Anna Turay, 2013’te Ermeni toplumunu bekleyen sınavları yazdı. Turay, “Vakıf yönetimleri arasındaki koşulsuz işbirliği ilkesinin tüm alanlara yayılması için herkes taş taşımaya hazır. Yüzlerce yıldır yaptığımız da zaten bu değil mi?” dedi.
Düşünce Platformu’ndan Anna Turay 2013’te Türkiye Ermeni toplumunu bekleyen en önemli sınavları yazdı
Evimizi kum üzerine yapmayalım
ANNA TURAY
Takvim ilerliyor, 2013 kapıda. Yokluklarımız 2012’de de çoğalmaya devam etti. Sivil toplum, tüzel kişilik, seçilmiş patrik derken, yılsonu itibariyle artık bir vakıf seçimleri yönetmeliğimiz de yok! Öyle çok yolsuzluğa ve davaya konu oldu ki, sonunda Vakıflar Genel Müdürlüğü de, “Bu yanlış yönetmelikle doğru bir yere varılamaz” dedi ve yenisi hazırlanıncaya dek mevcut yönetmeliği iptal etti.
Lakin bu yokluk hayırlı. Bu seferkinden mutlu ve umutluyuz. Cemaatlerin gerçeğini dikkate alan, adil bir yönetmelik için şimdi çok daha ‘temiz’ ve elverişli bir ortam var. Peki, bu ortamı değerlendirmek için yeterince zeki, çevik ve becerikli miyiz? Bu soruya kesin bir yanıt vermek zor. Elimizde, vakıf yönetimlerinin neredeyse tamamının üzerinde anlaştığı, lehte oy kullandığı, hazır bir taslak var. Bu taslak yaklaşık iki aydır ortalıkta geziniyor. Kimse alternatifini üretmedi, karşı olduğu önermelerin yerine, üzerinde daha büyük bir mutabakat sağlanacak makul bir yenisini koymadı. Gelgelelim, bilinmeyen bir güç –ya da bir dizi güçsüzlük– harekete geçilmesini engelliyor. İktidarlar arası denge bir türlü sağlanamadı, tahmini bilanço hesapları hâlâ tutturulamadı. Bir son dakika oldubittisi planlanmamışsa eğer, oyun dışı kalmamız kaçınılmaz. Muhtemelen yılın ilk aylarında yeni yönetmelik çıkar, Ermeniler de ona bakar!
Öte yandan, hepimizin bildiği bir gerçek var: Eli yüzü düzgün bir vakıf seçimleri yönetmeliği büyük bir kazanımdır ama hemen yarın çıksa dahi tek başına hiçbir sorunu çözemez. İyi bir yönetmelik, –hadi ‘kadim kurallarımız’ kartını çok sevenlerin referanslarıyla söyleyelim– en fazla “Evini kumun üzerine yapma” diyen kutsal kitabın sözünü yerine getirir. Zemin çürük olmaz, ama yine de üzerine yapılacak binanın kalitesi, namuslu müteahhitler ya da fırsatçı açıkgözler tarafından belirlenecektir.
Öyle görünüyor ki, bir süredir Ermeni kurumları içinde sıkça dile getirilen ‘yeniden yapılanma’ çalışmaları bu iki kesim arasındaki savaşın kuralları çerçevesinde belirlenecek. Toplum, kimin harcına su taşıyacağına kendi karar verecek.
Bu süreçte cemaat vakıflarının eskiden olduğu gibi yine ‘taşıyıcı kolon’ işlevi üstleneceklerini ise hiç akıldan çıkarmayacağız. İşbirliği, kaynakların paylaşımı, ihtiyaç ve önceliklerin belirlenmesi konularında vakıf yönetimlerinin ortak aklı, karar alma ve bu kararları uygulama iradesi her zamankinden daha çok önem taşıyor.
Vakıflarımız kendi içinde değişiyor, daha da değişecek. ‘Değişim’in tüm toplum için gerekliliği konusunda artık kimsenin kuşkusu yok, ama değişimden aslında ne anladığımızı ve bunu hangi yöntemlerle gerçekleştirmeyi tasarladığımızı enine boyuna tartışmak gerekiyor.
Yol uzun, bünye zayıf, zaman daralıyor. Bu bir varoluş mücadelesi... Takat ve tahammülümüzü iyi ayarlamak zorundayız. Biz küsünce ya da yorulunca meydan zorbalara kalıyor.
2013, cemaat vakıfları için kritik bir yıl. Ermeni toplumunun gözü ve kulağı her zamankinden daha çok vakıfların üzerinde. Vakıf yönetimleri arasındaki iletişimin güçlenmesi, koşulsuz işbirliği ilkesinin tüm çalışma alanlarına yayılması, iyi uygulama örneklerinin çoğalması, yönetim standartlarının giderek yükselmesi için herkes gerekirse taş taşımaya hazır. Yüzlerce yıldır yaptığımız da zaten bu değil mi?
“Bana ne!” deyip yolda su koyverme hakkımız yok ne yazık ki; uzun zaman önce elimizden alındı!