Feriköy Surp Vartanants Kilisesi’nin papazı, bu kez bir ‘kimsesiz’in tabutunun ardından dua ediyordu. Çanlar, kışın en soğuk günlerinde sokakta kalan, başına gelmedik iş kalmayan ama yine de sığınacak bir yer bulamayan Toros Batak için çalıyordu. Bir papaz, iki okuyucu ve bir avuç arkadaşının katıldığı cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı 73 yaşındaki Toros Ahparik.
Kimi kimsesi olmayan, evsiz bir insandı o. Üç kuruşluk emekli maaşından başka varlığı olmadığı için, bakımını üstlenecek hiç kimse ve hiçbir kurum da yoktu. İstanbul’un insanın içini donduran soğuğu aramızdan aldı onu. Ancak, Toros Batak’ı ölüme götüren, sadece dondurucu hava değil, Ermeni toplumunun ve kurumlarının ilgisizliği, vurdumduymazlığıydı.
Barındığı işyerinden atılması sonun başlangıcıydı onun için. Sonra, karlı günlerde kimsesizlerin sokaktan toplanarak barındığı spor salonunda saldırıya uğradı. Paltosunu, ayağındaki ayakkabıyı bile çaldılar. Ardından, Surp Pırgiç Hastanesi’nden, “yerimiz yok” gerekçesiyle geri çevrildi. Yardım için hangi Ermeni kurumuna başvurduysa eli boş, boynu bükük geri döndü.
Sonunda, geçici bir süre için yanında kalacağı, kendisi için çırpınan Anuş Demirci’nin evinin kapısında, soğuk algınlığına dayanamayarak son nefesini verdi. Cenazesine katılan bir avuç arkadaşı “Düşenin dostu olmazmış” demekten başka bir söz bulamadı. Düşenin dostu çoğu zaman olmaz belki ama bu kez düşen, Ermeni toplumunun dayanışma duygusu ve vicdanı oldu.
Toros Batak’ı yaşatamadık
VARTAN ESTUKYAN Fotoğraflar: ERHAN ARIK
vartan@agos.com.tr
7 Şubat Salı günü, Feriköy Surp Vartanants Kilisesi’nin papazı, bu kez bir ‘kimsesiz’in tabutunun ardından dua ediyordu. Çanlar, kışın en soğuk gününde sokakta kalan, başına bin bir türlü iş gelen ama buna rağmen sığınacak bir yer bulamayan Toros Batak için çalıyordu. Yoksulluğuna ‘yakışan’ şekilde, sadece bir papaz, iki okuyucu ve 20 civarında da vatandaşın katıldığı bir cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı, 1939 doğumlu, 73 yaşındaki Batak. Kimsesiz, emekli maaşından başka geliri olmayan, evsiz bir insandı o. Varlıklı olmadığı için, hastalığıyla ilgilenecek, bakımını üstlenecek kimsesi yoktu. 2012’in soğuğu, aramızdan aldı onu. Ancak, onu ölüme götüren, sadece dondurucu hava değildi.
Talihsiz adam için sonun başlangıcı, barındığı işyerinden atılması oldu. Sonra, karlı günlerde kimsesizlerin toplandığı spor salonunda saldırıya uğradı. Ayağındaki ayakkabı bile çalındı. Surp Pırgiç Hastanesi’nin kapısından, yer olmadığı gerekçesiyle geri çevrildi. Yardım talepleri, Ermeni kurumları tarafından karşılanmadı. Sonunda, geçici bir süre için yanında kalacağı, kendisi için koşturan Anuş Demirci’nin evine gittiğinde ise, apartman kapısında, soğuk algınlığına dayanamayarak can verdi.
20 yılı aşkın zamandır Osmanbey’deki Muratoğlu Pasajı’nda kalan ve pasajdaki bir dükkânın getir-götür işlerini yapan Toros Batak, Ocak ayının sonunda, pasajın yönetim kurulu başkanının talimatıyla dışarı atılarak sokakta kalmaya mahkûm oldu. Başkanın gerekçesi, Batak’ın, yıkanamadığı için ‘pis kokması’ydı. Ancak bu gerekçenin arkasında, Fransa’da çıkan ‘İnkâr Yasası’nın yattığını söyleyenler de vardı çevrede.
