Depo’da 29 Eylül’e kadar ziyaret edilebilecek ‘Gezi: Başlangıç’ sergisinin metin yazarı Merve Erol’la sergiye, Gezi Direniş’ine, toplumsal hafızaya dair konuştuk
ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar1@gmail.com
Toplumsal hafıza, önemli bir kavram. Acılarla yoğrulmuş üzerinde yaşadığımız coğrafyada bu kavram daha da önemli bir hal alıyor. Türkiye üzerinde yaşayan her toplumun hafızasının da bir olduğunu söylemek pek mümkün değil. Örneğin Kürt sorunu konusunda, batıda yaşayanların hafızasıyla doğuda yaşayanlarınkinin birbirinden farklı olduğunu söyler Murathan Mungan; bu iki toplumun 30 yıl boyunca yaşadıkları, hatıraları farklıdır.
Gezi Parkı Direnişi’ne dair bir toplumsal hafıza ayrışmasını -iktidar sahipleri dışında- kimse pek yaşamadı denebilir. Direniş, neredeyse her kesimden insanın acısıydı, yarasıydı, sevinç kaynağıydı. Üzerine yazılıp çizilenlerin hiç bitmemesi biraz da bu yüzden, herkese bir tarafından dokundu... Tophane DEPO’da bu halkaya bir yenisi daha eklenmiş durumda. ‘Gezi: Başlangıç’ adlı sergide, Nar Photos, Şahan Nuhoğlu, Ahmet Şık, Nazım Serhat Fırat’ın Direniş günlerine dair fotoğrafları sergileniyor. Fotoğraflar Direniş’e dair ses kayıtları ve videolarla da destekleniyor. Serginin metinleri ise, Merve Erol’a ait. Erol’la sergiye, Gezi Direniş’ine, toplumsal hafızaya dair konuştuk. Sergi 29 Eylül’e dek Tophane Depo’da görülebilir.
-
Gezi Parkı Direnişi fiili olarak bitti. Ruhu böyle sergilerle devam mı edecek?
Başbakan’dan başlayarak bütün AKP ileri gelenleri her gün Gezi’den bahsederken, Olimpiyatların kaybedilmesi için dahi Gezi bahanesi ileri sürülürken bu defterin kapandığı kolayca söylenemez herhalde. ODTÜ, Tuzluçayır, Okmeydanı, Kadıköy, Hatay derken polis şiddetinde en ufak bir gerileme yok. Ahmet Atakan daha geçen günlerde öldürüldü. NTV, New York Times’ın Olimpiyat haberindeki ‘Erdoğan’ın otokratik yönetimi’ ifadesini ‘Geziciler yüzünden’ diye çevirip göz göre göre basın etiğini çöpe atabiliyor. Taksim Dayanışması’nın talepleri hâlâ masada duruyor. Bu şartlarda Gezi Direnişi neden, nasıl bitsin?
-
Direniş sırasında ve sonrasında Direniş’le alakalı hazırlanan bir sürü kitap, kitapçık, video arasında serginizin rolü/yeri nedir?
Gezi günlerinin külü daha soğumamışken bunca yayın popülasyonu saçma görünebilir ama aynı zamanda direnişin popülerliğini, yaygınlığını, çekim gücünü gösteriyor, bu da iyi bir şey. Tarihe her türlü kayıt düşürmek iyidir, kalan kalır. Bizim bir güzelliği paketleyip galeri salonuna tıkmak gibi bir niyetimiz yok. Bu sergi esas olarak İstanbul Bienali’ne yurtdışından gelen sanatçıların birinci elden bilgi alabilmeleri için tasarlandı, becerebildiğimiz kadarıyla. Yoksa İstanbul’daki insanlara Gezi hakkında bir şey söylemek haddimiz değil. Türkiye’ye yönelik ancak şunu söyleyebiliriz: İktidar odakları ve medya Gezi’yi sürekli gündemde tutup anlamını kaydırmaya, bir yere hapsetmeye çalışıyor. Bu sergi, bu resmi propagandaya karşı bir bellek ve gündem yaratma çabası olarak değerlendirilebilir.
