Gökkuşağının belirmesi için önce güneş çıkmalı

Bölgede yıllarca süren olağanüstü hal ve koruculuk, faili meçhul cinayetler, dağa çıkmalar, gözaltılar, tutuklamalar ve savaşın oluşturduğu baskı ortamını ve barışa duyulan özlemi anlatan,‘Bûka Barané’(Yağmurun Gelini)adlı belgesel filmin yönetmeni Dilek Gökçin ve metin yazarı İrfan Aktan anlatıyor.

ÇAĞLA AĞIRGÖL
caglaagirgol@gmail.com

Fotoğraflar: Berge Arabian

“Bu ülkenin geleceği
olarak kabul edilen
çocuklar ne yazık ki
bu ülkenin her yerinde benzer hayatlar
yaşamıyor.”

Her şey 1989 yılında, Hakkâri’nin Befircan köyündeki ilkokul öğrencilerinin okul bahçesinde çektirdiği bir fotoğrafla başlıyor. Fotoğrafın bir köşesinde gökkuşağı görülüyor. ‘Bûka Barané’ (Yağmurun Gelini) belgeseli, bu çocukların yaşamlarının gökkuşağı gibi renkli olmadığını; bölgede yıllar boyu süren olağanüstü hal ve koruculuk, faili meçhul cinayetler, dağa çıkmalar, gözaltılar, tutuklamalar ve savaşın oluşturduğu baskı ortamını ve barışa duyulan özlemi anlatıyor. Filmin yönetmeni Dilek Gökçin ve metin yazarı İrfan Aktan ile, bölge insanın ve filmin hikâyelerini konuştuk.

•          Filmde kahramanların ilk travmaları okulla başlıyor. Sorunun temelinde anadili meselesi mi var?

İrfan Aktan - Anadilinin yasaklanması, bu konunun önemli boyutlarından biri, fakat esas mesela bu değil. Kürtlerin dillerinin yasaklanması, varlıklarının inkârı ve yok edilmelerinin bir uzantısı sadece. Dili yasakladığında, insanların konuşmasını yasaklamış, “Ancak benim kodlarımla, Türkçenin dil kodlarıyla konuşabilirsin” demiş oluyorsun. Bu, insanın kabul edebileceği bir durum değil. Devlet dili yasaklayarak asimilasyon politikası uyguluyor. Yavaş yavaş Kürtçenin dil kodlarını teslim alarak, unutturmayı, yok etmeyi hedefliyor. İlkokulda bunun en sert haliyle karşılaşıyoruz. Yasaklamalar, daha sonra bir travma yaratıyor. ‘Av’ değil, ‘su’ demeni istiyor ve giderek Kürtçeyi unutmaya, devletin dayattığı kodlar üzerinden düşünmeye başlıyorsun. Daha sonra da asimilasyon başlıyor. Devlet Kürtlerin Türk olmasını istediğinden böyle bir yöntem izliyor. Ama Kürtler Türk olmadı. Aslında bir insanlık suçuyla karşı karşıya kaldık ve bu hâlâ devam ediyor. Anadili, burada çok önemli bir husus.

•          Filmde, baskıların arttığı oranda çocukların ve gençlerin politikleştiğini görüyoruz. Bu fotoğrafı doğru mu algılıyoruz?

Dilek Gökçin - O fotoğraftaki çocukların oyunları masumdu. Misket oynayıp ağaçlara çıkıyorlardı. Ortamdaki şiddet arttıkça, oyunlara şiddet unsurunun girdiğini görüyoruz. Yerinden yurdundan edilip ilçelere göç etmek zorunda kalan ailelerin çocuklarının oyunları, panzerlere taş atmak oluyor.

İA - Politize olmak, belli bir süreçle ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerle oluyor. Örneğin, baban 70’li-80’li yıllarda yaşadıklarını anlatıyor; kendi kuşağından birçok insan dağa gidip savaşmış ve ölmüş, bazıları da okumuş. Sen de bunlara tanıklık ederek büyüyorsun. 1990’ların başlarında doğanlar ise meydanlarda görünür oldular.

•          Film, sorunun güvenlikçi politikalarla çözülmesi yönündeki görüşlere bir cevap mı?

