‘Yeni Komşumuz Kürdistan’ın yazarı gazeteci Simla Yerlikaya, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’nde yaşanan başdöndürücü değişimi anlattı. Yerlikaya, “Irak’ın kuzeyi şantiye, Güney yangın yeri… Irak’ın güneyinde birçok Arap, yaşadığı yerden kaçıp Kürdistan’da huzurlu bir hayat kurmanın hayalini kuruyor. Bütün engellere rağmen Kürt şehirlerindeki Arap nüfusu hızla atıyor. Sonuçta Erbil güvenli ve gözde bir şehir” dedi.
ESRA ELMAS
elmesra@gmail.com
Ortadoğu deyince akla düne kadar sadece şiddet geliyordu. Bu henüz değişmiş bir algı olmasa da, son iki yıldır Arap halklarının diktatörlüklere karşı ayaklanmalarıyla başlayan değişim, bölgeyi bugüne kadar ezberlenen kalıplarla anlamaya artık izin vermiyor. Arap halklarının yarattığı dinamiğin yanı sıra bölgedeki Kürtler için de önemli bir dönüşüm söz konusu. Irak’taki dokuz yıllık Amerikan işgalinin nihayet 2011’de sona ermesinin ardından, Türkiye’de isminin zikredilmesi kimilerinin tüylerini diken diken etse de Kürtlerin kendilerine ait bir ülkesi, yanı başımızda bir Kürdistan var. Siyasi nedenlerin yanı sıra, doğusuna cehennemmiş gibi bakan oryantalist bir dünya algısının da sonucu olarak Türkiye’den bakınca ‘o taraf’ azgelişmişliklerin diyarı olarak görülüyor. Bir yıldır Erbil’de gazetecilik yapan Simla Yerlikaya, TİMAŞ’tan çıkan kitabı ‘Yeni Komşumuz Kürdistan’da tüm bu önyargıları da kişisel hikâyesi üzerinden irdeleyerek, Irak Kürdistanı’nı ve içinden geçtiği değişimi anlatıyor. Yerlikaya ile kitabına konu olan Erbil’de geçirdiği bir yılı ve Kürdistan’da Türkiyeli gazeteci olma hallerini konuştuk.
• Geçen yıl TRT Türk muhabiri olarak Erbil’e gittiniz. Türkiye’de adı yok sayılan bir ülkede gazeteci olmak nasıl bir şey?
Erbil’e giderken yapacağım haberlerde Kürdistan diyemeyeceğimi, anlamsız bir korkunun ürettiği bu dile istemeden teslim olacağımı biliyordum. Bu korku diline hep beraber sıkışmışız. Kürt Yönetimine karşı Türkiye’deki algı, PKK gölgesinde şekilleniyor. Oysa Kürt yönetimi PKK ile oldukça mesafeli. Kürt Yönetimi lideri Mesud Barzani de bunun adını böyle koyuyor. Fakat biz buna rağmen ismine dahi tahammül edemiyoruz bölgenin.
• Peki, bu durum sizin orada insanlarla iletişimizde bir sorun yaratmıyor mu?
Erbil’e gittikten kısa süre sonra bir Kürt ile konuşurken Kürdistan dememenin saygısızlık olduğunu anladım. Yöneticiler durumun farkında oldukları için oldukça anlayışlılar ama halk, varlıklarını tanımayan, kendilerine yukarıdan bakan bir sesin sözcüsü gibi algılıyor sizi. Ülkelerinin adını söyleyemeyen birini, hikâyelerini anlatmaya değer bulmuyorlar haliyle. Yayınlarda sürekli Kuzey Irak veya bölgesel yönetim demek de insanı zorluyor. Yani insan buna alışıyor ve bazen bir sohbet esnasında kolaylıkla insanın ağzından kaçıveriyor. Bir gün, şarkıcı Rojin’in de olduğu bir masada, “Kuzey Irak” deyiverdim. O anda Rojin muzip bir gülümsemeyle “Kuzey Irak diyerek bize hakaret ediyorsun aslında. ‘Kuz’ Kürtçede vajina anlamına gelir ve bu tamlama ‘Irak’ın a…’ gibi bir şey oluyor” dedi. Güldük ama mahcup da oldum tabii.
• Şiddetle anılan bir bölgeye gittiniz bir yandan. Tereddüt ettiniz mi?
Gitmeden önce endişelerim vardı tabii. Her ne kadar Erbil’in oldukça güvenli olduğunu daha önce orada çalışan arkadaşlarımdan biliyor olsam da Erbil’e bir saat uzaklıktaki Musul’da durum hiç de öyle değil. Haber yaparken oralara da gitmek zorundaydım. Dolayısıyla bir güvenlik endişem vardı. Bir kadın olarak da endişelerim vardı. Başımı kapatmak zorunda kalacak mıyım ya da sokakta rahat dolaşabilecek miyim gibi sorular vardı aklımda.
• Peki, nasıl bir manzarayla karşılaştınız?
