OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Anlaşmanın adı var, kendi yok

Eğer, Aliyev’in sık sık iddia ettiği üzere Azerbaycan, Ermenistan’ın kendine yönelik saldırgan emellerinden endişe ediyorsa, bu misyonun sınırın Azerbaycan tarafında da çalışmasını isteyebilir pekâlâ. Paşinyan yönetimi barış uğruna neredeyse ağzıyla kuş tutmaya çıkacakken, Ermeniler açısından önemli tavizler manasına gelen birçok adım atmış ve hâlâ atıyorken, bu endişenin ciddiyeti ve samimiyeti ayrıca tartışmalıdır. 2020’deki savaştan beri askerî yöntemlerden sonuç almış ve kendi iktidarı açısından bunun ‘tadına varmış’ olan Aliyev’in kendisidir.

Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir barış anlaşması imzalanması için görüşmeler uzun zamandır sürüyor. O cenahtan son günlerde kafa karıştıran, çelişkili ifadeler ve veriler geliyor. Önce, geçen hafta iki ülke arasında barış anlaşması imzalanması konusunda bir mutabakata varıldığı açıklandı. Daha doğrusu, taraflar bunu, Azerbaycan’ın tercihi doğrultusunda, ayrı ayrı açıkladılar. Çok geçmeden, anlaşmayı imzalamak için Azerbaycan’ın ön şartları olduğu haberi geldi. Ermenistan Anayasası’ndan, Karabağ’a atıfta bulunduğunu düşündükleri kısımların çıkarılmasını istiyorlarmış. Azerbaycan ayrıca, Şubat 2023’ten beri Ermenistan-Azerbaycan sınırının Ermenistan tarafında gözlemci olarak bulunan Avrupa Birliği misyonunun sonlandırılmasını, tarafların uluslararası mahkemelerde birbirlerine karşı açtıkları davaları geri çekmesini ve karşılıklı olarak herhangi bir hukuki işlem başlatmamasını da talep etmiş.

Haberlere göre, Ermenistan tarafı bu son iki şartın anlaşmada bulunmasını kabul etmiş. Gelinen noktada bunlarla ilgili ayrıntılar ve anlaşmanın imzalanıp imzalayacağı, imzalanacaksa hangi tarihte imzalanacağı, belirsizliğini koruyor. Bu belirsizlikler yetmezmiş gibi, Azerbaycan 16 Mart’ta Ermenistan tarafından kendi birliklerine bir kereden fazla olmak üzere ateş açıldığını iddia etti. Ermenistan tarafı bu iddiaları reddetti; yukarıda zikrettiğim AB misyonu da sınırda her şeyin sakin olduğu açıklamasını yaptı. Gördüğünüz gibi, bir yandan “Barış anlaşması tamam” denirken, bir yandan da ateş açıldığı söylentileri yayılıyor.

Azerbaycan’ın öne sürdüğü önşartlara ve taleplere bakalım. Ermenistan Anayasası’nda yapılması talep edilen değişikliklerden başlayacak olursak, ben Ermenistan Anayasası’nın lafzını bilmiyorum fakat Azerbaycan perspektifinden bakınca bu değişiklik talebi belli bir mantık çerçevesine oturtulabilir. Şöyle ki, eğer bir komşu ülkenin anayasasında sizi hedef alan, tehdit eden ifadeler olduğunu düşünüyorsanız, kendi açınızdan, bunların kaldırılmasını talep etmeniz belli bir noktaya kadar anlaşılabilir. Fakat anayasayı değiştirmek, birçok ülkede olmadığı gibi Ermenistan’da da hemen ve kolayca olabilecek bir iş değil. Belli bir mesai, enerji, tartışma, sonunda uzlaşma ve tüm bunlar sebebiyle zaman gerektiriyor.

