Türkiye'nin Mengele'si…

Yeni Şafak'taki köşesinde, Kürt sorununa ilişkin barış sürecinin umut verici şekilde ilerlediğini tespit eden Ali Bayramoğlu, buna rağmen Diyarbakır Cezaevi'nin işkenceci komutanı Esad Oktay Yıldıran'ı konu alan bir yazısı nedeniyle Rasim Ozan Kütahyalı'nın ceza almasına dikkat çekiyor.

Ali Bayramoğlu'nun 27.02.2013 tarihli Yeni Şafak'taki köşe yazısı şöyle;

Ülke barış yolunda ilerliyor. Her geçen gün, her haber, her irade beyanı bu konuda umutları arttırıyor.

Ama kimi 'sakil haller' bu ülkede işimizin ne kadar zor olduğunu da gösteriyor.

Kürt meselesinde acıyı, işkenceyi, karanlığı simgeleyen sayfalar arasında 1980 Diyarbakır Cezaevi özel bir yer tutar.

O günlerde 650 bin kişi gözaltına alınıyor, 230 bin kişi sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanıyor, örgüt üyesi 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılıyor, binlercesi işkencehanelerde sürünüyordu.

12 Eylül'ün özel hedefleri arasındaydı Kürtler ve Kürt meselesi...

Cuntanın hedef aldığı sadece Kürt örgütleri değildi. Bu hareketlerin toplumsal zeminini de imha etmek istiyordu asker.

12 Eylül bu niyetle gerçekleştirilen Türkleştirme politikaları ile cebir ve işkenceyi iç içe sokan bir dönem oldu. Bu dönemde siyasetle ilgili her Güneydoğulu ya tutuklandı ya gözaltına alındı.

12 Eylül askeri rejimini bu çerçevede en çarpıcı ve en açık şekilde simgeleyen yer Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi oldu.

Baskı, işkence, öldürme, kimlik ve kişilik tahribatı, tahkir politikaları bu cezaevinde doruğa ulaştı.

Dönemin en acımasız ve insanlık dışı işkenceleri yine bu cezaevinde Kürtlere yapıldı.

Sadece 1981-1984 yılları arasında 34 kişi işkence nedeniyle öldü.

Toplam 88 tutuklunun işkence altında öldüğü, tutukluların dışkı yemeye zorlandığı, kadınların tecavüze uğradığı, Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi, Times dergisinin dünyanın en acımasız cezaevleri arasında ilk 5'te yer aldı.

İşkenceci subaylar, yedek subaylar, askerler, siviller, doktorlar, hemşireler, gardiyanlar...

Barış biraz da bu tür uygulamalar ve dönemlerle yüzleşmek, onlarla hukuk üzerinden hukuk eliyle hesap sormak değil midir? Bunlar olmadan demokrasi yol alabilir mi?

Diyarbakır Cezaevi konusunda delil, tanık inanılmayacak kadar çok...

78'ler Vakfı'nın önayak olduğu, 'Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu' bile yeter…

Yola çıkarken, 'Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde 1980-84 dönemini yaşamış, tanığı, mağduru hatta faili olmuş kişilere ve kaynaklara ulaşarak 'gerçeğin ortaya çıkmasını', en azından bir duygu olarak 'adaletin ortaya' çıkmasını ve sağaltıcı olmasını sağlamaya çalışacağız' diyorlardı.

Öyle oldu…

Yüzlerce Diyarbakır mahkûmuyla konuştu, görüntüleri, tanıklıkları kaydetti, delilleri topladı bu komisyon...

Tüm tanıklıkların, tüm kanıtların işaret ettiği ortak isim vardır, yine bu dönemi simgelemesi açısından:

'Türkiye'nin Mengele'si', cezaevi komutanı Esat Oktay Yıldıran…

Esat Oktay Yıldıran o dönemin 'acı ve çıplak gerçeği'dir…

Garip olan şu: Türkiye bu çıplak gerçeği görüyor, itiraf ediyor, bu arada Barış Treni yola çıkıyor… Ama Esat Oktay Yıldıran'ın işkenceci olduğunu söyleyen bir yazının sahibi bundan dolayı 90 gün hapis cezası alabiliyor.

Rasim Ozan Kütahyalı, geçenlerde 'Esat Oktay Yıldıran ve PKK' yazısından dolayı mahkum oldu.

Bu adli refleksi anlamak, bu koruma güdüsünü açıklamak mümkün değil…

Bu ülkede değişecek çok şey var…

 

O muhakkak…

Kategoriler

Güncel Basın