2011’in Aralık ayında 34 sivil vatandaşın Şırnak’ın Roboski köyünde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından katledilmesinin ardından, Savda ve arkadaşları ‘savaşsız bir dünya’ talebini dile getirmek için 1300 kilometrelik bir yürüyüş yaptı. Tanıklık ettiği bu barış yürüyüşünü belgeseliyle kayda geçiren ve izleyiciyle paylaşmaya hazırlanan genç yönetmenle film hakkında konuştuk
ZEYNEP EKİM ELBAŞI
zeynepekim@agos.com.tr
Vicdani retçi Halil Savda’nın geçen yıl 1 Eylül’de Roboski’den Ankara’ya yaptığı barış yürüyüşünü konu alan ‘Yürümek’ belgeseli, 26 Ağustos Çarşamba akşamı Beyoğlu Sineması’nda ilk gösterimini yaptı. Yönetmen Deniz Şengenç’in ilk uzun metraj çalışması olan filmin yapımcılığını Melek Ulagay üstleniyor. ‘Yürümek’, aynı zamanda, 2012 yılında Çiğdem Mater ve Nesra Gürbüz tarafından kurulan Ret Film’in ilk yapımı. 2011’in Aralık ayında 34 sivil vatandaşın Şırnak’ın Roboski köyünde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından katledilmesinin ardından, Savda ve arkadaşları ‘savaşsız bir dünya’ talebini dile getirmek için 1300 kilometrelik bir yürüyüş yaptı. Tanıklık ettiği bu barış yürüyüşünü belgeseliyle kayda geçiren ve izleyiciyle paylaşmaya hazırlanan genç yönetmenle film hakkında konuştuk.
Deniz Şengenç, üniversitede birkaç bölüm değiştirdikten sonra, Bilgi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde karar kılmış, tutkularının peşinden giden bir yönetmen. Çeşitli projelerde yardımcı yönetmenlik yapmış; ‘Balık Olmak’ ve ‘Eressos Romantica’ adlı iki kısa filmi var. ‘Balık Olmak’ta, Bandırmalı balıkçı babasından esinlenerek, küçük olta balıkçılığını anlatmış. ‘Eressos Romantica’nın konusu ise 16 yıldır Eressos’ta yaşayan lezbiyen bir çiftin hikâyesi. Bu film için onu yüreklendiren ve destekleyen Melek Ulagay’la yolunu nasıl kesiştirdiğini şöyle anlatıyor Şengenç:
“Her sene sosyoloji birinci sınıflara bir film izletilir. Bize Melek Hanım’ın ‘Karanlıkta Diyaloglar’ı izletildi. Filmi seyrettikten sonra hocama gidip, bu filmi yapan insanla tanışmak istediğimi söyledim. Belki birlikte bir şeyler yapmamıza izin verirdi. Hocam Alan Duben bana Ajans 21’in numarasını verdi. Gittim ve onlara ‘Ben sizin tozunuzu yutmaya geldim. Bana kapınızı açarsanız çok mutlu olurum’ dedim. Her şey böyle başladı.” Barış yürüyüşünün kaydını tutmaya yine Melek Ulugay’la birlikte karar vermişler. Şengenç, “Melek Hanım’la ofiste otururken yürüyüşü takip ediyorduk. Bana dönüp ‘Bu çocuğun yaptığı çok önemli bir şey. Kimse çekmiyor mu?’ diye sordu.” Biraz sorup soruşturduktan sonra kimsenin çekmediğini öğrenince, ertesi gün yola çıkmış Deniz Şengenç.
Birbirini dokunarak tanımak
Yürüyüşe, grup Adana’yı geçtikten hemen sonra katılan yönetmen, önce Orta Anadolu deneyiminden bahsediyor: “Orta Anadolu, insanların görmediği bir coğrafya. Çok sessiz, çok içine kapanık. Kafamızda sınırladığımız bütün bölgelerin bir imajı var ama Orta Anadolu için çok bir şey canlanmıyor. Ben de ilk defa bu kadar ayrıntılı görebildim orayı, insanları gerçekten tanımış oldum. İnsanlar birbirlerini ancak dokunarak tanıyabilirler.
Bir yerden otobüsle geçip gidersen, sadece manzara görürsün. Oysa o manzarada gördüğümüz evlerin çatılarının altında başka başka hayatlar var. Biz bu yürüyüşle o hayatlarda neler olduğunu ve barışın o hayatlar için ne anlam ifade ettiğini gördük. Toroslar’da bir evin sahipleri, ‘Siz açsınız, hem de barış için yürüyorsunuz’ diyerek bize kapılarını açtı. 15 kişiye yemek ikram ettiler.” Deniz Şengenç bu yürüyüşün en güzel yönlerinden birinin planlanmadan yapılması olduğunu vurguluyor. Halil Savda’nın başlattığı eylem, duyanın katılmasıyla, doğaçlama olarak gelişen bir hareket olmuş: “Arkasında hiçbir örgüt, dernek, kuruluş yoktu. Birbirini tanımayan, farklı hikâyelerden ve farklı siyasi geçmişlerden gelen insanlar toplandı ve bu grup herkesi temsil edecek şekilde yürüdü.”
Bayramda Roboski ziyareti
Konu, barış yürüyüşünün işaret fişeği olan Roboski katliamına gelince, yürüyüşten sonra yaptığı aile ziyaretlerini anlatıyor Şengenç: “Oraya bayram ziyareti için gittim. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan katliamların acısını da hissedebiliriz elbette, fakat o acıyı, ateşin düştüğü yerdeki insanlara dokunarak hissetmek bambaşka. Gitme imkânım vardı ve gittim. Yanlarında onları ziyaret eden, dinleyen insanlar olduğunda kendilerini mutlu hissettiklerini söylediler. Birbirimize sarıldık. Ne kadar başarabildim bilmiyorum ama onların acısını paylaşmaya çalıştım. Bazen fiziki olarak dokunmak çok başka olabiliyor. Sarılmak çok değerli.”
1300 kilometrelik bir yürüyüşü görüntülemenin teknik zorlukları da olmuş. Şengenç, doğal olarak, küçük bir kamera almış yanına. “Onlar yürürken ben koşuyordum” diyor. Kamerayı bir yere sabitleyip, grubun geçmesini beklediğini, ardından tekrar onlara yetişmek için depar attığını söylüyor.
Çekimleri zevkle yaptığı için, işin fiziki zorluğuna rağmen yorulmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Onları da, seyirciyi de, hiç kimseyi yönlendirmek istemedim. Filmin seyirciyi yönlendirmemesinde, kurguyu yapan Didem Pekün’ün büyük emeği var. Sinematografik çekimler yaptım ama bu seçimleri sadece ben biliyordum. Onlar benim neleri çektiğimin farkında değildi, göstermemeye çalıştım. Aksi halde doğallıkları bozulacaktı; ayrıca, ben belgesel yapayım diye yürümüyorlardı. Onlar yürüyorlardı ve ben onları çekmek için gitmiştim. Bunu aklımdan hiç çıkarmadım.” İlk filminin heyecanını yaşayan Deniz Şengenç, ‘Yürümek’in çeşitli festivaller aracılığıyla seyirciyle buluşmaya devam edeceğini söylüyor. Belli ki bu yolculuğun daha pek çok durağı olacak.