Suriyeli muhalif gruplar Beşar Esad rejimine karşı birleşmenin yollarını aramak için Katar’ın başkenti Doha’da bir araya geldi. Toplantının en önemli gündem maddelerinden biri Suriye Ulusal Konseyi’ni ikame edebilecek yeni bir muhalif oluşum. Doha toplantısını Cenevre merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan Cimera için çalışan, gazeteci ve Le Monde Diplomatique yazarı Vicken Cheterian ile konuştuk.
FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr
Suriyeli muhalif gruplar Beşar Esad rejimine karşı birleşmenin yollarını aramak için Katar’ın başkenti Doha’da bir araya geldi. Toplantının en önemli gündem maddelerinden biri Suriye Ulusal Konseyi’ni ikame edebilecek yeni bir muhalif oluşum. Doha toplantısını Cenevre merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan Cimera için çalışan, gazeteci ve Le Monde Diplomatique yazarı Vicken Cheterian ile konuştuk.
• Muhalefet toplantıları neden İstanbul’dan Katar’a taşındı?
Suriye muhalif hareketi hiçbir zaman tek bir yerde konuşlanmış değildi; hem coğrafi olarak hem de siyasi olarak dağınık durumdaydı. İstanbul sembolik bir şekilde hem Suriye Ulusal Konseyi (SUK), hem Müslüman Kardeşler hem de Türkiye’nin Suriye muhalif hareketinin kimliğinin oluşması sürecindeki etkisi ile bağdaştırılmıştı. Şunu vurgulamalıyım ki bu rolü oynamaya talip tek şehir İstanbul değildi. Bir diğeri Paris’ti; Borhan Ghalioun gibi bazı önemli figürler dâhil birçok SUK lideri, ya da bir süre SUK sözcülüğünü üstlenen Bassma Kodmani uzun zaman Paris’te sığınmacı olarak kaldılar. Olaylardan sonra Suriye’yi terk eden diğerleri, örneğin George Sabra, Michael Kilo veya Tuğgeneral Manaf Tlass İstanbul’dan ziyade Paris’teki gruba katılmayı tercih ettiler. Umman ve Kahire ise, Suriye muhalefetinin dağınık karakterini ifade etmesi açısından diğer alternatiflerdi.
SUK kurulduktan sonra altı aylık bir süre boyunca İstanbul’un Suriye muhalif hareketinin başkentine dönüşebilmesi için bir ihtimal vardı, ancak bu başarılamadı. Bence bu durumun üç nedeni var. Suriye muhalefetinden birçok kişi Türkiye’nin Suriye siyaseti üzerinde giderek artan etkisi konusunda ketum davrandılar. Arapların, Avrupa’nın ya da ABD’nin rol almasını tercih ettiler. İkinci olarak, Türkiye’nin SUK ile ilgili siyaseti yoğun bir hâkimiyet kurmak üzerineydi. Üçüncüsü ise, Türkiye bir yandan süreç içerisinde doğrudan rol almaya çabalarken, diğer yandan SUK içindeki bazı müttefiklerine süreçte etkin bir rol üstlenebilmeleri için gereken imkânları sağlayamadı.
• Doha toplantısı SUK’un ve diğer muhalif hareketin bir yönetim organına dönüşebilmesini sağlayabilecek mi?
Beşar Esad sonrası dönem için ciddi olarak düşünen ve plan yapan herhangi bir uluslararası oluşumun meydana gelip gelemeyeceğini görmek için beklememiz gerekiyor. Asıl mesele bu olabilir ve ilerde SUK’un sadece temsil gücünü artırmak için değil, aynı zamanda ve en önemlisi onu sürgünde gerçek bir hükümete dönüştürebilecek imkânların verilmesi için yeniden formüle edildiğini görebiliriz.
• Diğer yandan görünen o ki ABD’nin SUK’u arka pla-na atmak gibi bir tasarısı var.
Washington SUK’u temsil kudretinin yeterince yüksek olmadığı için, demokratik ve verimli olamamakla suçluyor. SUK’un şimdiden 400 üyesi var. Bir yandan savaş Suriye’yi mahvederken, SUK üyeleri yabancı ülkelerde oturarak, onlarca komisyonda seçim usullerini tartışıyorlar! Diğer taraftan SUK ‘Suriye’nin Dostları’nı kitlesel insan hakları ihlallerini durdurmak için yeteri kadar çaba sarf etmemekle ve yeteri kadar insani yardım sağlamamakla suçluyor. SUK Başkanı Abdülbasiy Seyda, bir yandan rejim destekçilerinden devasa askeri yardımlar alırken, onlar daha katliamları kınamakta bile başarısız oldular diyerek Batı’yı eleştirdi.
• Peki, Doha toplantısından sonra ne beklenmeli?
Bu toplantının Batının ve Arapların siyasi tutumlarında çarpıcı herhangi bir gelişmeye neden olacağını düşünmüyorum. Bu diğer herhangi bir siyasi icraattan farksız ve bir yandan da bölgede durum kötüleşmeye devam ediyor. Sorun şu ki sürgündeki siyasi liderler ile bölgede savaşan grup arasındaki etkileşim çok zayıf. Nihayetinde ise Suriye’nin siyasi istikametini orada savaşanlar belirleyecek, sürgündeki siyasiler değil...
• Türkiye’nin Suriye meselesine müdahalesi ve muha-liflerle olan ilişkisi ne şekilde evirilecek?
Türkiye en başta çok aceleci davrandı, diğer herkes gibi rejimin birkaç ay içinde yıkılacağını düşündü. Şimdi Türkiye asıl zor olanı, yani Suriye’deki karmaşanın uzun vadeli bir mesele olduğunu öğreniyor.