Gizem Asya Genç, İran’ın Abadan kentinde, ‘erkekler için 21. yüzyılda geçen’, ‘mühendislik diploması alıp mutfağının duvarına asan’ Klaris’in hikâyesini anlatan, İranlı yazar Zoya Pirzad’ın Aras Yayıncılık’tan çıkmış Işıkları Ben Söndürürüm kitabını yazdı: “Her kitabın bir kokusu var ise Işıkları Ben Söndürürüm okaliptüs kokar. Boğmadan, boğulmadan Klaris’in rahatlaması için o, elini dala her sürdüğünde okaliptüs kokusu gelir okuyucunun burnuna.”
Gizem Asya Genç
giz_genc@hotmail.com
Kadın, Doğu, yasak, aşk ve ten! Tarihte en kalabalık gönüllü sürgüne maruz kalmış, talan edilmiş kavramlar... Her çağın ve her toplumun ötekisi, kadın...
Yer: Abadan / İran
Zaman: Erkekler için 21. yy.
Kadınlık hemen her çağ ve toplumda kendiliğinden ‘öteki’ olmayı beraberinde getirdi. Ataerkil düzenin dirençli surları bugün dahi her türlü etnisite, din, dil farkı gözetmeksizin kadının ‘alt sınıf’ konumunu muhafaza etmekte. Yıllar geçer annelik-evlilik kurumu macerası başladığında ise kadına düşen kırpılmış haklarla verilen birey mefhumundan da tamamen soyunması olur. Yıllarca eğitim alan ama diplomasını mutfağın dolabına asan, her gece sevgilisi/eşi uyumaya hazırlanırken ışıkları söndüren, seven, yadırgamayan kadın rolü...
Konuşkan ama dinlenmeyen, merhamet gösteren, göğsünde uyutan nisa taifesi an gelir bir bakış, bir kitap, bir adam veyahut hastalık sebep olur ve kadın yüzyıllarca ardında uyukladığı surların diper tarafında ne olduğunu merak eder. Tam da böyle bir kadın: Klaris, İranlı bir Ermeni, Hıristiyan, en iyimser tanımla ötekinin ötekisi... Mühendislik diploması alıp, mutfağının duvarına asanlardan, kendisine en fazla bir sigara içimlik vakit ayırabilenlerden… Üç çocuğunun annesi, siyasetten ve satranç oynamaktan başka bir şeyden pek anlamayan Artoş’un karısı, bahçıvanın seslenişi ile mühendis hanım...
Çiçekleri, yemek yapmayı, kızı Emili’yi seven bir adam taşınır muhite: Emil Simonyan. Doğu toplumlarında kadın ve kadın sorunları entelektüeller tarafından dahi aşk mefhumu ile irdelense de Zoya Pirzad bu romanında aşkı yan tema olarak kullanmıştır. Aşk değil aşklaşırken biten bu hikâyede Emil Simonyan bir ihanet, entrika parodisinin baş rolü değil, bir yüreğin tazelenmesi, uykunun yırtılışı, aşk bahanesi ile bir kadının kendini keşif duygusu ve birey olma farkındalığını uyaran pasif ama bağımsız bir karakterdir.
İki insanın çocuklarından, çiçeklerden ve kitaplardan olan uzun konuşmalarından sonra “Neyi istiyorum, neden bu kadar çok yemek pişirmem gerekiyor?” sorularını kendisine sormayı, bu duygu birlikteliği ile anımsayan Klaris, kimseye fırsat bırakmadan vicdanından süzülen iç sesi ile kendisini sertçe yargılamaktadır. Her kadın gibi!
Her kitabın bir kokusu var ise Işıkları Ben Söndürürüm okaliptüs kokar. Boğmadan, boğulmadan Klaris’in rahatlaması için o, elini dala her sürdüğünde okaliptüs kokusu gelir okuyucunun burnuna. Tüm dünya kadınlarının müşterek tasalarını okurken Klaris’in iç sesinden, okaliptüs kokusu aranır sayfalarda.
Çok fazla söz verilmediğinden olsa gerek, kadınlar sürekli içlerinden kendileri ile konuşurlar. Işıkları Ben Söndürürüm’ün mühim bir hacmi Klaris’in iç sesine ayrılmıştır. Pirzad bireylerin ayniliği ve empati duygusuna okuyucuyu bu çok basit yöntemle çekmiştir.
Nesillerin kadın sorunları, toplumun dayattığı yersizliklerin kimlik haline getirilmesi, geçmişte tüneyen acıların, anıların saldırganlık, pasiflik olarak dışa vurumu, kadın olmanın doğuştan getirdiği buhranlar, Pirzad’ın sade anlatımı ile okuyucunun dimağına derinden nüfuz ediyor.
“Uyan bacım!
Bir dünya ki bu Cemileler,
Kendi kanlarıyla
Bir milletin özgürlük fermanını yazıyor,
Tarihin sayfalarına.
Yalnız kırmızı dudak ve baygın bakan gözler
Yetmez kadın olmaya.”
İran’ın başarılı kadın romancılarından Zoya Pirzad birçok değerli ödüle layık görüldü. Paskalya’dan Bir Gün Önce, Buna Alışacağız, Hurmanın Kekremsi Tadı, Bütün Geceler Gibi kitaplarının sahibi Pirzad’ın ArasYayıncılık tarafından Türkçeye kazandırılmış Işıkları Ben Söndürürüm kitabı İranlı Ermeni bir kadın yazarın Türkçeye ilk defa çevrilmesi açısından ayrıca önemlidir.