Oldukça hızlı bir şekilde kalkınan, modernleşen bir şehir gördüm. Son bir yılda muazzam bir değişime tanıklık ettim. Mesela gittiğimde sineması yoktu Erbil’in, şimdi var. İki tane kafesi vardı, şimdi on oldu. Toplum ise çok daha fazlasını talep ediyor, henüz teknolojik altyapı toplumun taleplerini karşılayamıyor olsa da yönetim süratle çalışıyor. Seçeneklerimin olduğu bir yerle karşılaşınca rahatladım tabii. Hızlı bir dönüşüm içindeki şehri anlamaya çalışmak kişisel endişeleri unutturdu.
• Nasıl bir şehir Erbil?
İç içe geçmiş halkalardan oluşan bir şehir. Şehir merkezinde Erbil kalesi var ve tüm yollar bu kaleye çıkıyor. Kaleye çıkmayan yollarsa daire şeklinde olan ve onun etrafını dolanan paralel yollar. Modern Erbil sürekli genişleyen caddelerde kuruluyor.
• Amerikan işgalinin sona erdiği dönemde oraya gittiniz. İşgalin etkisini, geride bıraktıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aralık 2011’de hukuken ABD askerlerinin Irak’taki varlığı sona erdi ama arkada dev bir diplomatik kadro kaldı. Bağdat hâlâ ABD’nin en büyük yurtdışı operasyonu ve iki ülkenin işbirliğinin her alanda süreceğine dair açıklamalar yapılıyor taraflarca. Artık ABD askeri araçlarından oluşan konvoylar görmek mümkün değil ama bir Amerikalı diplomat eğer dışarı çıkacaksa özel güvenlik şirketlerine bağlı elemanlarca korunuyor, dolayısıyla bu sefer bu türlü konvoylar görüyorsunuz. Sadece diplomatlar yok Irak’ta. Ülkenin petrol zengini pek çok şehrinde, çoğunluğu Teksas’tan gelmiş Amerikalı işadamları da var. Özellikle Irak Kürdistanı’nda ciddi bir Amerikanlaşma çoktan başlamış. Irak’ın güneyini harap eden ABD, kuzeyde rol model olarak görülüyor. Kürtler Amerikan işgali konusunda eleştireller, fakat özgürlüğe kavuştukları ve kendilerine ait bir ülkeye sahip oldukları için de mutlular.
• Irak’ın güneyi ve kuzeyi için süreç çok farklı işliyor, öyle değil mi?
Evet, Kuzey şantiye yeri, Güney yangın yeri… Irak Kürdistanı bir kalkınma ve fırsatlar ülkesi haline gelirken güney için durum çok farklı. Irak’ın güneyinde birçok Arap, yaşadığı yerden kaçıp Kürdistan’da huzurlu bir hayat kurmanın hayalini kuruyor. Ama bu kolay değil, çünkü Erbil’e gelen Arapların şehrin içinde bir tanıdıklarının, kendilerine kefil olacak birilerinin olması lazım. Bir tür vize sistemi yani. Fakat bu tür engellere rağmen Kürt şehirlerindeki Arap nüfusu hızla atıyor. Sonuçta Erbil her şeyden önce güvenli bir şehir ve petrol gelirlerinin yanı sıra uluslararası yatırımcıların da gözdesi. Mesela son büyük patlama 2007’de oldu. Şehirde güvenlik peşmergelerden oluşan kontrol noktalarıyla sağlanıyor. Büyük çoğunluk, bu her daim gözetlenme halinden şikâyetçi değil. Çünkü şimdilik bu kontrol noktaları güven veriyor, bir de tabii bir bakıma ülkenin sınırlarını da belirliyor. Mesela Musul’a giderken, son peşmerge kontrol noktasından geçtikten sonra adı Irak olan başka bir ülkenin başladığı elle tutulur bir gerçek. Konuşulan dil, askerlerin üniformaları ve güvenlik önlemlerinin boyutları değişiyor. Peşmerge ve Irak askerinin birlikte çalıştığı kontrol noktaları da bu yüzden mücadelenin sürdüğü alanlar.
• Türkiye’ye dair algı nasıl Kürdistan’da?
Erbil-İstanbul uçuşları tıklım tıklım dolu. Erbil’de şehrin her tarafında mağazalar Türk mallarıyla dolu. Yani Türkiye bölgede çok önemli bir ‘yumuşak güç’. Türkiye’den gelen her şeye neredeyse hayranlığa yakın bir his duyuluyor. Mesela kimi tavukçular ‘Türk Tavukçusu’ diye tabela asıyor, çünkü bu, ürünün kaliteli olduğu anlamına geliyor. Türk dizileri zaten çok tutuluyor, dizileri izleyerek Türkçe öğrenmiş insanlarla karşılaşıyorsunuz. Ayrıca Tayyip Erdoğan’ın da güçlü bir karizması var bölgede. Kürt sorununa dair eksiklerine rağmen daha önceki iktidarlara oranla daha olumlu işler yaptı şeklinde algılanıyor. Mesela Başbakan’ın Dersim açıklaması Kürdistan’da müthiş olumlu şekilde algılandı. Ayrıca Irak, İran ve Suriye arasına sıkışmış Kürtler için Türkiye, Batı ile ilişki kurmanın en kısa yolu. Avrupa’ya gidilecekse İstanbul üzerinden gidiliyor.