Araştırmacı, yazar Alin Ozinyan’ın makalesi ZAMAN’ın yorum sayfalarında yayınlandı (30 Ocak Pazartesi)
Türkiye'de Ermeni olmak zor iştir.
'Görünmez olma' eylemi, gündelik refleks ile yapılmaya başlanan bir alışkanlığa dönüşür. Yasa dışı bir örgüt üyesi gibi ikinci bir isim edinmiş olanlar çoğunluktadır. Genellenemese de, çoğu Ermeni'nin ikinci bir Türkçe ismi vardır. İsminizi telaffuzunuzdan sonra genelde karşınızdakinin gözleri kısılır, bozuk bir tat almışçasına, 'Ne?' der. Tekrar ederseniz 'Anlamı ne?' derler genellikle memnuniyetsizlikle. 'Sağduyulular', 'yabancısınız' derler nesli tükenmiş canlılara hasret bir edayla ve coşarlar, 'nerden geldiniz, Türkçeyi nasıl öğrendiniz, burada mı doğdunuz, kökleriniz nereli, çok değişik isminiz var, yabancı dizilerdeki gibi'. Bazıları, sayıları az olmak ile beraber karşısındakini bu meraktan kurtarmak için ekler 'Ermeni'yim'. 'Hiç benzemiyorsunuz', '50 yıl düşünsem aklıma gelmezdi', 'Ermenistan'dan mı geldiniz?' cevaplarını aldıklarında, konuyu bir an önce kapatmak için uğraşır, işlerini bitirip giderler. 'Takma' isim kullanırsan sorun çıkma olasılığı azdır. Aksanın açık vermiyorsa kimse uyanmaz. Soru sormaz. Zaten aile büyükleri tarafından öğütlenen de budur. 'Aman çocuğum beladan uzak dur' derler genelde nineler. Bu yüzden bazı aileler bu 'renk değiştirme' operasyonunu abartıp, erkek çocuklarına modern Türk isimleri koyuyorlar artık, hatta 'sağlık' için gerekli diyerek sünnet de yaptırıyorlar. 'Malum askere gidecek bu çocuk, adı zaten başına bela, kendisine düşman, bir de arkadaşları anlarlarsa sünnetsiz olduğunu, sağ salim gelebilsin askerden' anlayışını zor da olsa, anlayabiliyoruz artık...
Ermenilere biraz aşina olanların tepkileri bazen daha sinir bozucu olabilir. Kendini daha çok, 'modern' hatta 'Kemalist' hisseden o anlaşılmaz kesimin insanları Ermeni kelimesini duyduklarında Avrupa'da kendilerinin hep yiyip içtiği ama aslında 'avam' ve 'muhafazakâr' Türklerin tadını hiç bilmedikleri domuz jambonları ve Fransız şarapları gibi, sizi de bildikleri için övünebilirler. 'Ne güzel bizim de eskiden komşumuz varmış, sonra Amerika'ya gitmişler' ya da 'biz ailece hiç ayırmayız, Ermeni, Rum fark etmez, herkes insan, sizin rakı sofralarınız güzel olurmuş' diye onaylarlar. Ermeni'yi ve Rum'u rakı masasının, Boğaz âleminin bir parçası olan tropik, çiroz ya da zeytinyağlı dolmadan ayırmayan bu modern arkadaşlar hiç düşünmezler kendilerinin 'araba tamircisi Onno abisi', 'terzi Hayganuşu' ya da 'komşu Mari tantiği' beraber mutlu yaşarlarken neden birden gitmişlerdir. Övündükleri Cumhuriyet tarihinde neler olduğuna dönüp bakmazlar. 'Vatandaş Türkçe Konuş!' kampanyalarını, 6-7 Eylül olaylarını, Varlık Vergisi'ni bilmezler. Sizin 'ayıbınızı' hoş görürler. 'Ermeni misin, olsun, bana hiç fark etmez' derken nasıl bir kör kuyunun dibinde oldukları konusunda en ufak bir fikirleri yoktur. Siz de benim ülkemin vatandaşısınız derler. Bu, burası benim ülkem demektir aslında, ben ve sen olursunuz daha ilk dakikalardan, sen onun vatandaşısındır, o sana 'iyi' davranmayı seçer 'eşit' davranmayı değil. Uslu durursan seni sevmeyi vaat eden 'onlar' vardır. Biz yoktur.
İşte böyle bir ruh haliyle içindeyken ne zaman aynı ülkede sizinle yaşayan komşular, iş arkadaşları, esnaf, Türk, Kürt, Çerkez demeden acınızı paylaşmaya gelir, o kalabalığa katılır, risk alır, yollarda haykırarak 'Hepimiz Ermeni'yiz' 'Yalnız değilsin arkadaşım!' der, insan umutlanır, güven duyar, huzur hisseder. 'Hepimiz Ermeni'yiz!' demek, madem Hrant'ı sırf Ermeni kimliği nedeniyle katlettiniz, o halde hepimiz Ermeni'yiz, hadi bizi de katledin demektir. Sadece Ermeni olduğu için adam öldürüyorsan beni de listene koyabilirsin demektir. Bana Ermeni diyerek utandıracağını sanıyorsan büyük bir yanlış yapmak üzeresindir demek. Bir insanın etnik kimliğine sebep tutarak zulmedeceksen, biz de o kimliğe bürünürüz demektir.
Unutmamak gerekir ki, Ermenilere empati desteği veren slogan Ermeni olmayanlarca atıldı, dolayısıyla sloganı atanların Ermeni olduklarını değil, aksine Ermeni olmadıklarını gösterir. Zaten Ermeni'nin, Ermeniliğini bağırması politik bir eylem değildir. Gerçek şu ki, bu gösterilerdeki acıyı paylaşmaya can-ı gönülden hazır olanların amacı anlaşılamadığı gibi çarpıtılmaya da çalışılıyor. 'Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün' dedirtecek cinsten tutumlar sayesinde bir kez daha 'Türklüğün' ne kadar 'kırılgan', ne derece 'olmazsa olmaz' olduğunu hatırlatmıştır bize. 'Hepimiz Ermeni değiliz kardeşim' diyerek bu slogana karşı çıkanların, 'bir Türk olarak Hrant cinayetine karşıyız ama bu kadarına da gerek yok' diyenlerin duruşu, 'Türkiye sadece Türklerindir' tezini hatırlatmak için güzel bir demagojik tekrardır.
BİR HAKARET OLARAK 'ERMENİ'
Türkiye'de birine 'Ermeni' denilerek, hakaretin büyüğünün yapıldığı sanılmaktadır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Sabiha Gökçen'in Ermeni olabilme olasılığı çok kişiyi incitti. Onun gibi sembol olmuş bir kişinin kökeninin araştırılması milli bütünlüğü ve ulusal barışı zedeler, denildi. Sabiha Gökçen'in Ermeni kökenli olabilecek olmasının aslında onun, 'Türk kadınının özgürleşmesinin sembolü' niteliğine zarar verecek olması anlatıldı bize açıkça, o da yetmedi haberi yayımlayan Hrant, hedef haline getirildi. Suçu belliydi, değerli ve akılcı bir sembolü tartışmaya açmak, milli bütünlüğü ve toplumsal barışı yıkmak, ve pek tabii Türklüğü aşağılamak. Örnekleri çoğaltmak mümkün, CHP'li Arıtman'ın Cumhurbaşkanı Gül'ün annesinin Ermeni olduğunu iddia ettiği çıkışından sonraki tutum ne yazık ki cevaptan daha göz yaşartıcı olmuştu. Bu iddia hakaret sayıldı, Köşk'ten hiç kimse 'ne olur öyle bile olsa?' diyemedi, herkes genetik araştırmacılığa soyundu. O dönemlerde zaten ellerinde listeler olanlar da vardı, dosyaları alıp televizyon kanallarına çıkıyorlardı 'Kafamı bozmayın, açıklarım kim Ermeni kim değil' nidalarıyla.
