkiye sınırının koşulsuzca açılmasına karşı olduğunu görüyorsunuz. Fakat bu sayı beklendiği kadar büyük değil ve bunun ilginç olduğunu söyleyebilirim. Aynı şekilde, 2012’de yapılan araştırmada, sınırın yeniden açılmasının Ermenistan ekonomisi için faydalı olacağını düşünen Ermenilerin oranı, yüzde ellinin sadece biraz altında. Bazı Ermeniler için sınırın kapalı kalmasının avantajlarından biri, ülkeden yapılan ihracatı ve ülkeye yapılan ithalatı tekel altında tutmanın çok daha kolay olması ve belki de, bazı karmaşık yollarla ekonominin bu durumundan faydalanmaları. Sınır üzerine geliştirilen söylemlerin birçoğu, Soykırım’ın kabulü etrafında dönüyor. Bu sırada, Kars’taki dostluk heykeli, futbol diplomasisi, Ahtamar’daki ayinler gibi benim bildiğim bazı dostluk adımları atıldı. Fakat bunlar, sembolik adımlar.
Megri’nin yaklaşık 17 km doğusundaki dağ köyü Şıvanidzor’da Azeriler ile Ermenilerin barış içinde yaşadığı zamanların izleri halen duruyor. |
-
Ermenistan’daki Azeri algısı ve Azerbaycan’daki Ermeni algısı üzerine ne söyleyebilirsiniz?
Benim tanıştığım Azerilerin, Ermenilere yönelik tavırları, tersine göre çok daha olumsuz. Dağlık Karabağ’ı Azeri bölgesi olarak görmelerinden dolayı, bu şaşırtıcı değil. Ermeniler, genellikle Azerileri Türklerle birleştiriyorlar ve Müslümanlara yönelik olumsuz bir tavır takınıyorlar. Bireysel düzeyde, Ermeniler ve Azeriler, iyi ilişkiler geliştiriyorlar ve birçoğu bunu itiraf etmekte zorlansa da, kültürel benzerlikleri var. Özellikle Gürcistan, yerli Azeriler ile Ermenilerin yakın ilişkileri hakkındaki güzel hikayelerin merkezi. Ülkenin güneyindeki Sadakhlo’da şu anda kapalı olan bir pazarda, Ermeniler, Azeriler ve Gürcüler birbirleriyle ticaret yapıyorlardı. Eski Tiflis’in kalabalık mahallelerinden birinde, Azeri kahvesini işleten bir Ermeni var. Tom de Waal’ın Black Garden (Siyah Bahçe) kitabını okursanız, orada etnisiteler arasındaki bu dostluğun Karabağ Savaşı’yla nasıl sona erdiğini anlatan ilginç bir bölüm vardır. Devlet Başkanları Sarkisyan ve Koçaryan bile Waal’a savaştan önce Azeri dostlarının olduğundan bahsediyor. Karabağ Savaşı’nda görev alan Ermenilerle tanıştığımda, en büyük korkularının tüfeklerinin namlusunda Azeri arkadaşlarını görmek olduğunu söylediler. Eminim, Azeriler de aynı şeyi söyler.
Etnisiteler arasındaki uyum konusunda Soyvetler Birliği’nin geçmişine dudak bükmek, özellikle 90’ların başında Abhazya, Osetya, Karabağ, Çeçenistan’da yaşananları bildiğinizde kolay, fakat farklı etnisitelerden arkadaşların eski anıları, bugünkü Dağlık Karabağ meselesi düşünüldüğünde önem arz ediyor. Neredeyse homojen hale gelen Ermenistan düşünüldüğünde, özellikle önemli hale geliyor. Bence Güney Kafkasya’da yaşayan yaşlılar, Rusya’ya veya Azerbaycan’a gitmek için vizeye ve pasaporta ihtiyaçları olmasını ziyadesiyle garip buluyorlardır. Bu dostluk hatıralarından yoksun yeni nesil büyüdüğünde, daha fazla çatışmaya ve savaşa direncin de azalacağından korkuyorum. Bence Gürcistan, bu çatışmada bir tarafın muhaliflerini insanileştirmede önemli bir rol oynuyor; ‘tarafsız bölge’ olarak görülüyor
-
Baba Hacı’nın varlığının önemi nedir? Baba Hacı’nın restorasyonunu yapmak, barış sürecini cesaretlendirmek için sembolik bir adım olabilir mi?
Bu, Şıvanidzor’daki köylülere ve şu anda neredelerse, Nrnadzor’un eski Azeri sakinlerine sormanız gereken bir soru. Baba-Hacı, iki ulusal kimliğin bugün anladığımız şekliyle anlaşılmadığı bir zamanda inşa edildi. Bu anıt, birbirlerini uzak ulusal topluluklar olarak gören ayrı ulus-devletlerin vatandaşları tarafından değil, farklı etnisiteden ve dinden köylüler tarafından yapıldı. Etnisiteler işin içinde olduğunda, Ermeni ve Azeri milliyetçilikleri Baba Hacı’nın öneminin değerlendirilmesini elde etmek isterler, fakat Baba Hacı’nın tarihin basit milliyetçi anlatısını karmaşıklaştırdığını düşünmek istiyorum. Karabağ anlaşmazlığında taraf tuttuğumdan değil, ama bir an evvel belirtmem gerekir ki, ilkesel olarak bu durum hoşuma gidiyor.
Babamın işi dolayısıyla, çocukluğumda İstanbul’da çok zaman geçirdim. Galata’nın arka sokaklarında, Fener’de, Balat’ta halen çok canlı anılarım var. Çürümeye bırakılmış Rum, Ermeni ve hatta Türk Ortodoks kiliseleri, sinagoglar ve camiler vardı. Benim için Ermeniler, özellikle artık orada olmamalarıyla dikkate değerdi. Daha sonra Ermenistan’da terk edilmiş Müslüman yapılarıyla karşılaşmak, kişisel olarak gerçek dışı bir tecrübeydi. Yerevan Kond’da konuta dönüştürülmüş eski bir Fars camisi bile var. Bu sebeple, Baba Hacı, sadece dostluğa değil, kimliklerin geçişkenliğine adanmış bir anıttır. Müslümanlar tarafından inşa edilen, Ermeni Hıristiyanların da dua ettiği ve orada yatanların isimlerinin gerçek tarih kadar karmaşık olduğu bir anıt… Dünyada etnisiteler arasındaki çatışmalardan dolayı birçok sınırın kapalı olduğu ve tarihin olduğu halinin yarısı kadar yeniden yazıldığı bir devresinde, bunun önemli bir mesaj olduğunu düşünüyorum.