Reklamverenin yeni hedefi: C-D izleyici grubu

Türkiye medyası, küreselleşme ve basın özgürlüğü alanları üzerine çalışan CUNY-College of Staten Island’ta Yrd. Doçent Bilge Yeşil, yeni reyting ölçümlerinin ne anlama geldiğini anlattı.

ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar1@gmail.com

Sosyo-ekonomik statüye göre yapılan reyting ölçümleri, geçen sene mayıs ayından bu yana alıştığımız reyting ölçümlerinden farklılık gösteriyor. Geçen seneye kadar reyting ölçümlerinde, ‘hali vakti yerinde’ A-B izleyici grubuyla, total (tüm izleyiciler) grubunun reyting listesi tutulurken, şimdileri reyting ölçümleri için denekler sadece A-B grubundan değil, C-D grubundan da seçiliyor. Yani gelir ve eğitim düzeyi yüksek izleyici/tüketici gruplarıyla birlikte daha düşük eğitim/gelir gruplarının da tercihleri dikkate alınıyor.

Belirsizlik var

Türk medyası, küreselleşme ve basın özgürlüğü alanları üzerine çalışan, şu anda ‘The Geopolitics of Turkish Media’ adlı akademik bir kitap yazdığı için de Türk televizyonları, yeni reyting sistemi, izleyici grupları gibi konularla ilgilenen CUNY-College of Staten Island'ta Yrd. Doçent Bilge Yeşil, bu yeni reyting ölçümlerine dair televizyon sektörü içerisinde bir belirsizlik olduğu görüşünde: “Televizyon sektöründeki isimlerle yaptığım görüşmeler sonucunda yeni reyting ölçme sistemi hala yerine oturmadığı için büyük bir belirsizlik yaşandığı izlenimi edindim. Kimi televizyon yöneticileri ve yapımcılar, ‘Evet, artık C-D grubuna yönelik işler olacak, artık sadece kıyı şeridi nüfusu değil, Anadolu’nun da tercihleri önem kazanacak’ derken, kimileri de yeni sistemin çok şey değiştiremeyeceğini söylüyor.”

Yeşil’in görüştüğü sektörün içindeki bazı isimler de C-D grubunun ağırlığının arttığını ve hatta A-B grubunun kendi içerisinde bir değişim yaşadığı görüşünde. Yeşil bu durumu şöyle açıklıyor: “Bence bunda Türkiye’nin son 10 yılda değişen sosyo-ekonomik yapısının büyük etkisi var.  Orta sınıf genişledi/genişliyor ama eğitim/gelir seviyesi mutlaka paralel gitmeyebiliyor, ‘Anadolu kaplanları’ diye tabir edilen yeni bir orta/üst sınıf ortaya çıkıyor.  Televizyon sektöründekiler de zaten paranın el değiştirdiğini, yeni tüketici kitlesinin doğduğunu söylüyorlar. Mesela eskiden üniversite mezunu olarak tanımlanan A-B grubu mutlaka üniversite mezunu olmayabiliyor. Buna bağlı olarak, eğer C-D’nin ağırlığı artıyorsa ve A-B’yi de eğitim geliri eskisi kadar keskin bir şekilde belirlemiyorsa, o zaman evet TV yapımlarında içerik farklılaşabilir.”

Reyting ölçümlerinin asıl reklamverenler açısından değerli olduğunu ve değişen bu ölçüm sisteminin onları nasıl etkileyeceği sorusunu sorduğumuzda ise Yeşil şöyle diyor: “Reklamverenler açısından bunun çok büyük bir sorun olacağını zannetmiyorum, çünkü gelişen orta sınıf, özellikle de alt sınıflar, büyük bir tüketim potansiyeli sunuyor. Kaba tabiriyle üst sınıfların kanıksadığı günlük tüketim malzemeleri (şampuan, deterjan vs.)  alt sınıflara yepyeni şeyler olarak gelebilir ve nüfusun büyüklüğü de göz önünde bulundurulduğunda bu aslında büyük bir reklam pastası. Mesela lüks araba reklamı alakasız olacaktır C-D grubu için ama aynı grup, ucuz arabalar için büyük bir pasta olacak.”

Yeşil, televizyonların da en nihayetinde ticari kaygılarla yaşayan kurumlar olduğunu ve bu yüzden televizyon içeriğini reklamların yönlendireceğinin altını çizdikten sonra, Türkiye televizyonlarındaki değişimin aslında çoktan başlamış olduğunu belirtiyor: “Televizyon reklamlarına bir bakın. Şarkılı, türkülü, çok kolay akılda kalan mesajlı reklamlar her yerde. Bence reklamların içeriğine bakarak reklamverenlerin kime ulaşmak istediğini çok kolay anlayabiliriz. Bununla bağlantılı olarak televizyon yapımlarının içeriği de bize ipuçları verecektir. Osmanlı padişahlarına, Osmanlı tarihine gösterilen ilgi (Muhteşem Yüzyıl, sonbaharda Kanal D’de başlayacak olan Fatih'in hayatıyla ilgili yeni bir dizi), öte yandan Behzat Ç. gibi muhafazakar dünya görüşüne aykırı duran bir dizinin sona ermesi... Bunlar önemli işaretler.” (AK/ÖÇ)

Kategoriler

Güncel Gündem