Uşaklı Tuzcu Kadir, Selami Usta ve Kirkor’un unutulmuş hikayesi

Uğur Sümer, Uşak’ın Eşme ilçesine bağlı Güneyköy’den. 1970’lerde devrimci mücadele içinde yer almış ve 12 Eylül Darbesi’nden sonra 11 yıl cezaevinde kalmış. Sümer’i bu farklı alanlardan Uşak Ermenileriyle ilgili yazmaya çeken süreç cezaevi yıllarına dayanıyor. Önsözde Ermeni halkının yaşadıklarının farkına varmasının Hrant Dink’in katledilmesiyle gerçekleştiğini ifade ediyor. Bu tarihten sonra araştırmalarını derinleştiren Sümer, önsözde şunları aktarıyor: “Bu kitapta, insanlık dışı ve bir o kadar da trajik olan, bir halkın bu topraklardan topyekûn yok edilmesinin kayda geçmeyen küçük bir bölümünün gerçek hikayesini okuyacaksınız. (…) Tuzcu Kadir, Selami Usta ve Kirkor’un başlarına gelenlere hiçbir şey katmadım diyebilirim. Olayların geçtiği yerler de gerçektir.”

Ezop'un şu lanetli dilinden söz et
Kan var bütün kelimelerin altında
Umulmadık birgün olabilir bugün
Aslan kardeşçe uzanabilir kayalıklara
Bir çay söyle yağmurların kokusunda
Kan var bütün kelimelerin altında

Cemal Süreya

Yeni bir yıla girerken heybemizde hep yenilerle yol almıyoruz, maalesef. 2025 yılı 1915’in 110’uncu yılı olarak kalemlerimizden ve dilimizden dökülecek. Asırlık bir ömrü aşan acılar, haksızlıklar, baskılar, mezarsız ölüler, yasaklı şarkılar ve kitaplara dair bir daha konuşacağız. Konuşmalıyız ki, bir daha yaşanmasın.

Yazar-yönetmen Uğur Sümer’in H2O Yayınları’ndan çıkan “Bizim Köyün Ermenileri” adlı çalışması 2025’in bu konuyu ele alan ilk kitapları arasında yer alıyor. Sümer acıların anlatmayı nasıl elzem kıldığına işaret ediyor. Bu topraklara emek verdiği kadar cefa çeken Ermeni halkının neredeyse her kentte, kasabada, köyde bir hikayesi var. Elbette güldüler, sevindiler, eğlendiler de. Ancak, 1915’in soykırım fermanı bunları konuşmaya pek müsaade etmedi. Onun içindir ki Ermeni halkının ayak izlerinin olduğu yerde onların acıları ve kaybettikleri var. Sümer’in kitabı, Cemal Süreya’nın şiirindeki gibi, bu yerlere dair edilen her “kelimenin altında kan” olduğunu hatırlatıyor.

Uğur Sümer, Uşak’ın Eşme ilçesine bağlı Güneyköy’den. 1970’lerde devrimci mücadele içinde yer almış ve 12 Eylül Darbesi’nden sonra 11 yıl cezaevinde kalmış. Onun Ermeni halkının mücadelesi ve soykırımıyla tanışması Türkiye solunun büyük bir kısmının yaşadığı sürece benziyor. Daha önce işkence tanıklığını anlattığı “Duymayan Kalmasın” (Belge Yayınları, 2003), yine Güneydoğu gazileriyle yaptığı röportajlardan oluşan “Bir Savaş Bir İnsan” (2003) ve “Devrimci Yol Tarihine Doğru- Uşak’ta Köy Komünleri” (2023) kitaplarıyla adını duyurdu. Bunun dışında çevre mücadelesiyle ilgili belgeseller çekti. Uşak yöresini anlatan masallar yazdı. 

Sümer’i bu farklı alanlardan Uşak Ermenileriyle ilgili yazmaya çeken süreç cezaevi yıllarına dayanıyor. Önsözde Ermeni halkının yaşadıklarının farkına varmasının Hrant Dink’in katledilmesiyle gerçekleştiğini ifade ediyor. Bu tarihten sonra araştırmalarını derinleştiren Sümer, önsözde şunları aktarıyor: 

“Bu kitapta, insanlık dışı ve bir o kadar da trajik olan, bir halkın bu topraklardan topyekûn yok edilmesinin kayda geçmeyen küçük bir bölümünün gerçek hikayesini okuyacaksınız. (…) Tuzcu Kadir, Selami Usta ve Kirkor’un başlarına gelenlere hiçbir şey katmadım diyebilirim. Olayların geçtiği yerler de gerçektir.” 

Sümer, Hrant Dink’ten sonra ailesinin de dahlinin olduğu bu yok etme hikâyesine bir daha yönelir. Acı da olsa bir vicdan hareketinin milyonlarca insanda yaktığı kıvılcımdan söz ediyor, yazar. Güçlünün zaferini kendisine göre ördüğü ve aktardığı ortama ise şöyle değiniyor: 

“Aradan yüz on yıl geçmesine, adı geçenlerden hiçbirinin kalmamasına rağmen yaşananların, hâlâ ailem içerisinde bile gizlendiği, çarpıtıldığını ve inkâr edildiğini gördüm”. 

Sümer, Güneyköy’lü üç Ermeninin yaşadıklarına dayandırıyor kitabını. Öykücü ustalığıyla üç insan hikayesini birbirine bağlıyor. Köyde Ermeni oldukları bilinen kişilerin bir kısmı Müslümanlığa geçmişlerdir. Buna rağmen, ferman sahipleri göz diktikleri zenginlikleri ele geçirmek için her türlü hileye ve zorbalığa başvururlar. 

Uğur Sümer

Kitabın Uşak tarihi araştırmalarına önemli bir katkı sunduğunu da belirtmek gerek. 1915 öncesi 1100 Ermeni’nin yaşadığı, halı dokumacılığı ve yün üretimiyle meşhur Uşak’ta Ermenilerin ve diğer toplumların tarihine dair yayınlanmış çok az çalışma mevcut. Soykırımdan hayatta kalan Ermenilerin memleketlerini adeta yazıyla yeniden kurdukları anı kitapları arasında Uşak yer almıyor. Bu konudaki bir istisna Uşaklı bir Rum aileden gelen Kostas Pandazoğlu’nun yayınladığı “Vatan, vatanım, Ma Patrie Uşak” çalışması.

1915 öncesi ve sonrası Uşak’a dair az sayıdaki bilgiyi ancak bağlı olduğu Kütahya mutasarrıflığı başlığı altında bulmak mümkün. Sümer “Bizim Köyün Ermenileri” kitabıyla Uşak’ın eksik kalmış tarih yazımına önemli bir katkıda bulunuyor.

Bir rivayete göre ünlü masal anlatıcısı Ezop Anadoluludur. Uşak’a komşu il Afyon’dandır. 1915’in üzerinden geçen bunca zamana rağmen Sümer’in çalışması Cemal Süreya’nın şiirinde söz ettiği “Ezop’un lanetli dili” yerine yaşananları aktarma ve yüzleşme sorumluluğunu esas alıyor.



Yazar Hakkında