Dışarı atıldıktan sonra, pasajın önündeki çiçekçiler baktı Batak’a. Kimseye zararı dokunmayan, imkânları elverdiğince kendine iyi bakmaya çalışan biri olduğunu söyleyen Çiçekçi Ayhan, kalacak yeri olmadığı bu süreçte Toros Amca’ya en yakın ilgiyi gösteren isimlerin başında geliyor. Tabii, bir de Anuş Demirci var.
İki kişi çırpındı
Anuş Demirci ve Çiçekçi Ayhan, Toros Batak için çok uğraştılar, çok koşturdular. Batak’ın hayatta kalması, sığınacak bir yuva bulması için çabalarken, Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi’nde ona verilecek bir yer olmayacağı ihtimalini düşünememişlerdi. Ona yatacak bir yer bulabilmek için her kapıyı zorladıklarını söyleyen Anuş Demirci, başından geçenleri şu sözlerle anlatıyor: “Geçen hafta, pasajda yatıp kalkan Toros Amca’yı kovmuşlar. Pis koktuğu için kovulduğunu söylüyorlar ama Fransa’nın kabul ettiği ‘Soykırımı İnkâr Yasası’ nedeniyle bir nevi cezalandırma olarak da yorumlanabilir. Ortada böyle söylentiler dolaşıyor. Pasajın önündeki çiçekçiler çok yardımcı olmuşlar, sağ olsunlar. Surp Pırgiç’e gittiler ama hiçbir netice alamadılar. Feriköy Vakfı’ndan fakir kâğıdı almak gerekiyormuş, ‘Üstüne kayıtlı mülk yoktur’ kâğıdı lazımmış, şuymuş buymuş... Oysa adamın ayakta duracak hali yoktu. ‘Önce bir odaya sokun, hukuki işlemlerinizi daha sonra hallederiz’ dedik. Ne oldu? Adam öldü sonunda. Soğuktan akciğerleri iflas etmiş.”
Yalvarmış ama...
Toros Batak’ı uzun yıllardır tanıyan ve son günlerinde de ona yardımcı olmaya çalışan Çiçekçi Ayhan ise yaşananları şöyle özetliyor: “Pasajdan atıldığı gün, Şişli Belediyesi’ni arayıp yardım istedik. Belediye bir ekip göndereceğini söyledi. Bir süre sonra ekip geldi, Toros Amca’yı Sarıyer’de evsizlerin kaldığı spor salonuna götürdüler. Oradaki evsizler o akşam Toros Amca’yı soymuşlar. Sabah beni arayıp ‘Ne olur beni buradan götür’ diye rica etti. Hemen gittim aldım onu, Anuş Hanım’ı aradım ‘Şimdi ne yapayım?’ diye. Hastaneye gitmemi söyledi. Daha sonra hastaneye gidip, Toros Amca’ya kalacak bir yatak istedim. Önce tansiyonunu ölçüp muayene ettiler, sonra hastane görevlisi Silva Hanım, bizden bazı evraklar istedi. Bulunduğu semtin kilisesinden fakir kâğıdı alacakmışız. Ancak daha sonra ‘Şu an hiç yerimiz yok. Devlet hastanesine götürün, yer boşaldığında tekrar gelirsiniz’ dedi. Dışarıda dondurucu soğuk var, Toros Amca’nın kalacak yeri yok... Her neyse, Anuş Hanım’ı aradık, ‘Kiliseden kâğıt alınması gerekiyormuş’ dedik. Kadıncağız gitmiş, ama yönetimden kimse yokmuş. ‘Salı günü yönetim kurulu olacak, o gün yine gel’ demişler. Salı günü gittiğindeyse, bu kez de kardan dolayı toplantının iptal olduğunu söylemişler. Toros Amca akşam kendisini tekrar pasaja götürmemizi istedi. Sizin patrikhanenin sorumlusu Ateşyan’ı görmüş. Yardım etmesi için yalvarmış ona. Ateşyan da ‘Şimdi bankaya gidiyorum, geleceğim’ demiş. Gidiş o gidiş... O gece dışarıda yatmış Toros Amca.
