Toplumdan gelen talepleri görmezden gelerek sadece Beyoğlu ilçesi sınırları içinde seçim yapma kararı alan Üç Horan Vakfı Yönetimi protesto edilecek. Vakıf yönetimlerinin şeffaflaşmasını talep eden, toplum içinde demokrasinin gelişmesini savunan farklı kesimlerden bireyler, pazar günü Üç Horan Kilisesi’nde yapılacak Surp Badarak ayinine katılıp mum yakacak ve ardından basın açıklaması yapacak.
Sarı Liste’den Vahit Uyanık topluma çağrıda bulunuyor: 16 Aralık’ta aday olmayın, oy kullanmayın! |
SARKİS GÜREH
sgureh@agos.com.tr
Beyoğlu Üç Horan Vakfı yönetimi 16 Aralık’ta seçim yapılacağını ilan etti. Sarı Liste, daha önce iki kez usulsüzlük yapan yönetimin bir daha seçim düzenlemesini protesto ederek seçime katılmama kararı aldı. Ancak bu karar, yaklaşık üç yıldır seçimlerin şeffaf bir şekilde yapılması için yürütülen mücadelenin sona erdiği anlamına gelmiyor. Şimdiki hedef, seçimi erteletmek ve bu süre zarfında, seçim bölgesinin genişletildiği ve bağımsız tertip heyetinin oluşmasına imkân sağlayan yeni yönetmeliğin uygulamaya geçmesini sağlamak.
Vahit Uyanık, bu süreçte Sarı Liste hareketinin itici güçlerinden biriydi. Toplumsal sorunlarımızla yakından ilgilenen, sorunlara çözüm bulmak için türlü projelerin içinde yer alan, elini taşın altına koymaktan çekinmeyen, ancak bunları yaparken öne çıkmaktan pek hoşlanmayan bir iş adamı olan Uyanık, suskunluğunu Agos için bozdu ve Üç Horan seçimleri için verdikleri mücadeleyi anlattı.
İlgili haberler;
‘TOPLUMA BORÇLUYUZ’
• Siz görünmeyen, ismi pek bilinmeyen bir hayırseversiniz. Neden şimdi sahaya çıktınız?
Ben 36 yıllık sanayiciyim. 53 yaşındayım. Rahmetli Şınorhk Patrik 1969 yılında beni Malatya’dan getirdi. Ailemin maddi durumu da iyi değildi. Ben Tıbrevank mezunuyum. Oradaki altı yıllık eğitim giderlerimi hep bu toplum karşıladı. İlk işimi de Tıbrevank Derneği’nde buldum. Yani beni bu noktaya toplum getirdi. Benim topluma bir borcum var. Şimdiye kadar, bunu, ismimi ortaya koymadan ödemeye çalıştım. Sorumluluktan hiçbir zaman kaçmadım. Ben bu vicdanı taşıyorum. Allah daha çok verirse daha da çok harcarım toplum için. Eğer hedefimizi gerçekleştirirsek, topluma olan borcumu ödemiş olacağım.
• Sarı Liste olarak neden seçime katılmama kararı aldınız?
Üç Horan Vakfı yönetimi seçimlerde usulsüzlük yapıyor, oyunlar çeviriyor. İki sefer seçim yapıldı ve hukuk ikisinin de usulsüz olduğuna hükmetti. Bu oyunu üçüncü kez oynamanın bir mantığı yok, yani seçime katılmanın bir anlamı kalmadı. Gayrimeşru bir yönetim var karşımızda; hukuk da, devlet de bunun farkında. Birçok kez sanık sandalyesine oturdular ve her defasında yaptıkları usulsüzlükler ortaya çıktı. Mevcut yönetimi muhatap almıyoruz ve onların belirlediği bir heyetle, onların belirlediği bir takvimle seçim yapılmasını reddediyoruz. İnsanlara da şu çağrıyı yapıyoruz: Üç Horan yönetimine aday olmayın, seçimde oy kullanmayın. Üç Horan yönetimini yalnızlaştıralım.
• Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Hedeflerimiz değişmedi, üç yıl önce neyi savunuyorsak bugün de aynı noktadayız. İlkin bu seçimin il genelinde yapılması için var gücümüzle çalışacağız. Bütün yasal zeminleri, elimizdeki her türlü imkânı zorlayacağız. İl genelinde demokratik bir seçim yapılması şu an adaylıktan çok daha önemli. Üç Horan yönetiminin Beyoğlu’nda ikamet eden 250 kişinin oy kullandığı bir seçimle belirlenmesine mani olacağız. Bunun için insanlarla tek tek konuşup, onları oy kullanmamaya ikna edeceğiz. İlgili kamu kuruluşlarıyla diyaloğa geçip, ilçe bazında seçim yapılmasının yanlışlığını anlatacağız. Toplumumuzun bugününü ve geleceğini, 50 kişinin oyuyla göreve gelmiş, yaşları 90’a yaklaşmış beş adamın tekeline bırakmamalıyız.
• Seçimin il genelinde yapılması için yönetmelik değişikliği gerekiyor. Yeni yönetmeliğin yetişeceğine inanıyor musunuz?
Yeni seçim yönetmeliği 16 Aralık’a yetişmeyecek. Bu nedenle önceliğimiz seçimi erteletmek. Yönetmelik değişikliği sadece Ermeni toplumunu ilgilendiren bir konu değil. Rum toplumundan da seçimlerin il geneline açılması talebi var. Onlar da hazırlıklarını yapmış durumda. Bir an önce harekete geçilirse, Beyoğlu seçiminin de il genelinde yapılacağına inanıyoruz. Toplumun ileri gelenleri, vakıf yöneticileri bu işi ötelemezse bunun olacağına inanıyoruz. Bu sorun o kadar aleniyet kazandı ki, Ankara dahi konudan rahatsız oldu.
• Ya ertelenmezse?
Öyle bir ihtimali düşünmüyorum bile. Biz toplumun duyarlılığına inanıyoruz. Toplumun buna izin vereceğini sanmıyorum. Mevcut yönetim tüm tabanını kaybetti. Artık etraflarında destek veren kimse kalmadı. Nasıl ki Türkiye eski Türkiye değilse, Ermeni toplumu da bundan önceki toplum değil. Korku imparatorluğu bitti. Artık insanlar demokrasi istiyor, ve bu yönde irade göstereceklerine inanıyorum. Bu yüzden başka bir alternatif düşünmüyorum. Bir dört yıl daha bu yönetimin görevde kalması gibi bir şey olmayacak. Biz var gücümüzle bunun olmaması için çalışacağız. Çünkü bu ihtimal topluma çok şey kaybettirir.
• Bu yönde VADİP’le ve diğer toplumsal yapılarla temasınız oldu mu, olacak mı?
VADİP’le, vakıf yöneticileriyle veya kanaat önderleriyle temaslarımız oluyor. Çeşitli kesimlerde de seçimin ertelenmesi gerektiği dile getirilmeye başladı. Artık her birey, her kurum bu noktada irade koymalı. Çünkü bu sadece Sarı Liste’nin mücadelesi değil. Zaten Sarı Liste belirli kişilerden oluşan bir yapı değil. İsim yok, memleket yok, bir klik yok Sarı Liste’de. Bu bir vicdan hareketi. Bu sorunun yakıcılığını yüreğinde hisseden, bu mücadelenin bir parçasıdır.
• Neden bu kadar yakıcı bu sorun?
Bitiyoruz! Artık bu gerçeği kabul edelim, tükeniyoruz. Çok geçmeden nüfusumuz 20 binin altına düşecek. Ve bugün çare düşünmeye başlamazsak üç yıl sonrası, beş yıl sonrası çok geç olacak. Çünkü artık yaşlı bir toplumuz. Ölüm oranı, doğum oranının iki katı olmuş. Bu açıdan mesele tamamen Üç Horan meselesi de değil. Bu aslında yok olmamaya karşı bir duruş, bir direniş. Herkesin bu sorunu hissetmesi ve bu vaziyetin bilinciyle davranması gerekiyor.
• Yönetimleri en çok eleştirdiğiniz konu neler?
Yöneticiler halktan çok kopuk. Halkla bütünleşmiş, halkı yönetime çeken, şeffaf ve halka hesap veren yönetim anlayışını yürürlüğe koymamız lazım. Geçenlerde bir yöneticiyle görüşürken 150 seçmeni bulunduğunu ve vakıfta dokuz yöneticinin görev aldığını öğrendim. 150 seçmen en fazla 70 hane demek, yani adam başı yedi hane. Ama biri, bir kez olsun kapılarını çalmamış, bu insanlar ne iş yapar, ne yer ne içer, gidip sormamış. Bu yöneticiler elbette kötü niyetli değil. Bu bilinç onlarda oluşmamış ki... Her vakıf önce kendi cemaatini tanımalı. Yönetici elbette her işe koşamaz; bunun için komisyonlar kurulabilir, bu komisyonlarda gençlere görev verilebilir. Böylece insanlar o vakıfla, o yönetimle bütünleşir. İşte o zaman, insanlarda kimlik bilinci, aidiyet duygusu gelişir. Eğer insanlar, ‘Ben ne söylersem söyleyeyim, kimse beni dinlemiyor’ diye düşünmeye başlar, kendini dışlanmış hissederse, halk kendi kimliğine yabancılaşır. Yoksul bir insan hasta haliyle gidecek, yöneticinin kapısının önünde mahcup bir halde duracak ve fakir kâğıdı isteyecek... Bu, toplumun ayıbıdır. Bu onur kırıcı yöntemlerin önüne geçecek teknik imkânlara sahibiz.