Pembe Hayat Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans (LGBT) Dayanışma ve Derneği’nin düzenlediği Türkiye’nin ilk kuir festivali KuirFest’in ikincisi 17-24 Ocak tarihleri arasında Ankara’da yapıldı. Gizem Asya Genç, bu büyük işi başaran festival ekibi Bilge Taş, Ceren Kocaman ve Gizem Bayıksel’le festivalin öncesini, içeriğini ve sonrasını konuştu.
Gizem Asya Genç
giz_genc@hotmail.com
- Festivalin 2. yıl kapsamında KuirFest ne gibi bir yol katetti? Festivale katılım nasıldı?
Birinci yılda ortaklaştığımız yurt dışı festivaller sayesinde, LGBT ve kuir festival ağına dahil olmaya başlamıştık. Daha sonra Berlin, Tel Aviv ve Kopenhag’taki LGBT festivallere jüri olarak davet edildik. Böylece birçok filmi bu büyük festivallerde izleme olanağına sahip olduk. Programcılarla ortak toplantılar yaptık. Bunların sonucunda kuir festival programı oluşturma konusunda kendimizi geliştirdik ve çok daha deneyimli bir şekilde ikinci festival için yola koyulduk.
İzleyici kitlemiz ilk yıl olduğu gibi bu yıl da sadece LGBT bireylerden oluşmuyordu. Gösterdiğimiz filmlerin ve gerçekleştirdiğimiz panellerin içeriği itibariyle LGBT seyircilerin sayısı elbette ki diğer festivallere oranla daha yüksekti. Fakat festival için yola çıkarken de biraradalık kültürünü arttırmayı planlıyorduk ve sinema salonu bunun için çok uygun bir mekandı. Festivalimiz kuir filmlerden oluşsa dahi programımızı oluştururken sinemasal anlamda kuvvetli filmler seçmeyi tercih ettik. Bunun neticesi olarak da kültür ve sanat çevresinden birçok bileşen, sivil toplum örgütlerinden birçok aktivist ve öğrenciler festivalimizde filmler seyretti.
- Hem toplum, hem de devlet nezdinde ziyadesiyle zor bir işe kalkışıyorsunuz. Bu süreçte ne gibi zorluklara göğüs germek zorunda kalıyorsunuz? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
KuirFest’te de devlet ya da özel kurumlardan destek alamadık. Bu şekilde kültürel aktivite yapmak çok zor. Devletin destek verdiği kuruma özel sektör daha kolay destek sağlıyor. Devlet kendi ahlakını toplumda yansıtıyor. Sermaye ve devlet erkinin el ele oynadığı bu oyunda kuir kavramına yer yok. Lokal kaynak bulmakta çok zorlandık. Oysa bu kaynakların katalog gibi basılı malzemelerde görünür hale gelmesi de hedeflerimizden biriydi. Yardımcı olan ama logosunu kataloga koymak istemeyenler de oldu. Kültür fonlarından yardım alırken de, diğer festivallere açıldığı kadar kapılar bizim için açılmadı.
- Bu sene festival kapsamında Türkiye’den Zeynep Oral’ın Ben, Sen, O... belgeseli ile Veysel Akşahin’in Hala filmleri var. Son zamanlarda Türkiye sinemasında geçmişe oranla daha fazla eşcinsel hikayeleriyle karşılaşıyoruz, size göre bu filmlerin artması Türkiye’de homofobinin kırılmasına yardımcı olabilecek mi?
Mecliste ve diğer uluslararası platformlarda LGBT haklarını iyileştirmesi için lobicilik faaliyeti yürüten LGBT örgütler sayesinde bu konu kamusal alanda daha çok duyulur ve görülür hale gelmeye başladı. Bunun bir sonucu olarak da sinemacılar ve sanatın diğer alanından LGBT meselesine dair ilginin arttığını görüyoruz. Bununla bağlantılı olarak da her yıl sinemamızda birkaç tane LGBT temalı film yer alıyor. Heteronormativitenin dışında kalan kültürlerin toplumda görünürlüğü her ne kadar sıkıntılı bir süreç olarak yaşansa da, bu hikayeler taşıdığı renkler, olanaklar ve güttükleri has politikası nedeniyle, izleyiciyi perdeye yoğun bir şekilde davet ediyor.
- Bu yıl festival gösterimi yalnızca Ankara'da, etkinliklerin İstanbul'a taşınmamasının özel bir sebebi var mı?
KuirFest olarak kültürel alanda merkezileşmeye karşı bir duruşumuz var. Türkiye’de hemen hemen her alanda İstanbul’un tek merkez haline geldiğini görüyoruz. İstanbul bize festival olarak da birçok katkı sunabilecek bir potansiyele sahip olmasına rağmen, festivalimizi Ankara’da, siyasetin de merkezinde yürütmeyi doğru buluyoruz. Gelecek yıl festivalimizin gezici olmasını hedefliyoruz; ama ana festival programı her zaman için Ankara’da başlayacak.
- Türkiye'de eğlence anlayışının bütününde bir erkeğin kadın gibi giyinmesi alışılmadık değil. Huysuz Virjin bu yolla yıllarca ortalama Türkiyeli ailelerin oturma odalarına girdi, zenneler bunun bir örneği. Sanıyoruz ki CD'lar için durum bu kadar basit değil. Siz bu ahlaki ikiyüzlülük konusunda neler düşünüyorsunuz? Cinsellik ve toplumsal tabular göz önüne alındığında CD'lar ne gibi baskılara maruz kalıyorlar?
Türkiye toplumu homofobik ve transfobik bir karaktere sahip. Bu durum değişmiş değil. LGBT bireylerin hala sadece büyük şehirlerin sadece belli başlı semtlerinde açık kimlikleriyle ‘kısmen’ de olsa rahat yaşayabilmelerinin sebebi budur. Toplumsal olarak bir linç kültürüne sahibiz ve bunu LGBT bireylerin sürekli şekilde maruz kaldıkları saldırılarda görebiliyoruz. Yürüyüşler konusunda ise, toplum bu olaya daha çok ‘eğlenilecek’ bir mesele olarak bakıyor. Yani ‘zararsız’; öyle ‘orayı burayı kıran insanlar’ olmadığımız düşünülüyor. Bir de bu etkinlik ve yürüyüşlerin, şehirlerin bazı semtlerinde yapılabildiğini de unutmayalım. Bu Ankara’da Çankaya semtiyken, İstanbul’da Beyoğlu civarı olabiliyor. Homofobi/transfobi ister istemez, LGBT örgütlerinin faaliyetleri ile kırılıyor; ancak homofobi/transfobiyi yeniden üreten ve tetikleyen gelişmeler de mevcut.
- KuirFest'in gelecek yıllar için hedefleri nelerdir? Türkiye'nin diğer bölgerinde etkinlikler yapmak, uluslararası sanat camiasına Türkiyeli LGBT sorunlarını açmak gibi bir planları var mı?
Daha önce de belirttiğimiz gibi, önümüzdeki yıl festivali farklı şehirlere de götürmek istiyoruz. KuirFest halihazırda uluslararası bir etkinlik. Önümüzdeki yıllarda da bu özelliğini korumayı amaçlıyoruz.