‘İttihat Terakki zihniyetiyle hesaplaşmak’

Sabah gazetesinde bugün (2 Şubat Perşembe) günü yayımlanan köşeyazısında Mahmut Övür sivil siyasetin ilk defa ceberut devlet zihniyetiyle yüzleştiğini söylüyor. Övür’e göre, Hrant Dink cinayeti, Ermeni soykırımı, 6-7 Eylül talanı, 1 Mayıs 1977 katliamını ya da Uğur Mumcu suikastını 'kazıyınca' altından hep aynı zihniyet çıkıyor.

Mahmut Övür

İttihat Terakki zihniyetiyle hesaplaşmak

Başbakan Erdoğan, üçüncü iktidar döneminde çok temel bir tespit yapıyor ve Türkiye'nin asıl yüzleşmesi gereken adresi gösteriyor:

'Biz jakoben, elitist bir zihniyeti teşhir ediyoruz. 'Dün dünde kalmıştır'diyerek geçmişi hasıraltı etmek isteyenler var. Bunlar ellerine yetki geçtiğinde meseleleri sümenaltı ediyorlardı. Bugün Diyarbakır'dan çıkan kemikleri de toprak altı yapmak istiyorlar. Dersim 1939'da üzeri kapatılmış bir faciadır.'

Bu yeni bir dönemin başladığına işaret...

Sivil siyaset belki de ilk kez darbeler üreten, faili meçhul cinayet yapan, iç düşman mantığıyla toplumu birbirine düşüren bir gerçeği dile getiriyor.

'Biz 150 yıllık köhne bir zihniyetle mücadele ediyoruz. Devletin tüm kılcal damarlarına kadar işlemiş bir zihniyetle mücadele ediyoruz. Karşımızda 'Terör meselesini çözme' diyen bir zihniyet var. Dersimli olduğu halde Dersim'i ağzına alamayan bir anlayış var. Biz CHP'ye, MHP'ye ve Güneydoğu'nun CHP'si olmaya çalışan BDP'ye rağmen bunu yapıyoruz.'

Türkiye solunun da Kürt siyasi hareketinin de paradoksu, bu gerçeği kendine bile itiraf edememesi. Tarihin karanlık dehlizlerinde yaşanan her suikastın, her facianın, her katliamın altında o zihniyet vardı.

Tıpkı bugünlerde çok tartışılan, 'Hrant cinayetinin arkasında hangi örgüt var' sorusunun cevabında olduğu gibi...

Kazıyın 1915'teki Ermeni 'soykırımını', Komünist Mustafa Suphilerin boğdurulmasını, azınlıkların tasfiye edilmesini, Kürt meselesini kanla bastırma girişimlerini, Sabahattin Ali'nin öldürülmesini, 6-7 Eylül 1955 talanını veya 1 Mayıs 1977 katliamını ya da Uğur Mumcu suikastını...Altında o zihniyet çıkacak.

Ne yazık ki Türkiye'nin tüm muhalif siyasi akımları, bugüne kadar sonradan resmi ideoloji haline gelen bu zihniyetle hesaplaşmayı başaramadı.

Daha doğrusu adını bile koyamadı.

Bu nedenle Başbakan Erdoğan haklı olarak şu tespiti yapıyor:

'İstiklal Mahkemesi'nin vicdansız hâkimlerini kahraman ilan edenler bugün çıkıp da bağımlı yargıdan bahsedemez. Yassıada'nın yargılamalarıyla yüzleşemeyenler kalkıp da yargıyı eleştiremez. Menemen'in peşine düşmeyenler Ergenekon'u, Danıştay olayını anlayamaz.'

Bu çıkışla Türkiye'nin özgür ve zengin olmasını istemeyen, iç düşman mantığıyla kendi halkına zulüm eden ceberut zihniyete karşı, ilk kez sivil bir mücadele başlamış durumda.

Türkiye, 100 yılını kaybettiren bu zihniyetle savaşmadığı için uzun yıllar dünyanın en geri ülkeleri arasında yer aldı.

Geçmişte sol adına iktidara gelen partiler bile bu zihniyete çarptıkları için geldikleri gibi gittiler.

Şimdi yeni bir siyasi yolculuğun başındayız. Sayfalar tek tek açılıyor. Dersim'le atılan ilk adımı, İstiklal Mahkemeleri, 12 Eylül diktatörlüğü, Ergenekon dava süreci, Diyarbakır'da ortaya çıkan kemikler ve cuma günü Diyarbakır'da duruşmasına katılacağım faili meçhul cinayetler davası izleyecek.

Başbakan Erdoğan'ı bir siyasi aktör olarak hâlâ aşılmaz kılan da bu gerçeği görmesi...

Geleceğin siyaseti, bu tarihsel hesaplaşma üzerinde şekillenecek.

Kim bilir belki de Başbakan Erdoğan'ın cesurca adını koyduğu 'İttihat Terakki' zihniyetiyle bu hesaplaşma, 1915'le yüzleşmeye giden kapıyı da aralayacak.

O kapıyı aralayan bir Türkiye'nin geleceği daha bir aydınlık olacak.

(Sabah)

Kategoriler

Güncel Basın