Dolayısıyla, bunun Azerbaycan tarafından barış anlaşmasını imzalamak için ön şart olarak öne sürülmesi, böyle bir anlaşmayı imzalamamanın bahanesi hâline geliyor. Barış için samimi olarak çıkış yolu arayan bir akıl, pekâlâ başka bir formül düşünebilir. Örneğin, bunu anlaşma için bir ön şart olarak koymak yerine, anlaşmada belirtilecek belli bir süre zarfında söz konusu değişiklikler yapılmazsa anlaşmanın tek taraflı olarak gözden geçirilebileceği ve gerekli görülürse feshedilebileceği, kayda geçirilebilir. Ayrıca, Aliyev Ermenistan Anayasası’na dair endişelerinde samimiyse, bu dediğim, Ermenistan tarafını bu değişiklikleri yapmaya daha fazla zorlayacaktır, çünkü şimdi olmayan bir şeyi yani barışı kaybetme riski ve zaman baskısı doğuracaktır. Elde olmayan bir şey kaybedilmez. Barışa ulaşamadıysanız, o anlamda kaybedecek bir şey yok demektir; barış ancak elde edildikten sonra kaybedilebilir.

AB misyonu meselesine gelince; bu, 2023’ten beri sınırın Ermenistan tarafında çalışan, 23 AB ülkesinden ve Kanada’dan gelen tamamı sivillerden oluşan bir gözlemci heyeti. Sahada ne olup bittiğini yerinde ve sürekli biçimde gözlemleyerek raporlar hazırlıyorlar. Sınır boyunca ‘ateş açılma’ haberlerinin seneler boyunca ne kadar sık ileri sürüldüğünü düşünecek olursak, böyle bir gözlemci heyetinin sınırda bulunmasının ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Şimdi, komşu ülkelere karşı kötü niyet beslemeyen bir devlet, askerî hiçbir yönü olmayan, sivil bir heyete neden itiraz eder?

Kaldı ki, bir devletin kendi sınırları dışında, silahlı güçleri kapsamadığı sürece, nerede hangi heyetin çalışacağı konusunda meşru bir söz söyleme hakkı da yoktur. Eğer, Aliyev’in sık sık iddia ettiği üzere Azerbaycan, Ermenistan’ın kendine yönelik saldırgan emellerinden endişe ediyorsa, bu misyonun sınırın Azerbaycan tarafında da çalışmasını isteyebilir pekâlâ. Paşinyan yönetimi barış uğruna neredeyse ağzıyla kuş tutmaya çıkacakken, Ermeniler açısından önemli tavizler manasına gelen birçok adım atmış ve hâlâ atıyorken, bu endişenin ciddiyeti ve samimiyeti ayrıca tartışmalıdır. 2020’deki savaştan beri askerî yöntemlerden sonuç almış ve kendi iktidarı açısından bunun ‘tadına varmış’ olan Aliyev’in kendisidir.

Ona kalsa yarın saldırır ama 2020’dekinin tersine, uygun bir uluslararası havanın bu konu açısından mevcut olmadığının farkında, çünkü 2020’de Avrupa ve ABD de dâhil, uluslararası camia, açıkça söylemeseler de, Ermenistan hükümetlerinin önceki 25-30 senelik –en hafif tabirle– dar görüşlü politikalarının da etkisiyle, Azerbaycan’ın Karabağ’ı topraklarına katma girişimlerine göz yummaya hazırdı. Bunun bir biçimde Azerbaycan’ın hakkı olduğunu düşünüyorlardı. Azerbaycan’ın bugünkü taleplerine, hele bu talepler üzerinden yeni bir savaşa bu gözle bakmıyorlar; muhtemelen kapalı kapılar ardında bunu Aliyev’e de söylüyorlar. Onu durduran da bu oluyor. Onun açısından çelişki şu ki, Ermenistan’ın ordusuna yaptığı yatırımlardan dolayı, Aliyev için askerî seçeneğin maliyeti her geçen gün artıyor. 

Son olarak, savaş suçları ve suçluları hakkında uluslararası mahkemelerde açılan karşılıklı davalardan vazgeçilmesi konusunda da kısaca bir yorum yapmak gerekirse, iki taraf da kendilerine karşı böyle suçlar işlendiğinden eminse, bu davalarından vazgeçmemeliler, çünkü savaş esirlerinin öldürülmesi, işkenceye tabi tutulması, sivillerin katledilmesi, kadınlara tecavüz edilmesi gibi savaş suçları hiçbir zaman ve zeminde cezasız kalmamalıdır, bu insanlık onuruyla ilgili bir durumdur. Ayrıca, yetersiz de olsa adalet hissi üzerine bina edilmeyen bir barış çok da uzun ömürlü olmayacaktır.