Kentsel dönüşümden etkilenen Roman mahalleleri üzerine yaptığı belgesel filmlerle tanınan Belgin Cengiz, 1938 Dersim Harekâtı’nda sürgün edilerek parçalanan bir aileye mensup. Cengiz, son çalışması ‘Dewres’le (Derviş) köklerine dönerek Dersim’deki inanç-kültür sistemini ve yalnızlaşan, belki de son örnekleri ile kaybolmaya yüz tutan Alevi dervişliğini/erenliğini, Başköylü Hasan Efendi’nin müridi Nazımiyeli Ali Hıdır Baba’yla anlatmaya çalışıyor.
ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar1@gmail.com
Kentsel dönüşümden etkilenen Roman mahalleleri üzerine yaptığı belgesel filmlerle tanınan Belgin Cengiz, 1938 Dersim Harekâtı’nda sürgün edilerek parçalanan bir aileye mensup. Cengiz, son çalışması ‘Dewres’le (Derviş) köklerine dönerek Dersim’deki inanç-kültür sistemini ve yalnızlaşan, belki de son örnekleri ile kaybolmaya yüz tutan Alevi dervişliğini/erenliğini, Başköylü Hasan Efendi’nin müridi Nazımiyeli Ali Hıdır Baba’yla anlatmaya çalışıyor.
Galası geçen ay Barış Manço Kültür Merkezi’nde yapılan ‘Dewres’in başrolünde Ali Hıdır Baba’yle birlikte, Belgin Cengiz’in ağabeyi Ali Bilgin Cengiz var. Belgeseli hazırlarken çok sayıda pir ve dedeyle yan yana gelerek Dersim inancının temelleri üzerine sözlü tarih çalışması yaptıklarını söyleyen Cengiz’le, yapım süreci, belgeselin anlamadığımız yönleri ve ‘öz Alevilik’ üzerine konuştuk.
-
‘Dewres’ nasıl bir sürecin ürünü?
‘Cemevleri asimilasyonun önünü açıyor’ “Alevilerin ibadet mekânları açık alanda bulunur. Erenlerin, evliyaların mekânlarının üstleri sonradan kapatılmıştır. Mekân, tek bir yıldızdan gelse dahi muhakkak ışık almalıdır. Alevilerde ışık çok önemlidir, Osmanlı’daki pek çok yazılı belgede ‘ışık taifası’ olarak geçerler. Işık, aydınlık, hakikat, kozmos demektir. Günümüzde kentlerde cemevleri gibi betondan ibaret yerlerin buluşma alanları olması belki kaçınılmaz; bu yerler sohbet ve cem mekânı olarak kullanılabilir ama gerçekte Aleviler, örneğin Dersim’de hâlâ, cemevlerine cenaze vb. topluluk hizmetleri dışında gitmez, niyazlarını, ibadetlerini kutsal ve doğal ziyaret mekânlarında gerçekleştirirler. Kentlerdeki cemevleri kendimize ait asimilasyonun da önünü açıyor bu bakımdan.” |
Dersim kökenli olmama rağmen uzun yıllar Dersim meselesine yüzümü dönmedim, çünkü ilgi alanım diğer azınlıklardı. Bir süre sonra şöyle bir farkındalık ortaya çıktı: Biz Dersimliler de bu topraklarda bir azınlığız ve azınlık olmamıza neden olan bazı gelişmeler var. Böyle bir farkındalıkla üç yıl önce Dersim’e gittim. Aklımdan geçen, ‘dört mevsim, dört kapı’ inancını ele alan, ‘Sırrı Hakikat’ adlı bir uzun metraj filmdi. Ağabeyim ve ben KCK davasından yargılanmaya başladık, çekim izinlerimiz hayal oldu ve bunu çekemedik. Nihayetinde çalışmalar öyle bir noktaya geldi ki, tanıştığımız çok özel bir insan olan Ali Hıdır Baba aracılığıyla bir uzun metraj çektik.
-
‘Dewres’e belgesel mi demeliyiz, kurgu mu? Bazı sahneler kurgu gibi duruyor. Bu, bir kafa karışıklığının sonucu mu?
