Ermenistan’ta 61 yıllık bir kütüphane ve onu yıllarca ayakta tutmaya çalışmış dört kadın

Sovyetlerden beri aynı yerde, büyük bir şevkle, 45 senedir çalışan kütüphane görevlisi kadınların bana yardım etme konusundaki samimi arzuları beni çok etkilemişti. Son birkaç yılda karşılaştığım Sovyet dönemi kütüphanelerinin harap durumunu düşündüğümde, bu kütüphanenin hâlâ ayakta olması ve yaşama tutunma gücünü kadınlardan alması beni çok mutlu etmişti.

Ermenistan’a Haziran ayında, bir buçuk yıldır  üzerinde çalıştığım; üç kadının Sovyetler’in arkasında bıraktığı yıkıntıların arasında umutla yaşamlarını yeniden kurma mücadelesini anlatan uzun metrajlı belgesel projemin bir bölümü çekmek için gittim. Belgeselim için araştırma yaparken Ermenistan’ı uçtan uca dolaşma ve fotoğraflama imkanı buldum. Sovyet endüstrileşmesinin boyutlarını ancak görerek deneyimleyebildiğim devasa paslı fabrikalar, çürümeye terkedilmiş çoğu harabe durumdaki etkileyici ve ürkütücü yapılar, neredeyse her fabrikada karşılaşabileceğimiz; bir zamanlar çalışanları motive etmek için tasarlanmış ve yerleştirilmiş muhteşem güzellikteki duvar resimleri ve mozaikler, otuz seneyi aşkın bir süredir üzerine hiç üzerine oturulmamış konferans sandalyeleri, yemek molalarından sonra biraz soluklanmak için gidilen kulüp binaları (ակումբ), tozlu tiyatro sahneleri, fabrikada üretilen numuneler, Lenin heykelleri, toplumun her kesiminin bu çalışma hayatının bir parçası olduğunu anlamama yardımcı olan dört bir köşesi delgeçle delinmiş (işe giriş-çıkışı gös-termek için) çalışma kartları, kapağı çok uzun süredir açılmamış kitaplar, çalışmaktan daha güzel bir şey olmadığını hafızalara kazıyan elle boyanmış bir tarafı Rusça bir tarafı Ermenice pankart ve brandalar, devasa sinema projeksiyon makineleri, film afişleri ve kimin neden/hangi gün orada bı-raktığını ya da unuttuğunu hâlâ anlamaya çabaladığım kişisel arşiv fotoğrafları… Fotoğraflayarak benim de bir nevi kristalleştirdiğim bu donup kalmış anlar, geçmişin izleri olarak zamanın içinde bir yerlerde duruyorlar. 

Şimdilerde ise tüm bu donup kalmış manzarayla pek de uyumlu olmadığını düşündüğüm ve Ararat manzarasını kapatmak için birbiriyle yarışan yeni nesil apartman blokları görüyorum. Ben bu ya-zımda size bu iki ayrı betimlemenin tam orta yerinde duran, 1963 senesinden bu yana kadınlar tara-fından ayakta tutulan bir kütüphaneden bahsedeceğim. 

Sinematografik bir kütüphane
Geçen yıl belgeselim için araştırma yaparken, Sovyet Ermenistan mimarisi ile ilgili bir kitabın içinden bir fotoğrafa erişmek için tesadüfen yolumun kesiştiği bu kütüphaneyi fotoğraflama fırsatı bulmuş ve ilk etapta sinematografik potansiyelinden çok etkilenmiştim. Sovyetlerden beri aynı yerde, büyük bir şevkle, 45 senedir çalışan kütüphane görevlisi kadınların bana yardım etme konusundaki samimi arzuları beni çok etkilemişti. Son birkaç yılda karşılaştığım Sovyet dönemi kütüphanelerinin harap durumunu düşündüğümde, bu kütüphanenin hâlâ ayakta olması ve yaşama tutunma gücünü kadınlardan alması beni çok mutlu etmişti. 

Bilimsel dergiler, periyodik yayınlar, kitaplar, tez özetleri, elektronik yayınlar, patentler, endüstriyel tasarımlar ve modellemeler, ticari marka standartları, inşaat normları, ekipman katalogları ve teknik pasaportların bir araya geldiği ve 60 yılı aşkın süredir hayatını kütüphaneciliğe ve kitaplara adamış,  filolog ve editör kadınlar tarafından özenle korunan ve ihtiyatlı bir düzenle sergilenen bir kütüphane hayal edin. Çoğunluğu Rusça ve Ermenice, bir bölümü de İngilizce olan 22 milyon kitap, döküman ve süreli yayına ev sahipliği yapan bu kütüphane, 1963 yılında Sovyet Ermenistan’ı zamanında faa-liyete geçirilen ve günümüze kadar büyük bir çabayla ayakta kalabilmiş Ermenistan Bilim ve Teknik Kütüphanesi (Հանրապետական Գիտատեխնիկական Գրադարանը). 

Analog sistem ve dört ‘digin’
Burada tüm data halen analog olarak, kartlara yazılı halde çekmecelerde tutuluyor. Kitaplar, çekme-ce içerisinde özenle tasnif edilmiş yer ve içerik bilgilerine göre dört katlı kütüphane içerisinde bu-lunan ufak eski asansör yardımıyla, süpermarket arabasını andıran tekerlekli bir arabayla, işini çok seven dört kadın; Digin (hanım) Hasmik, Digin Lianna, Digin Hayguhi ve Digin Ruzanna tarafından bir aşağı bir yukarı yerlerine taşınıyor ve özenle ait oldukları yere yerleştiriliyor. Bu kütüphane insana kendini bir anlığına kaybetmesi ve yeniden, bir kitabın bir yerinde bulması deneyimini yaşatan bir atmosfere sahip. 

