PINAR ÖĞÜNÇ

Pınar Öğünç

Haklar açısından kaygı verici bir yıl

Türkiye, bir dönemi işkence ve kötü muamelenin geride kaldığına inanarak, bu vitrine kendisi de ikna olarak yaşadı. Oysa sadece bu yıl TİHV’e işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla 692 kişi ve yakını başvurmuş. Bu sadece mağduriyet halinde bir insan hakları kurumuna başvurmayı düşünenlerin, buna gücü ve imkânı yetenlerin sayısı. Keza toplanma ve gösteri özgürlüğünün de çokça yok sayıldığı bir yıldı 2024. İHD Dokümantasyon Birimi’nin verilerine göre kolluk güçlerinin barışçıl eylemlere müdahalesi neticesinde en az 4.368 kişi işkence ve kötü muamele ile gözaltına alındı.

2024'te ne kazandık, ne kaybettik? Seneye haklar çerçevesinden bakacaksak ve insan haklarını “yaşam hakkı”ndan başlayarak konuşacaksak, Türkiye'nin bu alanda köklü iki kurumu olan İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) yılı değerlendirdikleri raporda 2024'ü “kaygı verici” olarak niteliyor. On bir ayı kapsayan ve tamamen istatistiki verilere dayanan bu geniş çaplı metni 10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesiyle kamuoyuyla paylaşmışlardı. Bu kaygıyı doğuran kaynak olarak “İnsan hakları fikrini referans almaktan tümüyle vazgeçen siyasal iktidar” anılıyordu. Yaşam hakkı çerçevesinde dile getirilen “ayrımcılığı ve ırkçılığı yaygınlaştırarak toplumu kutuplaştıran, ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikalar” aslında 2024 boyunca diğer insan hakları ihlallerinin de kaynağı olarak teşhis edilebilir. Her toplumsal meseleyi bir güvenlik sorunu olarak almak, düşman yaratmak, bu “düşmanı” haklarını ihlal ederek türlü biçimlerde cezalandırmak... Olağanüstü hal uygulamalarının olağanlaşması derken tüm bunlar kastediliyor aslında; bu uygulamalar yasal değil, “normal” değil.

Körüklenen nefret

İki kurumun verilerine göre 2024'te kolluk güçleri kaynaklı 10 ölüm, 14 yaralama vakası mevcut. Güvenlik görevlilerine ya da resmi kurumlara ait araçların çarptığı ve mayın vs patlamasıyla ölenler olarak buraya altı kişi daha eklemek gerekiyor. Cezaevlerinin sayısı artarken koşulların ihlallere varan boyutlara ulaştığına dair şikayetlerin yükseldiği, bunların da çoğunlukla cezasız kaldığı bir yıldı. Cezaevlerinde hastalık, intihar, şiddet, ihmal gibi sebeplerden dolayı en az 51 kişi hayatını kaybetti, 14 kişi de yaralandı. Bir TBMM soru önergesine cevap olarak Adalet Bakanlığı’nın sunduğu veriyi de ekleyelim: 2024'ün ilk 11 ayında cezaevlerinde çeşitli gerekçelerle hayatını kaybedenlerin sayısı 709. Türlü gerekçe gösterilerek tahliyenin ertelenmesi, cezaevi uygulamalarında artan keyfiliğin de en sık yaşanan örneklerinden.

Yine düşmanlaştırıcı politikaların tetiklediği şiddet nedeniyle mülteciler/ sığınmacılar, Kürtler, LGBTİ+'lar, Aleviler ve gayri müslimler ne yazık ki yıl boyunca çok defa hedefe kondu; böyle ırkçı, fobik ve nefret içerikli saldırılar sonucu en az 12 kişi öldü, 33 kişi yaralandı. Sadece mültecileri/ sığınmacıları hedef alan ayrımcı, ırkçı ve nefret içerikli saldırılar sonucu en az 6 kişi hayatını kaybetti, 9 kişi yaralandı. Bu nefret dalgasına hayvanları da eklemeli. Yapılan kitlesel itirazlara rağmen sokak hayvanlarının toplanmasının ve öldürülmesinin yolunu açan yasa da bu yıl meclisten geçti. 

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) henüz Aralık çetelesini açıklamadı fakat Kasım sonu itibarıyla en az 1708 işçinin gerekli önlemler alınmadığı için hayatını kaybettiğini biliyoruz. İSİG'in  sosyal medya paylaşımlarına bakınca Aralık'ta ortalamanın üzerinde bir kayıpla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor. Sadece Balıkesir Karesi'de, ZSR Patlayıcı Sanayi'nin fabrikasındaki patlamada 11 kişi öldü.