Kendi tarzını kendi yaratan bir yapım oldu ‘Dewres’. Bizim planladığımız, Ali Hıdır Baba’yla ‘Sırrı Hakikat’ in bir parçasını çekmekti. Ama bunu çekerken, Ali Hıdır Baba bizimle o kadar çok bilgi paylaştı ki, çekimlere ara vermedik ve Ali Hıdır Baba’nın dilinden inancımızı uzun uzun anlatmaya karar verdik. KCK davası nedeniyle projemizi bitiremedik; o sırada elimizde çok kıymetli bir malzeme olduğunu da görünce, bununla yarı-kurmaca bir şey yapalım, adı da ‘Dewres’ olsun dedik.
-
Kendini arayan kişi rolünde neden ağabeyinizi oynattınız?
Bağımsız sinemada yönetmenler çok para bulamazlar, bu yüzden en yakınları ile birlikte çalışırlar. Bir de, aslında kendini arayan, dışarıda büyümüş, hayatla çok mücadele etmiş ama bir süre sonra yaşamıyla ilgili soruları ne kadar ertelediğini fark etmiş Dersimli karakterine çok uyuyordu ağabeyim. Bilgin orada kendini oynadı yani; kendi sorularıyla, kendi arayışlarıyla ilerledi. Çok iyi denk geldiğini düşünüyorum.
-
Filmi bunları bilmeden izleyenler, Bilgin’in bu arayışlara ve bu kimliğe sahip biri olduğunu anlamakta güçlük çekmez mi?
Doğru söylüyorsunuz. Bu, filmin çekilemeyen bölümlerinden kaynaklanıyor. Filmin eksik kalan kısmı için yeniden izin alıp çekimler yapmak mümkün olmadı. KCK davasıyla, devlet açısından güven veren bir belgesel ekibi olmaktan çıktık sanırım, o yüzden devam edemedik. Bilgin’in İstanbul’dan yola çıkış sürecini ve nedenini verebilseydik, derdimizi tam olarak anlatabilirdik.
-
Bilgin’in Ali Hıdır Baba’ya sorduğu sorular da bize çok ‘doğal’ gelmedi. Bunun sebebi ne olabilir?
Aslında tam olarak doğaldı. Bilgin’i bir diyalog metni ile yönlendirmedik, daha çok hangi konu etrafında durmamız gerektiğini belirledik. Bilgin’in soruları izleyicilere doğal gelmeyebilir ama gerçeği yansıtıyorlar, çünkü Alevilerle kendi inançları arasındaki mesafenin çok derinleştiğini düşünüyorum. İnsan, ancak bir mürşidinin yanında uzun seneler kaldıktan sonra gerçek sorular sorabilir.
-
Dersim’de 1915 öncesi Ermeni-Alevi ilişkilerine dair neler söyleyebilirsiniz?
Dersim’de, yüz yıl önce, okulu, manastırı, darphanesi, kütüphanesi, sağlık merkezi olan ana topluluk Ermenilerdi; Aleviler daha ziyade göçebeydi ve doğa merkezli bir inancı sürdürüyorlardı. Ocaklar zinciri içinde bir hattı izlediğinizde, her iki ocak arasında bir vank (manastır) vardır. Dersimli Ermenilerle Kızılbaşlar arasında bir çatışma zeminine de rastlayamazsınız, çünkü birbirimize benzeriz. Onlar da yaşamı sayılar ve sembollerle yorumlar, bizler de. Eski insanlar bu benzerliklerinin farkındaydılar.
-
Yeni çalışmanız ne üzerine olacak?
Ali Hıdır Baba üzerinde etkili olmuş Başköylü Hasan Efendi’nin yaşamı, kerametleri, öğretisine dair bir çalışma yapıyoruz. Ali Hıdır Baba’nın anlatılarının bölüm bölüm yer aldığı, Alevilikteki ‘üçler’, ‘beşler’, ‘yediler’ gibi konulara açıklık getirecek, Zazaca ve Türkçe bir internet sitesi de hazırlıyoruz. Ayrıca şunu ekleyeyim: Ali Hıdır Baba’nın Yurt Kitap-Yayın’dan ‘Güruhu Naci Yolu’ diye bir kitabı da çıktı.
Belgeselin gösterim tarihleri belgincengiz.blogspot.com adresinden takip edilebilir.