Evren Dede yazdı: Ruhban Okulu ve gelişmeler

'Türk ve Yunan savaş uçaklarının Ege’deki it dalaşları gibidir yani. Çözüm bulunamadığı için her daim sorundur, ancak her gün değil de dönem dönem haber yapılır, dönem dönem daha fazla öne çıkarılır, dönem dönem sessizliğe bürünülür ve sonra tekrar gündeme getirilir ve bu iş uzayıp gider.'

EVREN DEDE

Açıklamalar üst üste geldi. Bir hafta içerisinde önce Başbakan Erdoğan dile getirdi, ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ardından AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, ardından Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Gümrükçü ve ardından yine Başbakan Erdoğan bu kez partisinin TBMM grup toplantısında dile getirdi. Üst üste bunca açıklamanın ana konusu: Ruhban Okulu’nun açılması için Yunanistan’dan istenen şartlar.

Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve AB Bakanı Bağış’ın ardı ardına yaptıkları açıklamalarda dile getirdikleri şart şu: “Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması, ancak Atina’da cami ve Batı Trakya'da müftülük (ve ayrıca başmüftülük) seçimine bağlı. Bunlar olursa Ruhban Okulu açılacak, Yunanistan bunları yapmaz ise, Ruhban Okulu açılmayacak!”

Tabii bu arada Yunanistan hükümeti de yapılan bütün bu açıklamalara ardı ardına cevap verdi. Yunanistan’ın cevabı kısaca şu: “Ruhban Okulu’nun açılması mevzusu Yunanistan ile Türkiye arasındaki bir konu değil, Türkiye’nin AB’ye karşı yükümlülüklerinden biri. Mütekabiliyet zaten hiç olmaz, Batı Trakya ile İstanbul’daki azınlıkların nüfusu bile eşit oranda değil. İstanbul’da 2 bin kişi kaldı, Batı Trakya’da ise 150 bin. Havada bulut sen mütekabiliyeti unut!”

Kısaca aktardığım bütün bu açıklamaları ilk defa okuyan veya duyanlar, belki Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan bu mini krizi, yeni bir olaymış gibi sanabilirler. Aksine durum hiç de öyle değil. Türkiye ve Yunanistan hükümet yetkilileri tarafından neredeyse her yıl birkaç defa buna benzer açıklamalar yapılır. Ve özellikle de iki ülkenin dışişleri bakanlıkları açısından sıradan vakalar arasında sayılır bunlar. Hani Türk ve Yunan savaş uçaklarının Ege’deki it dalaşları gibidir yani. Çözüm bulunamadığı için her daim sorundur, ancak her gün değil de dönem dönem haber yapılır, dönem dönem daha fazla öne çıkarılır, dönem dönem sessizliğe bürünülür ve sonra tekrar gündeme getirilir ve bu iş uzayıp gider.

İstanbul Rumları (Yunanlıları) Türkiye vatandaşı, Batı Trakya Türkleri de Yunanistan vatandaşıdır son tahlilde. Hakkaniyet çerçevesinde baktığımızda, bu iki azınlığa karşı olumsuz anlamda karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesi uygulanamaz. Dolayısıyla bir taraftaki azınlığa baskı uygulandığında, diğer taraftaki azınlığa bundan dolayı baskı asla uygulanmaması gerekir. Söz konusu Hıristiyan ve Müslüman azınlıkları Türkiye ve Yunanistan’a bırakan Lozan Antlaşması da hâ keza bu masum insanları devletlerin eline rehine, tutsak, pazarlık aracı veya koz olarak kullanılsın diye vermemiş, tam aksine azınlıkların kendi kültürlerine, kimliklerine ve inançlarına ait özelliklerini özgürce yaşatabilsinler diye madde madde sayarak onlara ayrıcalıklar tanımıştır.

Lozan Antlaşması’yla teminat altına alınan söz konusu haklardan bu yazıda bahsetmenin pek bir anlamı yok. İsteyen Lozan Antlaşması’nın İmroz ve Bozcaada Rumları için madde 14 ve azınlıkların korunmasıyla ilgili olarak da madde 27, 38, 39,40, 41,42, 43, 44 ve 45’i okuyarak detaylı bilgiyi öğrenebilir.

Gel gelelim Ruhban Okulu bağlamında aslında ortada ne döndüğünden bahsetmekte yarar var. Teferruatlarda boğulmadan çok sade ve basit bir dille madde halinde ifade edeyim:

1) Yunanistan, Ruhban Okulu’nun açılması için ne Atina’da bir Osmanlı camisinin restorasyonunu Türkiye’ye verecektir, ne de Batı Trakya’da Türkiye’nin istediği şekilde bir müftülük seçimi yapacaktır. Yunanistan’ın bu konuya bakış açısı Türkiye’den çok farklıdır. Mevcut Yunan hükümeti, sırf Ruhban Okulu açılsın diye cami ve müftü konusunda Türkiye’nin istediği adımları hayatta atmaz. Atina’da cami yapacaksa Yunanistan kendisi yapar, Batı Trakya’da ise zaten Yunanistan’ın atadığı kendi müftüsü varken bu tavrını da değiştirmez.

2) Aslında Başbakan Erdoğan dahil AK Parti hükümet kurmaylarının ve Türkiye Dışişleri’nin, Yunanistan’ın Atina’da cami restorasyonunu Türkiye’ye vermeyeceğini ve ayrıca Batı Trakya’da da istendiği şekilde müftü seçimi yapmayacağını gayet iyi bildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla son dönemde Yunanistan’daki cami ve müftü seçimiyle ilgili çıkışlar, büyük ihtimalle demokratikleşme paketinde Ruhban Okulu’nun yer almaması üzerine oluşan tepkilere karşı, hükümetin öne sürdüğü siyasi bir hamleden ibaret olmalı. Üstelik Başbakan Erdoğan bu hamlesi sayesinde, yaklaşan seçimlerde belki de oylarının daha fazla artacağını düşünüyor olabilir.

Evet, 2 madde halinde söylediklerimde umarım yanılırım. Ancak iki ülke arasındaki müzakerelerle ilgili tecrübelerim, maalesef bana haklı çıkacağımı söylüyor. Çünkü taraflar, gerçekte anlaşma sağlamış olsaydı, üst üste bu kadar karşılıklı suçlamada bulunmazdı. Ne diyelim, umarım yanılırım.