Floresan lambasından gelen cızırtı, ışığın rengi ve solukluğu, kitapların kokusu, yazı fontları bir anlığına sizi Sovyetlere götürürken, kitap koridorlarını bitirip lobiye çıktığınızda sizi tekrar bugüne çağıran çok ilginç bir mekan. Burada öne çıkan diğer bir detay ise, kütüphane lobisinde bulunan, geçen sene şahsen tanışma fırsatı bulduğum değerli sanatçılar Zohrab Mirzoyan ve Edward Karsyan tarafından yapılmış Sovyet mozaik sanatının en nadide örneklerinden olan Uçan Haberler (Krunk/Grung/Turna) eserine ve yine geç Sovyet dönemine ait -çok iyi bir biçimde muhafaza edil-miş- konferans salonuna ev sahipliği yapması.

61 yıllık emek ve özenin sembolü Bilim ve Teknik Kütüphanesi 12 Ağustos 2024 tarihi itibariyle bilinmez bir akıbete hazırlanıyor. Belki de siz bu yazıyı okurken akıbetinin çalışanlar tarafından bile bilinmediği bir karanlığa mahkum edilmiş olacak. Kütüphane çalışanları binanın açık artırmayla satıldığını ve 12 Ağustos'a kadar faaliyetlerini sona erdirmeleri gerektiğini bildiren yazıyı aldılar bile. Bu kapanış ve bilinmezlik, sadece hayati bir bilgi birimini ortadan kaldırmakla ve eşsiz kolek-siyonunu tehlikeye atmakla kalmayacak, aynı zamanda 40 yılı aşkın süredir bu kütüphaneyi ayakta tutan kadınların işlerini de tamamen kaybetmelerine neden olacak. Kütüphane çalışanları Digin Hasmik, Digin Lianna, Digin Hayguhi ve Digin Ruzanna’nın 12 Ağustos'tan sonra artık binaya girmeleri yasak. Yaşlarından dolayı yeni iş bulmanın zor olacağını düşünüyorlar ve bu da onlara evde oturmaktan başka bir seçenek ne yazık ki bırakmıyor. Bu kadar bilgi birikimi ve eğitim geçmi-şiyle evde oturmanın ve hatta belki de sokakta kalmanın ağırlığını taşıyan kadınlar, buradaki kitap-larda olan bilginin internette olanla kıyaslanamayacağının altını çizerek diyorlar ki; "Gençlerin in-ternetteki yüzeysel bilgiyle değil, ellerine aldıkları kitaptan edindikleri derin bilginin değerini his-setmesini istiyoruz”

Zamansızlık hissi
Tamamen analogla çalışan bir sanatçı olarak bu fikri kendime çok yakın buluyorum. Kütüphanenin ışığının yetersizliğine rağmen, bu mekanı ve karakterleri fotoğraflamak için 35mm ve 120mm orta format analog kameraları kullanma isteğim, hem film materyalinin eşsiz dokusuna ulaşmak hem de zamansızlık hissini alabilmek için yaptığım bir tercihti. Kitaplara dokunmanın ve sayfalarını çevir-menin hissine benzer bir yerden yola çıkarak; film materyali, bizi olağan bakış açılarımızdan çıkarır, çünkü fotoğrafladığımız her şey film materyaline gerçekten temas eder. Film kimyasal ve fiziken bir varlığı, kendi varlığa katar. Film, fotoğrafladığımız şeye değen ışık anını içine hapseder ve dolayısıyla ortaya dokunulabilir bir varlık çıkarır. Bu da izleyiciyi sadece görmekle bırakmaz, de-neyimleme alanında içinde ve dışında ileri-geri hareket ettirir. Filmin yapısı da tıpkı kitabınki gibi kırılgandır; doğru anda, doğru ışıkta çekilmeyen fotoğraf karanlığın dehlizlerinde kaybolur. Sonra-sında yapılacak hiçbir düzenleme o anın tanığı olan fotoğrafı geri getiremez. 

Bir kitabı kütüphanede yanlış yere koyarsanız...
Bir kitabı kütüphanedeki raflara geri koyarken yanlış yere yerleştirmenin, o kitabın yüzyıllar boyunca kaybolmasına neden olabileceğini bir kitapta okuduğumu hatırlıyorum. Bunu okuduğumda tek bir kitabın sonsuza dek kaybolma düşüncesi beni inanılmaz huzursuz etmiş ve kitapları hep rafların yanında bulunan arabalara koymayı  -yerini bilsem bile- kendime huy edinmiştim. Şimdi sonunun ne olacağını bilmediğim; değerli kaynaklara ev sahipliği yapan bir kültürel varlığın, içerisinde bulunan nadide sanat eseri mozaiğin ve hayatlarının bundan sonra nasıl olacağını hayal edemeyen kadınların ortasında kendimi; yüzyıllarca kaybolmaya mahkum edilmiş o kitabı arar gibi hissediyorum. Belki bu kayıp kitabın yerini biri söyler ve çok geç olmadan bir şey yapılabilir umuduyla da bu yazıyı yazıyorum. Bu benzersiz kütüphanenin kaybolabileceğine inanmak zor;  ama eğer korunmazsa, muhtemelen üstünde oturanların yüzyıllarca neyin üzerinde olduklarının farkında bile olmadıkları apartman bloğuyla yer değiştirebilir.

(Yazar ‘Lusin Aurora’ mahlasını kullanmayı tercih etmiştir)

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında