Kardeş Türküler projesinin kurucu kadrosunda yer alan Feryal Öney’i ve 10 yıldır projenin süpervizörlüğünü yapan Metin Göksel’i, Agos’ta ağırladık ve hem ‘Memleket Sahnemiz’, hem de projenin geleceği üzerine konuştuk.
Kardeş Türküler, 9 Eylül akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’ndaki ‘Memleket Sahnemiz’ başlıklı dans-müzik gösterisiyle 20. yılını kutladı. ‘Gezi ruhu’nun damgasını vurduğu gecede, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) müzisyenleri, dansçıları ve tiyatrocularına, beden perküsyonu grubu KeKeÇa eşlik etti. Gösterinin hemen ertesi günü, Kardeş Türküler projesinin kurucu kadrosunda yer alan Feryal Öney’i ve 10 yıldır projenin süpervizörlüğünü yapan Metin Göksel’i, Agos’ta ağırladık ve hem ‘Memleket Sahnemiz’, hem de projenin geleceği üzerine konuştuk.
ZEYNEP EKİM ELBAŞI
zeynepekim@agos.com.tr
-
20. yıl konseri sizin açınızdan nasıl geçti? Seyirciden beklediğiniz tepkiyi aldınız mı?
Feryal Öney- Dans ve müzikle, gündeme dair yeni bir dil oluşturma ekseninde yürüttüğümüz çalışmaların zorluğuna ve Gezi sürecinde verdiğimiz neredeyse iki aylık ‘es’e rağmen, iyi bir hazırlık dönemi geçirdik. Hızlı toparlanabildiğimizi ve dramaturjik olarak, memlekette ve genel olarak Ortadoğu’da yaşanmakta olan sürece dair bir gösteri hazırlayabildiğimizi düşünüyorum. Eksiklerimiz, açıklarımızı elbette olmuştur ama neticede derdimizi anlatabildik sanırım. Bir de, konserlerde seyircimiz bize hep katılır ve sahneyi yönlendirir ama KeKeÇa’nın katılımının, sahne üstü ile seyirci arasındaki ilişki açısından belirleyici ve olumlu bir etkisi oldu.
Metin Göksel- Gezi’yle birlikte değişen bir ortam var ve o ortam sahne-seyirci ilişkisini de etkiliyor. Gezi Direnişi esnasında Kardeş Türküler’in yaptığı performansları sahne üzerinde değil aşağıda kurgulamıştık. Burada ise sahne var, seyirciler var. Seyirci oraya kendini ifade etmek için geliyor. Biz de bunun kanallarını nasıl açabiliriz, seyirciyi işin içine nasıl daha fazla katabiliriz diye baktık. BGST dansçıları yıl boyunca beden perküsyonu çalışmıştı, bunun iyi bir araç olacağını düşündük.
-
‘Gezi’ gibi bir temayı doğrudan sahneye taşımak sanatsal açıdan riskli değil mi?
MG- Evet; ‘Gezi’, son dönemde yapılan birçok ‘iş’te içi boşaltılarak kullanıldı. ‘Memleket Sahnemiz’i de tamamen Gezi odaklı bir gösteri olarak kurgulamak, çok kaba bir popülizm olabilirdi. Gezi, memlekette yaşanan bir sürü sorunun sonucunda ortaya çıkmış bir şey, ve Gezi sürecinden ibaret olmayan, genel bir toplumsal hareketlenme söz konusu. Biz bunun anlamını açmak; Kürt sorunu ve Ortadoğu’daki savaş gibi konuları doğru bir şekilde, didaktizme kaçmadan ifade etmek istedik. Repertuvar seçimini ve akışı buna göre hazırladık. Gösteriden iki gün öncesine kadar, açılışı, ekibin Gezi sürecinin başlarında bestelediği ‘Tencere Tava Havası’ ile yapıyorduk. Fakat Ortadoğu’da ve dünyada olan bitene dair, daha kapsayıcı bir şey söylememiz gerektiğine karar verdik ve açılışa, onun yerine bir Filistin şarkısı koyduk.
FÖ- ‘Tencere Tava Havası’ zayıf bir giriş olacaktı gerçekten.
-
Bugün için fazla mı ‘yumuşak’ bu şarkı?
FÖ- Sözlerde, iktidarın kibrine yönelik bir eleştiri var. Biz de Gezi’deydik ve klibi de sokakta olsun dedik. O günün moduyla fazla gülüp eğlendiğimiz bir şey oldu.
MG- ‘Tencere Tava Havası’, Kardeş Türküler’in o hava içinde, birkaç günde çıkardığı bir beste. BGST’den, yani kendi içimizden gelen eleştiriler de oldu şarkıya. “Olan biteni fazla mı hafife alıyoruz, çok mu eğlenceli oldu?” gibi kaygılarımız vardı. Çünkü şiddet giderek arttı olup bitenler hiç de eğlenceli değildi; şarkı o süreci yansıtmıyor. Müzikalite açısından da geliştirilebileceğini düşünüyoruz.
-
Konserin biletlerinin pahalı olduğu yönündeki eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?
FÖ- Harbiye Açık Hava Tiyatrosu özel bir mekân olduğu ve orada her yıl geniş dans-müzik gösterileriyle çıktığımız için, dinleyicilerimizin bizi orada izlemek istemesini, “Kardeş Türküler’i oradaki atmosfer içinde de dinlemek istiyoruz ama bilet alamıyoruz” diyen öğrencileri elbette anlıyoruz. Ama bu gösterinin hangi koşullarda, nasıl bir bütçeyle hazırlandığının da bilinmesini istiyoruz. Bunu bir türlü anlatamadık ama, Harbiye konserlerinde salt dayanışmacı bir ruhla sahneye çıkıyoruz ve hiçbirimiz buradan bir şey almıyoruz.
MG- BKM, Açıkhava’da bir dizi konser organize ediyor ve Kardeş Türküler gösterisi de o programın içinde yer alıyor, dolayısıyla bu programın fiyat politikasına tabi oluyoruz ama biletlerin diğer konserlere göre daha ucuz olmasını sağlıyoruz. Ayrıca, bu konserlerin kadrosu çok geniş, çalışma süresi uzun, dolayısıyla giderleri yüksek: Çalışma mekânı, ses sistemi, kostüm, provalar için kiralanan ses sistemi... Gelir, olduğu gibi bu harcamalara gidiyor. Bir de şunu belirtmek isterim: Kardeş Türküler seyirciyle sadece Açıkhava’da ya da biletli konserlerde buluşmuyor; yıl boyunca birçok farklı sahnede ve dayanışma konserinde de sahne alıyor. Kardeş Türküler’i, Harbiye’dekinden daha düşük ücretlerle ya da ücretsiz olarak izlemek de mümkün.
-
Kardeş Türküler projesinin yola çıktığı 90’lı yılların başları, Anadolu’da konuşulan Türkçe dışındaki dillerde şarkılar duymanın neredeyse imkânsız olduğu bir dönemdi. Şimdi durum öyle değil...
FÖ- İlk çıktığımızda, ülkede ‘Türk’ dışındaki kimliklerin varlığı bile tartışılırken, bu kimliklere özgü dillerde müzik yapmak, “Bu diller, bu kültürler, bu dinler vardır” demek, çok politik bir yere oturuyordu. Geçen süre zarfında siyasi ortam da değişti ve biz bu meseleyi BGST içinde 2000’lerin başında tartışmaya başladık. Artık mesele, toplumsal muhalefet içinde yer alan farklı kesimler, çeşitli kimlikler kendilerini ifade etme, sorunlarını dile getirme çabası içindeyken, bir arada yaşamanın yolunu bulmaktı. Bu tartışmaların içinde, 2005’te yaptığımız ‘Bahar’ albümünde kadınlara, çevreye, çeşitli inançlara dair bir şeyler söyleme isteği öne çıkar. Yani, artık “Bu kimlikler bir arada nasıl yaşayacak?” sorusuna odaklanıyorduk. Bugün birçokları barış istediğini söylüyor ama, sözünü ettiği, nasıl bir barış? Hiyerarşik olmayan, herkesin gerçekten eşit olduğu bir ‘bir arada yaşam’ın formülü nedir? Biz bunu sanat yoluyla yapmaya ve sahnemize yansıtmaya çalışıyoruz. Barış süreci çok kıymetli bizim için. Ateşkes olmasaydı, Gezi gibi bir süreç çok zor yaşanır ya da farklı olurdu. Bütün toplumsal muhalefetin iktidarı barışa zorlaması gerekiyor. Ortadoğu için de öyle; bizi bir savaşa sürükleme çabası var. Oraya dair de sözümüzü söylemek zorundayız. Bu yüzden, dramaturjimizi ve repertuarımızı sürekli olarak gözden geçiriyoruz.
MG- Örneğin bugün devlet de, başka birtakım hareketler de diyelim ki Kürt kültürünün, dilinin varlığını kabul ediyor. Mesele artık varlık-yokluk meselesi değil, bunların nasıl yan yana duracağı. Yani Kürtler bir altkültür olarak kabul edilip gettolara mı itilecek, yoksa bu toplumun kurucu unsurlarından biri olarak kabul edilip, hep birlikte bir şey inşa edilebilecek mi? Kardeş Türküler projesi de, “Bu konuda sözümüz ne olmalı ve bu, sahneye nasıl yansımalı?” sorusu üzerine kafa yormaya çalışıyor. Aslında kardeş olunamadı. Bunu görmek ve “Biz bu topraklarda yaşayan halklar ve farklı kimlikler olarak niye kardeş olamadık?” sorusuna yanıt aramak gerekiyor.
FÖ- Örneğin 6-7 Eylül’ün neden yaşandığını iyi açıklayabilmek lazım. Sadece devlete pas atmak da çok sorunlu bir şey.
MG- Sadece devletle açıklanabilir meseleler değil bunlar. Bu noktanın üzerine gitmemiz lazım.
-
Kardeş Türküler’in yakın gelecek için ne gibi planları var?
FÖ- Albüm zamanımız geldi; kısa vadede üzerinde çalışmaya başlamamız gereken bir proje olarak önümüzde duruyor. Dans ve müziğin, doğaçlamalar ekseninde, birbirini besleyerek, bir arada şekillendiği düzenlemeler yapmak istiyoruz. KeKeÇa’yla da bu minvalde birlikte çalışmaya devam edeceğiz.
-
‘Bahçada Yeşil Çınar’ için hazırlanan dansta, iki erkek arasındaki bir gönül hikâyesine gönderme yapılıyordu, öyle değil mi?
FÖ- Evet. Şarkının sözleri zaten böyle bir ima barındırıyor; bir erkeğin, bir erkek için söylediği bir şarkıdır bu. Bizim repertuarımızda yer alan, örneğin sıra gecelerine özgü diğer geleneksel şarkılarda ya da bazı halaylarda da vardır bu tür imalar. Ama daha önce, sahne üstüne dans aracılığıyla taşıdığımız bir şey değildi bu. Bu gösteride de, bunu insanların gözüne sokarak, altını kalın çizgilerle çizerek değil, ince bir şekilde vermeye çalıştık.