Levent Özata bu hafta Sloven sosyolog, 'felsefenin Elvis Presley’ine dönüşen' Slavoj Žižek'i ve ikinci eşi olan Sloven sosyolog ve felsefeci, zamanında 'Žižek'in dış dünyadaki klavuzu' olan Renata Salecl ile olan ilişkisini ele alıyor.
Levent Özata
levozata@gmail.com
Paris’in reklamını yaparken aşk oyunları oynatırlar ya, çok inandırıcı olmaz. Paris’de aşk güzeldir muhakkak ama nerde olsa da güzeldir. Pek çekilesi olmayan şey ise iç sıkıntısı, bunalımı, melankolisi... Ancak Seine nehrinin kirli yeşil-kahverengi akan suyunun hikmetinden olsa gerek sıkıntısı bile meşhur şehrin. Neredeyse 20. yüzyılın başından beri her sene milyonlarca birkaç-günlük-turistin yanında hatırı sayılır oranda entelektüel-olmak-isteyen genç nüfus ağırlar Paris. Walter Benjamin az gezinmemiştir o zamanlar, çoktan Hausmann’ın gazabından yıkılmış olan hayali pasajlarda... Henri Miller’in genelevlere girip çıkmaktan kitap yazacak vakit bulamadığı, Patrick Süskind’in ise kanalizasyon, çürümüş deri, bozulmuş balık kokularından hayatında bir daha parfüm koklayamadığı söylenir.
Tesadüf olsa gerek bu entelektüel-olmak-isteyenler başka şeylerin yanında çokça intiharı da düşünmüşlerdir. Kimileri bu hayalini gerçekleştirmiş, kimisi de başka bahara ertelemiştir. Kimin açtığı belli olmayan bu kapıdan Žižek de geçmiştir. Daha Ljubljana bir ekole dönüşmeden... Hayranı olduğu Lacan’la tanışmak için gitmiştir Paris’e kendisine göre. Başkalarına göre ise aşk acısından. Kunderamtırak bir öyküden fırlamış gibi Ljubljana Üniversitesi koridorlarında sosyalizm aşkıyla tanışan iki sevgilinin aşkı çok da belli olmayan bir sebepten bitmiştir (Kundera yazsa böyle yazardı). Paris’i bir kurtuluş olarak görmüşse bile şehir değil, Lacan’ın damadının ayarladığı bir psikanalist derdine derman olmuştur, tabii ki Renata Salecl’in yardımıyla.
Renata Salecl Žižek’in ikinci eşi... Žižek gibi felsefe eğitimi görmüş ama bunun yanına sosyolojiyi, biraz da farklılaşmak üzere hukuk teorisini incelemiş. Henüz Žižek felsefenin Elvis Presley’ine dönüşmeden önce psikanalizde Ljubljana okulunun en önemli temsilcilerinden biri olmuş.
Yuvarlak hatlı suratı ve sarı kısa saçlarıyla Žižek’in yang’ı gibi... Žižek ne kadar heyecanlı ve gerginse Salecl o kadar sakin ve ihtiyatlı. Žižek’e göre Renata onun dış dünyadaki kılavuzuymuş. Kıyafetlerinin satın alınmasından (ki Žižek’e göre bu eylem toplum içinde mastürbasyon yapmak gibi), üniversite anlaşmalarına kadar her şeyi Salecl yapıyormuş. En çok da sinir krizi geçirmesini engellemeye çalışıyormuş.
Ama kendi deyimiyle bu mütevazi mutluluğun verdiği konformizm Žižek’e bir yerlerde çok gelmeye başlamış. Salecl’in de çokça incelediği gibi bir seçim ikilemine girmiş. Krizde sorulan soru ise kişisel ilgilerden çok diğerlerinin gözünden kendini röntgenleme durumu... Nasıl bir partner istiyorum? Sinir krizini tek başına yaratacak gerginlikte... Sorunun cevabı ise 'başkaları bu tercihe nasıl bakacak', ya da 'başkaları neyi seçerdi.' Sonrası ünlü ve orta yaşlı erkek klişesi... Arjantinli genç bir model... Boşanma... Çocuğun velayeti...
Bitirirken Žižek’in düğün fotoğrafından bahsedelim. Žižek biraz kaygılı mı ya da sarhoş mu? Sanki objektife bakarken Lacan’ın “cinsel ilişki diye bir şey yoktur!” sözü takılmış aklına. Biraz da şovun bir parçası bunlar. Eğer varsa felsefenin yaramaz çocuğu imgesinin vurgulanma çabası... Žižek klasik olur mu bilinmez ama zamanın ruhundan anladığı kesin. Sıra Lady Gaga’da...