“Mahir Polat'a yapılanın adı eziyettir ve bu da suçtur"

19 Mart’tan beri ciddi sağlık sorunları nedeniyle Silivri Cezaevi, hastaneler ve Adli Tıp Kurumu arasında defalarca gidip gelen Mahir Polat’ın tutuksuz yargılanması için verilen mücadele 21 gün sonunda sonuç verdi. Polat, ev hapsi şartıyla tahliye edildi. Ancak 21 gün boyunca Mahir Polat ve ailesine yaşatılanlar, hak ihlali olarak tarihe geçti. Hukukçular Fethiye Çetin ile Hürrem Sönmez ve hekim Sinan Adıyaman, Polat'a yapılanın "eziyet" ve dolayısıyla "suç" olduğu görüşünde.

23 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki onlarca insanla birlikte Silivri’deki Marmara Cezaevi'ne konulan İBB Genel Sekreter Yardımcısı, İBB Miras, İBB Kültür, İBB Sosyal, Tarihi Kentler Birliği Genel Sekreteri ve İstanbul’un unutulmuş mirasını İstanbullulara tekrar kazandıran Dr. Mahir Polat’ın gitgide kötüleşen sağlık problemleri ile hastaneler, cezaevi ve Adli Tıp Kurumu arasında defalarca gidip gelmesi, bitmeyen bir eziyete dönüştü.

Çoklu hastalıklar

Mahir Polat, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun da tutuklandığı operasyonda cezaevine konulduktan dört gün sonra 27 Mart’ta yüksek tansiyon şikayetiyle Silivri’den hastaneye götürüldü. İki gün sonra ise Polat’a anjiyo yapıldı. 31 Mart’ta taburcu edilerek yeniden Silivri Cezaevi'ne gönderildi. 4 Nisan’da Polat, sağlık raporu alınması amacıyla Adli Tıp Kurumu'na (ATK) sevk edildi, 7 Nisan’da ATK’ya götürüldü. 8 Nisan eksik tetkikler için Adli Tıp tarafından tekrar hastaneye sevk edildi. 8 Nisan’da holter takılarak yeniden Silivri Cezaevi'ne gönderildi. Avukatlarının sağlık sorunlarını gerekçe göstererek tutuksuz yargılanması için yaptığı başvurular, sürekli sonuçsuz kalıyor. Troid kanseri geçmişi de bulunan Mahir Polat, hipertansiyon, diyabet, yüksek kolestrol, uyku apnesi gibi hastalıkların yanı sıra klostrofobi (kapalı yerlerde kalamama) hastası. Ağabeyi, Polat’ın kapalı yerlerde kalamadığını açıkladı.

Doktor gözüyle Mahir Polat'ın sağlığı

Türk Tabipler Birliği eski başkanı, Ankara Tabip Odası Sağlık Çalışmaları Grubu üyesi Sinan Adıyaman, bir doktor olarak Mahir Polat’a yapılanın “eziyet” olduğu görüşünde.  
“Polat’a koroner anjiyoplasti yapılmış, kalp damarlarına son dört yılda beş stent takılmış, birine de balon anjiyoplasti yapılmış. Hem hipertansiyonu var, uyku apnesi var, diyabeti var, bir de troid kanseri geçmişi var. Her biri kendi başına ciddi sağlık problemi. En önemlisi, bütün bunlara ilaveten bir klostrofobi hastası. Kapalı yerlerde kalma korkusu var. Bu da hipertansiyonu etkiliyor. Hipertansiyon, beyin kanaması riski getirir, böyle sağlık sorunu yaşayan insanların dışarıda kendi kendine yaşaması zor ve hayatını yakın doktor takibiyle sürdürmesi gerekiyorken, hele klostrofobik bir hastanın cezaevinde nasıl yaşayabileceğini düşünmek bile istemiyorum.” 

Adıyaman, cezaevinde sağlığa erişimin de kolay olmadığına dikkat çekiyor. “Cezaevinde çat kapı doktora gidemiyorsunuz ki. Önce gardiyan, sonra onun üstleri, sonra onların üstleri vs. Onlar uygun bulursa revire çıkartıyorlar, sonra yine uygun bulunursa hastaneye sevk ediliyor. Yine eller kelepçeli, daracık cezaevi aracında, nefes almakta güzlük çekiyorsunuz. Tahlil, röntgen derken, sonuçları beklemek için tekrar hapishaneye. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Mahir Polat’tın bir gün bile cezaevinde kalmaması gerek. Ciddi sonuçları olabilir.”