-
Direnişi’ne dair üretilen bu eserlerin ‘toplumsal hafıza’ yaratmadaki rolü nedir? Özellikle süreci medyadan, dışarıdan takip eden kitlenin Direniş’e dair kötü algısını değiştirebilir mi bu tür eserler?
Süreci dışarıdan, medyadan takip eden kitle ille de Gezi’ye dair kötü bir algı geliştirdi diyemeyiz herhalde. AKP tabanının tamamı için dahi geçerli olmayabilir bu. Baştan önyargılı yaklaşanlar ise, bu tür faaliyetlerle değil, gündelik hayatta karşılaşacakları insanlarca ikna edilebilir ancak. Direniş işte bu anlamda devam ediyor: Her anımız Taksim, her anımız direniş. Müştereklerimiz’in sloganındaki gibi, “Artık yeni biriyiz”, öyle olmaya çalışsak iyi olur.
-
Sergilenen fotoğrafları hangi kriterlere göre seçtiniz? Fotoğrafların az önce bahsettiğimiz kötü algıyı değiştirebileceğini mi düşünüyorsunuz, yoksa fotoğrafların tam tersine bu algıyı perçinleme ihtimali var mı?
Sergiyi mümkün olduğunca dar ve basit tutmaya, esasa dayanmaya çalıştık. Fotoğraflar, sürecin başından beri parkta ve sokaklarda olan Nar Photos’çuların ve başka fotoğrafçı arkadaşların elindeki geniş malzemeden derlendi. Metinlerde de yaşanmış gerçekleri nakletmekten başka bir şey yapmadık. Gezi’yi estetize etmeye, güzellemelere boğmaya çalışmadık, bir tür gazetecilik işi yaptık. Açık Radyo’cuların ses kolajlarında, Videoccupy’cıların görüntülerinde de yaşanmış çıplak gerçeklikten başka bir şey yok. Kolektif hayat bir kere böyle yaşandıysa, bilinci de zaten buna göre şekillenmiştir, bu sergi bu anlamda fazla bir katkıda bulunamaz. Zaten hükümet propagandasının yaratabileceğinin dışında kötü bir kolektif bilinç olduğunu sanmam. Ortada barışçıl gösteri yapan, temel demokratik haklarını korumaya çalışan vatandaşına en sert ve şiddetli yöntemlerle müdahale eden bir emniyet gücü, her birimizi etkileyen büyük kararları oldubittiye getiren, hükümet etmekten hükmetmeyi anlayan bir yönetim anlayışı var. Kolektif bilincin kötüleyeceği adres Gezi değil, buralar.
-
Sergideki metinlerde, alkol yasaklamaları, üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesi gibi aşama aşama Direniş’i tetikleyen durumlardan bahsediliyor. Sergide neden bu tetikleyici durumlara dair fotoğrafları az da olsa göremiyoruz?
Sergi 27 Mayıs - 16 Haziran arasına ve bu günler arasında yaşanmış ham gerçekliğe odaklanıyor.
-
Son olarak, Gezi Parkı Direniş’ine katılmış ama Direniş’e dair yayınlardan ve yapımlardan da artık bunalmış bir kitle de var, bu sergi bu insanlara ne söyleyebilir?
Dediğim gibi, bu sergi yahut başka sergiler, yayınlar o kitleye hiçbir şey anlatamaz, onlara bir şey öğretemez, belirlenmiş bir duygu durumu aşılayamaz. Bu serginin Türkiye’ye dair tek bir niyeti varsa, alenî yalanlara bel bağlayan Gezi karşıtı propagandanın çarpıtmalarına karşı gerçekliğin öyle olmadığını hatırlatan çabalardan biri olmak olabilir. Bir de gelenler, iyi çekilmiş fotoğraflar, derli toplu kayıtlar görebilir, bu da herhalde çok fena bir şey sayılmaz.