MİT Müsteşarı Hakan Fidan, MİT eski Müsteşarı Emre Taner ve MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in savcılığa ifade vermek için çağrılması bugün köşeyazarlarının gündemindeydi. Konu temel olarak, MİT - KCK bağlantısı, Oslo'daki müzakerelerinin yargılanması, veya devletin eski-yeni iktidar odaklarının çekişmesi şeklinde ele alınıyor.
Büyük kavga: Fidan'a davet... Bardağı taşıran son damla
Ali Bayramoğlu
Devlet içinde büyük bir deprem yaşanıyor. İstanbul polisinin hazırladığı bir fezleke üzerine ilgili savcı MİT Müsteşarı'nı, bir önceki müsteşarı ve Oslo görüşmelerine MİT adına katılan dönemin müsteşar yardımcısını ifadeye çağırdı.
Konu, çağrılan kişilerden de anlaşılacağı gibi, MİT'in PKK ve Öcalan'la yaptığı görüşmeler ve bu çerçevede yürüttüğü faaliyetler...
Açık: Bir kurum ve politika yargı ve polis tarafından hesaba çekilmiş durumda...
Nasıl açıklamalı, nasıl yorumlamalıı
Önce bir tespit:
Hakan Fidan MİT'in ve hükümetin çiçeği burnunda müsteşarıdır. AK Parti'nin ürettiği yeni seçkinlerdendir. Kürt meselesi başta olmak üzere güvenlik konularında Başbakan'ın en yakınındaki danışman ve yardımcılarından birisidir. Başbakan açısından tam anlamıyla bir güven adamı, yakın çalışma arkadaşı ve içeriden bir isimdir.(Yeni Şafak)
MİT’e yargı yolu göründü... Bekir’inki piyasaya çıktı...
Ahmet KEKEÇ
MİT müsteşarı Hakan Fidan ve iki mensup, KCK soruşturması çerçevesinde “şüpheli” ilan edildiler...
Konu sıcak...
Hem de netameli.
Her türlü spekülasyona ve beyin jimnastiğine açık.
Nasılsa herkes bu konuyu yazacak, bol bol okuyacaksınız... Ama Bekir meselesine kimse değinmeyecek.
Hadi şu kadarını ekleştireyim yine de:
MİT müsteşarının “şüpheli” görülmesi ve bir muhakemeye konu edilmesi, aklıma İstiklal Mahkemesi yargılamalarının bir cüzünü, bir fasilesini getirdi.(Star)
Devlette savaş
Ahmet Altan
Şöyle söyleyeyim, eğer bizim devlet bir araba olsaydı dün şanzımanı dağıtmıştı.
Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman ciddi ve gerçek bir devletimiz olmadı ama dün yaşananlar kendi standartlarımıza göre bile bir faciaydı.
Savcı, MİT Başkanı’nı ifadeye çağırdı.
Suçu, PKK ile barış müzakereleri sürdürmek.
Böylece yargı, devletin herhangi bir şekilde PKK ile görüşmesini engellerken, savaşın da müzakereler yoluyla sonuçlandırılmasının önünü uzunca bir zaman için kapatmış oldu.
Bundan sonra kim devlet adına PKK ile görüşebilir?
Tabii burada asıl hedef Başbakan Erdoğan olarak görülüyor, çünkü MİT Başkanı’nı bu görüşmeler için görevlendiren o.
Erdoğan, cesur ve doğru bir politik hamlesi nedeniyle bir anda yargının menziline alındı.
Hükümet de savcının girişimine karşılık derhal İstanbul Emniyeti’nin KCK operasyonlarını yöneten iki amirini görevden uzaklaştırdı.
Birdenbire karşımıza polis-yargı işbirliğiyle, hükümet-MİT işbirliğinin çatışması olarak tercüme edilebilecek bir görüntü çıktı. (TARAF)
Operasyoncularla diyalogcuların savaşı
Abvülkadir Selvi
MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılması, Kürt sorununun çözümü konusunda devletin içinde yaşanan savaşı gösteriyor.
Operasyoncular ve diyalogcular olarak tanımlayabiliriz bu iki grubu.
Bir süredir ayak seslerini duyduğumuz, iki farklı tezle ilgili biraz daha ayrıntıya girmek istiyorum.
Ayrıca sonda söyleyeceğimi başta ifade etmek istiyorum. Başbakan Erdoğan el koymadığı takdirde bu mücadele çok kötü noktalara gidebilir. Geçmişte bunun örnekleri var. Özal ve Eşref Bitlis devlet içindeki hesaplaşmanın sonucunu hayatlarıyla ödemediler mi?
Emniyet ve yargının içinde yer aldığı operasyoncular, açılım sürecinde PKK'nın devleti oyaladığını, bu süre zarfında şehir yapılanmasını tamamladığını, bilinmesine rağmen Hakkari, Şırnak ve Diyarbakır'ın hemen yanıbaşında örgütün, 'Küçük Kandilcikler' oluşturduğunu belirtiyorlar.
Diyalog süreci devam ettiği için örgüte yönelik operasyonların engellendiği, bu durumun PKK'nın psikolojik üstünlük sağlamasına neden olduğunu savunuyorlar.
Oslo görüşmelerinde Afet Güneş'in, 'Şehirleri bombalarla doldurdunuz' sözünü buna delil olarak gösteriyor ve 'Biz şimdi bu bombaları imha ediyoruz' diyorlar.
Açılım sürecini fantezi olarak nitelendiriyorlar.(Yeni Şafak)
Bumerang
Ruşen Çakır
AKP’nin yaklaşık 10 yıllık iktidarını, eski iktidar sahiplerinin yerlerini terk etmemek için direnmeleri, yenilerin de eskilerle iktidarı paylaşmaya yanaşmamaları olarak özetleyebiliriz. Bu çekişme özellike son 5 yılda iyice kızıştı ve eskiler mutlak bir şekilde mağlup oldular. Fakat Türkiye’de iktidar savaşları bitmedi, benim “yeni tür iktidar savaşları” olarak tanımladığım, alışık olmadığımız türden rekabet, köşe kapmaca, çatışma ve hatta savaşlara tanık olduk, oluyoruz.
Bunun nedeni, ülkenin son beş yılında birinci derecede belirleyici olan bir siyasi ittifakın çatırdamaya başlamasıdır. Bu siyasi ittifakın bileşenlerinin, kendileriyle birlikte hareket etmeye yanaşmayan hemen herkesi tasfiye ettikten sonra iktidar sahnesinde yalnız kalınca birbirleriyle mücadele etmeye başladıklarını pekala ileri sürebiliriz.(Vatan)
MİT'i itibarsızlaştırma
Mahmut Övür
KCK soruşturmasını yürüten Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya tarafından MİT'in eski ve yeni müsteşarları Emre Taner, Hakan Fidanve müsteşar yardımcısı Afet Güneş hakkında KCK davası eksenli 'şüpheli' soruşturması başlatılması ve ifadelerinin alınmak istenmesi herkesi şoke etti.
Acaba yargı üzerinden yeni bir süreç mi başlatılıyor?
İlk yorumlar iyi niyetliydi. Yargı, MİT'i de işin içine katarak 'barış sürecini kimin sabote ettiği'ni araştırıyordu.
Yani bir yandan KCK yargılamasını sürdürüp bir yandan da KCK davasında karanlıkta kalan soru işaretlerini aydınlatmak.
Böylece çok tartışılan'barış görüşmelerini kimin sabote ettiği' meselesi yargı sürecinin şeffaflaşması yoluyla açığa çıkacaktı. Bu durumda adı geçen isimlerin 'şüpheli' değil başka bir statüde çağrılmaları gerekiyordu.
Ama Ankara'dan özellikle de hükümet çevresinden gelen bilgiler gerçeğin böyle olmadığını gösterdi.
O bilgilere göre, yapılan tam anlamıyla aylardır MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yönelik kampanyanın bir parçası.
Yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz çok açık ama bunun ne anlama geldiği de bir o kadar karışık. Çünkü sözünü ettiğimiz kurum bu ülkenin istihbarat teşkilatı... İstihbarat teşkilatları şiddeti sonlandırma için dünyanın her yerinde benzer işler üstlenir.
Ancak 'şüpheli' sıfatıyla yargıya ifade vermeye çağrılmaları başka ülkede olmadığı gibi bizde ilk kez oluyordu.(Sabah)
Adalet Bakanı’na açık çağrı
Taha Akyol
Bugün özel yetkili savcılar MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, eski Müsteşar Emre Taner’i ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’i şüpheli sıfatıyla sorgulayacaklar.
Sorgulamanın konusu, devlet adına Oslo’da PKK’yla yapılan görüşmeler! Bu tabloyu devlet yönetimi bakımından da, hukuk ve adalet anlayışı bakımından da fevkalade vahim buluyorum.
Devlet bir eliyle doğru ya da yanlış, terör örgütüyle görüşmüştür. Dünyanın her tarafında devletler gerek gördüklerinde özel organlarıyla bunu yaparlar. Fakat şu garabete bakın, devlet bir eliyle bu görüşmeyi yapıyor, öbür eliyle sorguluyor! Şimdi düşünelim, bundan sonra hangi yüksek dereceli bürokrat devletin yüksek sorumluluk gerektiren bir görevini üstlenebilir?! Bundan sonra gerek dışişlerinde gerek istihbarat ve emniyet işlerinde hangi devlet görevlisi sorumluluk üstlenerek, alışılmışın dışında yeni politikalar, yeni davranışlar geliştirebilir?!
Bir eli öbür elini soruşturan bir devlet izleyeceği politikalar konusunda tutarlı ve güven verici olabilir mi? Bugün yapılacak olan soruşturmanın devlet yönetimiyle ilgili sakıncalarını daha uzun boylu anlatmaya gerek var mı?(Hürriyet)
MİT ve Emniyet'te sarsıntı
Nazlı Ilıcak
MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve Müsteşar yardımcısı Afet Güneş, şüpheli sıfatıyla Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Bilal Bayraktar tarafından ifadeye çağrıldı. Salı akşamı, konu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ve İstanbul Özel Yetkili Başsavcı vekili Fikret Seçen tarafından yalanlanmıştı; dün doğru olduğu ortaya çıktı. Yalanlayan savcılar açısından nahoş bir durum! Belli ki arka planda bu 3 MİT mensubunun sorgulanmasını engellemek isteyenler var. Ben şahsen, -yanılabilirim ama- Emniyet İstihbarat Şube Müdürü ile Terörle Mücadele Şube Müdürü'nün başka bir göreve atanmasını da bu hadiseyle ilişkilendiriyorum. Çünkü savcılık, polisle birlikte çalışıyor ve elde edilen bulgular beraberce değerlendiriliyor.(Sabah)