Haberleşmiş kadın cinayetlerini yıllardır takip ederek verileştiren Bianet bu yılın ilk 11 ayında en az 327 kadının, 40 çocuğun öldürüldüğünü söylüyor. Anıt Sayaç'ta ise şimdiye kadar şiddet, aslında erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybetmiş 425 kadının ismi yazıyor.
FOTO: Türkiye İnsan Hakları Vakfı  Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu 'ndan
Gökkuşağı avcılığına varan LGBTİ+’lara yönelik baskı, ayrımcı, ırkçı, fobik en az 11 yasaklamayla kendini gösterdi bu yıl. TİHV kadınlar ve LGBTİ+ hakları için yapılmak istenen en az 19 barışçıl toplantı ve gösteriye kolluk kuvvetlerinin müdahale ettiğini kaydetmiş. Bu esnada en az 301 kişi işkence ve diğer kötü muamele eşliğinde gözaltına alınmış.

Sosyal Demokrasi Vakfı'nın 1067 kişiyle görüşmeyi esas alan Kadına, Çocuğa ve Hayvana Şiddette Cezasızlık Algısı Araştırma Raporu'na göre katılımcıların yaklaşık yüzde 50’si kadına yönelik şiddetin yükselmesiyle İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması arasında doğrudan bağ kuruyor; çünkü şiddet eylemlerini kolaylaştıran bir zemin böyle böyle oluşuyor.

İhlal zinciri yaratan kriz

Türkiye, bir dönemi işkence ve kötü muamelenin geride kaldığına inanarak, bu vitrine kendisi de ikna olarak yaşadı. Oysa sadece bu yıl TİHV’e işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla  692 kişi ve yakını başvurmuş. Bu sadece mağduriyet halinde bir insan hakları kurumuna başvurmayı düşünenlerin, buna gücü ve imkânı yetenlerin sayısı. Keza toplanma ve gösteri özgürlüğünün de çokça yok sayıldığı bir yıldı 2024. İHD Dokümantasyon Birimi’nin verilerine göre kolluk güçlerinin barışçıl eylemlere müdahalesi neticesinde en az 4.368 kişi işkence ve kötü muamele ile gözaltına alındı; en az 358 barışçıl toplantı ve gösteriye müdahale edildi, engellendi ya da yasaklandı. Eylem ve etkinlikler dışında sokakta en az 105, ev baskınları sırasında da en az 38 kişi işkence ve kötü muamele gördü. Toplantı ve gösterilerde işkence ve kötü muamele sayılan uygulamalarla gözaltına alınan çocuk sayısı da en az 81.

Düşünce ve ifade özgürlüğü deseniz veriye gerek kalmadan ihlallerin gündelikleştiğini çok kişi yürekten teslim edecektir. İfade özgürlüğünün siyasi, sanatsal, ticari, akademik, dini ve ahlaki her nevi ifadesi bu cenderenin altındaydı. İHD verilerine göre Kasım sonu itibarıyla 29 gazeteci ve basın çalışanı cezaevinde örneğin. Yine aynı zaman diliminde 42 gazeteci hakkında soruşturma başlatıldı. Gazetecinin ifade vermesine zaman tanınmadan ev baskınlarıyla bu süreç de bir gözdağına, toplumsal bir mesaja dönüştürüldü. Gazeteler toplandı, siteler yasaklandı, sanatçılar, yazarlar yarattıkları üzerinden yargılandı.

Seçme ve seçilme hakkına müdahale ile büyük çoğunluğu DEM Parti'ye ait belediyelere kayyımlar atandı. Kürtlere yönelik baskı ve hak ihlallerinin yoğunluğunu, “gerisini siz düşünün” kabilinden örneğin sadece Kürtçe şarkılarla halay çekenlerin başına gelenler üzerinden anlatmak mümkün. Halay çeken biri çocuk, en az 78 kişi “örgüt propagandası yapma” gerekçesiyle gözaltına alındı. Hatta bu kişilerden 38’i de tutuklandı.

Özünde bir servet transferi barındırdığından derinleşen ekonomik krizi de bir insan hakları ihlal mekanizması olarak ele almak gerekli. Son birkaç yılda milyonlarını katlayan küçük bir azınlığın dışındakiler, önü alınamayan enflasyon karşısında yoksulluk sınırının altında tutulan ücretlerle yaşayan milyonlarca kişi açlık sınırında ya da ona çok yakın bir hayat sürüyor. Yoksulluk, kendi başına sağlıktan eğitime, barınmadan güvenliğe kişinin birçok hakkını unufak etmeye yetiyor ve krizin tesirini toplumun dezavantajlı kıldıkları daha da ağır yaşıyor.