Ertesi gün tekrar gittik hastaneye. Bu kez Silva Hanım ‘Ay yok yok, istemem ben. Zaten yerimiz de yok’ diyerek kapıdan kovdu bizi. Daha sonra kocası, Anuş Hanım’a telefon açıp, ‘İçin rahat edecekse bize götürelim, bir-iki gün kalsın, sonra bakarız bir çaresine’ deyince, Toros Amca’yı Anuş Hanım’lara götürdük. Toros Amca orada arabadan inmedi. Anuş Hanım yanına gidip Ermenice konuştu ama yine yerinden kımıldamadı. Meğer altına kaçırmış ve utancından çıkmamış. Sonra ikna edip apartmana getirdik. Çok üşümüştü. Bir sandalye bulup apartmanda oturttuk. Anuş Hanım, Toros Amca’nın elini tutup, ‘Bak, sana sıcak yorgan hazırladım, biraz dinlen, içeri geçeriz’ diyordu. Ben de, ‘Toros Amca, bak ısındın, uykuya daldın’ dedim. Meğerse o anda vefat etmiş.”
Toros Batak’ın ölümü, belki de her şeyden çok, Ermeni toplumunun yapısal sorunlarının, dayanışma ağlarının yokluğuna işaret ediyor. Temiz kalpli bireysel çabalar ise bir canı kurtarmaya yetmedi.
Düşenin dostu olmaz mı?
Cenazede konuşma fırsatı bulduğumuz Batak’ın arkadaşları, yoksullukla gelen bu ölüme isyan ediyordu. “Hastaneye bağışlayabileceği bir evi olsaydı sonu böyle olmazdı” diye söyleniyordu, Muratoğlu Pasajı’ndaki esnaftan biri. Diğeri ise yalnızlığa beddua ediyordu.
Pasajda çalıştığını öğrendiğimiz dört kadının tüm öfkesi, Batak’a sahip çıkmayan vakıflara yönelmişti. Dolapdere’de bir oto tamircisinde çalıştığı yıllardan onu tanıyan üç arkadaşıysa, “Düşenin dostu olmuyormuş” demekle yetindiler.
Surp Pırgiç: Muayene edildi ama yer yoktu
Hastane yönetimi, konuya ilişkin olarak, gazetemize yazılı bir açıklamada bulundu. Huzurevi Sorumlusu Silva Trika, Tetkik Büro Sorumlusu Serkiz Güzel ve Acil Nöbetçi Doktoru Jilber Berberoğlu’nun imzasını taşıyan açıklamada, Batak’ın, hastanenin Astarcıyan servisinin bakımda olması ve aktif servislerde boş yer olmaması nedeniyle kabul edilemediği, SSK’lı olması nedeniyle de devlet hastanesine sevk edildiği belirtildi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“01.02.2012 tarihinde Feriköy semtinden Serop adında bir Ermeni vatandaş, Toros Batak adında bir mağdur vatandaşın huzurevlerinde kalması için Bayan Silva Trika’yı telefonla aradı. Silva Hanım, Serop Bey’e önce sağlık nedenleri gereği Tetkik Büro Sorumlusu Serkiz Küzel Bey’le görüşmesi gerektiğini, gerekiyorsa tedaviden sonra huzurevlerine alınabileceğini söyledi. Serop Bey, Serkiz Bey’e konuyla ilgili telefonla görüşmesi sonucunda Toros Batak, bir şoför aracılığıyla hastane acil servisine getirildi. Silva Hanım ve Serkiz Bey’in talimatıyla Acil Nöbetçi Doktoru Jilber Berberoğlu tarafından muayeneleri yapıldı. Dr. Jilber’in hastaya yaptığı muayenesinde genel durumunun orta, şuurunun açık, koopere, solunum sesleri kaba, pretibial ödem, ağız içi ve dudaklarda yaraları tespit edilerek servise yatışı ve tedavisi planlandı. Fakat hastanede Astarcıyan servisinin tadilatta olması nedeniyle hastanenin aktif servislerinde boş yer olmadığından dolayı Dr. Jilber, hastanın SSK’lı olduğu için acilen devlet hastanesine sevk edilmesini uygun görmüş, Silva Hanım ve Serkiz Bey hastayı getiren şoföre bizimle irtibat kurmasını, serviste yer boşaldığı zaman hastanemize yatırılacağı söylenmiştir. Konu tamamen bunlardan ibarettir.”