Özellikle aslında iyi bir şey söylemek isterken ağızdan kaçan bazı düşünce fısıltıları insanı şaşırmakla kalmıyor tedirgin de ediyor. Bunlardan sonuncusu Gül'ün Dink davası için yaptığı yorumu. 'Türkiye'de hukukun karşısında herkese eşit, yabancı şirketlere karşı da yabancı uyruklu insanlara da hep eşit davranmış bir ülke olduğumuzu göstermemiz lazım.' söylemine anlam vermek pek mümkün değil. Bu sözler, Başbakan Erdoğan'ın birkaç yıl önceki sözlerini destekler tarzda ne yazık ki. Erdoğan, Ermenistanlı kaçak işçiler konusunda yaptığı açıklamada 'Ülkemde 170 bin Ermeni var; 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini ülkemizde idare ediyoruz. Yarın, gerekirse bu 100 binine 'Hadi siz de memleketinize' diyeceğim.' şeklinde konuşmuştu. Böylece bugün olduğu gibi 60 bin Türkiye vatandaşı o an itibarı ile Ermenistanlı kaçaklar ile aynı kefeye konmuş yani yabancı vatandaş statüsüne indirgenmişti.
'Ben Türkiyeliyim, Türkiye AB'ye üye olmalıdır, Türkiye ileriye gitmelidir ben bu yola canım pahasına baş koymuşum' diyen bir Ermeni vatandaşın, Dink'in davasını yorumlarken yabancı uyruklu vurgusu ne anlama gelir? Osmanlı'dan önce bile bu topraklarda yaşayan bir Ermeni daha kaç sene bu topraklarda yaşamalı, daha ne kadar mimar, doktor, dil bilimci yetiştirmelidir ki, bu ülkenin evladı sayılabilsin, devlet memuru, asker olabilsin? Daha kaç sene geçmelidir ki, 100 yıl sonra devlet memuriyeti için bir ışık yanan ama uzun süre sürüncemede kaldıktan sonra gerçekleşemeyen bir işe alınma hikâyesi 'Ermeni devlet memuru olacak' diye manşetlerden haber yapılmasın?
Bakan Çelik demiş ki: 'Bir insanın hunharca katledilmesinin kınanması için kimlik değiştirilmesine, hepimizin Ermeni olmasına gerek yoktur, acımızı paylaşalım, derken başka bir incinme yaratacak söylemlerden uzak duralım.' Bir sürü insanın Ermenilere yaptığı desteği kimlik değiştirmeye indirgemek çok acı. Türkiye'de okullarda her sabah Türk, Kürt, Laz, Çerkez, milyonlarca öğrenci ant içer 'Türk'üm, doğruyum, çalışkanım...' diye. Koridorlarda Atatürk büstlerinin altında 'Ne mutlu Türküm diyene' yazar. Eğer bu okullar Ermeni ya da Rum okuluysa, bu ant daha yüksek sesle içilmelidir, Türk olan müdür yardımcısı böyle ister genelde. O çocuklar daha çok küçük yaşta anlarlar ki eğer bu ülkede 'Türküm diyemeyeceksen o zaman mutlu da olamayacaksındır' ve ne zaman birileri 'hepimiz Ermeni'yiz' diye bağırır haksızlıklar karşısında, hissederler ki bir şeyler değişiyor, anlarlar ki artık Ermeni'nin de, Kürt'ün de, Çerkez'in de mutlu olabileceği bir Türkiye için şans vardır. Artık bu ülkede gerçekten seni anlayan, acını paylaşan dostların vardır ve en önemlisi birbirinizi anlamanız ve barış içinde yaşayabilmeniz için ne senin, ne de onun milliyetinizle övündüğünüz antlar içmeniz gerekmez.