Adli Tıp Kurumu'na gerek yoktu

Adıyaman, Polat’ın Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmesinin de uygun olmadığını aktarıyor. Çünkü “Adli Tıp’a sevk edilmesi için hastanın, hükümlü olması lazım, tutuklu değil. Hasta olan hükümlüler, Adli Tıp Kurumu’na giderler, ceza infaz tehiri için ya da Cumhurbaşkanlığı affı alabilmek için. Halbuki Mahir Polat hükümlü değil, tutuklu. Eldeki raporlarla bile herhangi bir hastaneden alınacak raporla tahliye edilebilir.” 
Adıyaman, Adli Tıp Kurumu’nun artık iyice siyasi iktidarın güdümünde olduğuna da dikkat çekiyor. “Türkiye’de her şey siyasallaştı, Adli Tıp da öyle, her şey atamalarla hallediliyor. Ergenekon döneminde Gülen cemaati vardı orada, onlar birtakım raporlar veriyordu. Şimdi de oraya atananlar siyasi iktidarın nasıl düşündüğünü bildiği için o eğilimde raporlar veriyor. Bir dizi sağlık sorunuyla uğraşan birini cezaevinde tutmak, hakikaten göz göre göre cinayettir.”

Yaşam hakkını hiçe sayıyor

Tıp bunları söylerken, hukuk da benzer cümleler kuruyor. Avukat Fethiye Çetin, “Bilinmelidir ki herkes yaşama hakkına sahiptir. Devletler, bireylerin sahip olduğu bu hakkı korumakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, bireylerin sağlık hakkı ve sağlığa engelsiz erişim hakkını da içerir. Bu nedenle devletler, sağlık hakkını korumakla ve sağlığa erişim hakkını sağlamakla yükümlüdürler” diyor ve şöyle devam ediyor: 

“Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre, ‘sağlığa erişim hakkı’ ulaşılabilir en yüksek sağlık standardına sahip olmak, ırk, din, siyasi inancı ekonomik ve siyasi durum ayrımı yapılmaksızın her insanın temel hakkıdır. 
Mahir Polat’ın sağlığa erişim hakkını savunması, bu konudaki engelleri ortadan kaldırması gereken devlet kurumları, hem temel bir hakkı ihlal etmekle kalmıyor aksine sürekli engeller çıkararak bu erişim hakkını engellediği gibi yaşam hakkını da hiçe sayıyor.”

Eziyet edip suç işliyorlar

Çetin de Adıyaman gibi, şu andaki durumun “eziyet” olduğunun ve bunun da hukuken suç olduğunun altını çiziyor:
“Üstelik, hayati tehlikesi olduğu bilindiği, Mahir Polat’ın durumunun acil ve tam teşekküllü bir sağlık kurumunda tedavisini gerektirdiği halde vurdumduymaz bir tutumla Mahir Polat’ı oradan oraya sürüklüyor, hücrede tek başına tutuyor, onu bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine neden olarak eziyet ediyor. Bunun adı eziyettir ve bu da suçtur. Böylece daha şimdiden en temel haklar ihlal edilerek suç işleniyor. Gecikme halinde bu suçlar katlanarak devam edecektir.”

Polat’ın avukatlarından Hürrem Sönmez:
"Hastaneden bir raporla da CMK 109/4 düzenlemesi ışığında derhal tahliye edilebilir"

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Marmara 9 No'lu Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndayken, 26 Mart 2025’te yüksek tansiyon şikayetiyle hastaneye kaldırılmıştı, 3 Nisan günü kendisiyle cezaevinde görüştüğümüzde ailesinde kalp damar hastalıklarının yaygın olduğunu, kendisinin de kalbinde altı stent olduğunu, dışarıdayken tansiyonunu kontrol edecek şekilde yaşamaya çalıştığını ama cezaevi ortamında kontrol altında tutmaya çok imkan olmadığını söyledi. Nitekim 29 Mart 2025’te tansiyonunun 24/11 seviyelerine yükselmesi nedeniyle Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi, burada yapılan tetkikler sonucunda anjiyo işlemi uygulandı ve yoğun bakım ünitesinde müşahede altında tutuldu.

Sağlık durumu bu denli ciddi olan, her an kalp krizi, beyin kanaması gibi ölümcül durumlarla karşı karşıya yaşayan kişinin müşahade sürecinin ardından tekrar cezaevine gönderilmesi, Adli Tıp Kurumu'ndan rapor talep edilmesi, bütün bu işlemler sırasında cezaevi sevk aracında kötü koşullarda hastaneler ve cezaevi arasında uzun yolculuklar yapmak zorunda bırakılması, açıkça hak ihlalidir. Mahir Bey hükümlü değil tutuklu olduğu için Adli Tıp Kurumu raporuna gerek olmaksızın tam teşekküllü hastaneden verilecek bir raporla da CMK 109/4 düzenlemesi ışığında derhal tahliye edilebilir.

Adalet Bakanı'nın da konuşmalarında vurguladığı üzere cezaevindeki tutuklu ve hükümlü can güvenliği devletin gözetim ve denetim yükümlülüğünde olan kişidir, sağlık durumu tek başına cezaevinde hayatını idame edebilmesine uygun olmayan veya hayati riski olan kişi hakkında tutukluluğun ölçülü tedbir olmayacağı açık olup adli kontrol kararı verilmesi de devletin bu koruma yükümlülüğünün bir parçasıdır. Bu nedenle yargının ivedilikle görevini yerine getirmesi ve Mahir Polat hakkında tahliye kararı verilmesi gerekmektedir.

Kategoriler

Güncel



Yazar Hakkında