DG - Film buna cevap vermekten çok, Fırat’ın batısındaki insanlara, ana akım medya tarafından anlatılmayan gerçekleri, orada neler olup bittiğini, 30 yıldır sürdürülen güvenlikçi politikalar çerçevesinde bölge halkına neler yapıldı anlatmak amacıyla yapıldı.

•          Belgeselde anlatıcılardan biri, tutuklanan çocukların militanlaştığını, dağa gittiğini söylüyor...

DG - Şerafettin Elçi’nin bu konuda önemli bir açıklaması var; “Biz konuşulabilecek ve barış yapılabilecek son kuşağız” diyor. Çünkü 90’lı yıllarda doğan çocuklar savaşın en sıcak halini, baskı ve şiddetin en ağırını gördüler.

•          Yüksekova, baskı ve sindirme politikalarının en yoğun şekilde uygulandığı, ama aynı zamanda, halkın Kürt hareketi tarafında en çok politize olduğu merkezlerden biri. ‘Şiddetin karşılıklılığı’na mı dikkat çekmek istiyorsunuz?

DG - Yüksekova, direnişin en yoğun olduğu yer. Hakkâri’ye ilk kez 1986’da gittim. O yıllarda binaların üzerindeki afişlerde “Vatandaş Türkçe konuş, Kürtçe konuşmak yasaktır” yazıyordu. İşte bu, şiddetin ta kendisi. Adım başı tomsonlu askerler vardı. İnsanlar Kürtçeden başka dil bilmiyordu. Bir Kürt mum almak için dükkâna girdiğinde, devlet görevlisi varsa konuşmuyordu.

İA - Bu film, tanıklığa işaret ediyor. Karşılıklı şiddete vurgu yapmaktan ziyade, “Kürtler devleti nasıl gördü, şu anda hangi noktadayız?” sorularına yanıt vermeye çalışıyor. Devlet, ta o fotoğrafın çekildiği zaman başlamış bizimle uğraşmaya. İşe, isimlerimizi değiştirmekle başladı. Oysa şimdi İzzet, Azad oldu; İsmail, Rojhat’a döndü. Çeşitli şeyler kaybettik ama bunları geri aldık. Eskiden devlet bizden uzak durduğu vakit mutluyduk. Dünyanın her yerinde böyledir; devlet yoksa mutlusun... Devlet geldi, hayatımıza çomak sokup bize bir tekme attı.

•          Geçmişte Newroz’lar yaşanmıştı. Bu sene Newroz’un, devlet yetkililerinin de katıldığı bir karnaval havasında geçmiş olması, yeni bir gökkuşağının habercisi mi?

İA - Newroz’da Diyarbakır’daydım. Orada bir inşaat işçisiyle görüştüm; “Bu süreç neden 2000’li yıllarda olmadı. O kadar insan niçin öldü?” dedi ve ağladı. Abdullah Öcalan’ın 1999 Newroz’undaki açıklaması neredeyse bugünkü açıklamalarıyla aynı. Savaşın bizi bir yere götürmeyeceğini söylüyor. Devlet niçin bu noktaya gelmedi? Çünkü Kürtleri ezebileceğini düşünüyordu. Newroz bu sene büyük bir coşkuyla kutlandı ama insanların akıllarında şüpheler var, bunların giderilmesi gerek. Barış süreci yukarıdan, sadece aktörlerin yürütmesiyle olmaz; halkların sürece destek vermesiyle olur. Bu seneki Newroz’u bir durak olarak kabul edelim, önümüzdeki Newroz ise karnaval olsun!

•          Her yağmurdan sonra bir gökkuşağı açar. Sizce yaşadığımız bu savaştan sonra güneşin açacağı evreye geldik mi?

DG - Her yağmurdan sonra gökkuşağı çıkmıyor; öncelikle güneş olması gerekiyor. Bunun uzun bir süreç olacağını düşünüyorum. Barış, bu topraklarda yaşayan insanların eşit vatandaş olduğu kabul edildikten sonra gelecek. PKK’yi ülkeden çıkarmakla barış gelmez. Herkesin kazanacağı, adil ve onurlu bir barış olmalı. 

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema