Açık Radyo'ya cezada RTÜK üyesi İpekyüz'den karşı oy: Kurulun görevi tarihsel olaylar hakkında görüş bildirmek değildir

RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) Açık Radyo'da yayınlanan Açık Gazete programının 24 Nisan 2024'te yayınlanan bölümünde 'Ermeni Soykırımı' bahsi geçtiği ve programcı bunu 'düzeltmediği' gerekçesiyle radyoya beş kez programı durdurma ve para cezası vermişti. Radyo para cezanını öder ve karar için hukuki itirazda bulunurken bu kez de radyonun lisansı iptal edildi. Yayın durdurma kararında RTÜK Üst Kurul üyelerinden Necdet İpekyüz'ün karşı oy yazısı RTÜK sitesinde yer aldı. İpekyüz "Mezkur kararda, Üst Kurul, Ermeni Tehcirinde yaşananların öznel değerlendirmesini yaparak, olayların soykırım olarak nitelendirilemeyeceğine karar vermiştir. Ancak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun yetkilerini düzenleyen 6112 sayılı Kanun'da Kurul'un yetkileri arasında tarihi olaylar hakkında görüş bildirmek yer almamaktadır" diyor.

RTÜK'ün sitesinde yer alan karşı oy yazısı şöyle:

"Üst Kurulun 22.05.2024 tarihli ve 2024/20 sayılı toplantısında alınan 21 numaralı karara aşağıdaki gerekçelerle katılmıyorum:

1.   Üst Kurul, Açık Radyo'da yayınlanan "Açık Gazete” İsimli radyo programında "Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109.Y11dönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da anma yasaklandı biliyorsunuz.” İfadelerinin kullanılması nedeniyle yayıncı kuruluşa hem üst sınırdan İdari para cezası hem de beş program durdurma tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.

2.   Mezkur kararda, Üst Kurul, Ermeni Tehcirinde yaşananların öznel değerlendirmesini yaparak, olayların soykırım olarak nitelendirilemeyeceğine karar vermiştir. Ancak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun yetkilerini düzenleyen 6112 sayılı Kanun'da Kurul'un yetkileri arasında tarihi olaylar hakkında görüş bildirmek yer almamaktadır.

3.   Kurul'un görevi, tarihsel olaylar hakkında görüş bildirmek değildir. Kurul'un görevi, programda kullanılan ifadenin iddia edildiği gibi yayın ilkelerini ihlal edip etmediğini değerlendirmektir.

4.   O halde Kurul'un önündeki asıl mesele, Ermeni Tehcirini nitelendirirken 'soykırım' ifadesinin kullanılmasının yayın ilkelerini ihlal edip etmediğidir.

5.   6112 sayılı Kanun'un 8.maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.” hükmünü içermektedir. Bu hükme aykırı yayın yapanlar hakkında ise mezkur Kanun'un 32. maddesinde yer alan müeyyideler uygulanacaktır.

6.   "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” hükmü ile amaçlanan, toplumsal bir grubun tehlike altına girmesini engellemek, çoğunluğun azınlığa karşı tahrik edilerek, toplumsal barışın bozulmasının önüne geçmektir.

7.   Buna karşılık, karara konu ifadelerde, azınlık konumunda bulunan Ermeni toplumuna yönelik bir kışkırtmadan, tahrikten bahsetmek mümkün değildir. O halde hüküm ile korunması amaçlanan değerden uzaklaşılarak, çoğunluğun bu ifadelerden rahatsız olacağından hareketle kin ve düşmanlığa tahrik edildiği gerekçesiyle ceza verilmesi hükmün ruhuna ve mantığına aykırıdır.

8.   İfadelerin, kararda iddia edildiği gibi halkı kin ve düşmanlığa tahrik edeceğinin kabulü halinde dahi, bu karara katılmak mümkün değildir.

9.   Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yetkisini aldığı Anayasa'da korunan haklara saygı göstermek ve korumakla yükümlüdür. Bu nedenle kurul aldığı kararların, Anayasa'da yer alan haklara, özellikle de ifade özgürlüğüne, saygılı olduğundan emin olmaya mecburdur. Aksinin kabulü halinde, Anayasa'ya saygı duymayan bir Kurul 'un yetkisini de Anayasa'dan alması düşünülemez.

10.Üst Kurul'un değerlendirmesinde Anayasa'nın esas alınacak "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

11.İfade özgürlüğü; kişinin düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları çeşitli yollarla serbestçe İfade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmektedir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin başvuruya konu bildiri gibi veya başka her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir (Anayasa Mahkemesi, (Bekir Coşkun [CIK], B No: 2014/12151, 4/6/2015, Ş 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, Ş 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, Ş 35-38).

12.İfade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir (Emin Aydın (2), R No: 2013/3178, 25/6/2015, Ş 35).

13.Anayasa Mahkemesi de İlker Deniz Yücel kararında "Ermenilere yapılan soykırım” ifadesine ilişkin şu değerlendirmede bulunmuştur: "Başvurucunun "Ermenilere yapılan soykırım " şeklindeki söylemi yalnızca Türkiye 'de değil uluslararası düzeyde de hararetli tartışmalara neden olan bir konuya ilişkindir. Salt böyle bir ifadenin kullanılması herhangi bir suçlamanın konusu olmamalıdır.” (Anayasa Mahkemesi, İlker Deniz Yücel, B. No: 2017/16589, 28/5/2019, ş 85).

14.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Hrant Dink kararında "tarihsel hakikat arayışı, devanı eden kamusal tartışmanın bir parçası olan ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır diyerek gazeteci Hrant Dink'in Ermeni Soykırımı'na ilişkin yazdıkları nedeniyle açılan ceza soruşturmalarının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetmiştir.

15.Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Altuğ Taner Akçam kararında da 1915 Ermeni Tehcirini 'soykırım' olarak nitelendirdiği için başvurucunun ceza soruşturmasına uğramasının ifade özgürlüğü ihlali olarak kabul etmiştir.

16.Hem ulusal hem de uluslararası yargı organlarının oturmuş içtihadı, 1915 Ermeni Tehcirinin 'soykırım' olarak nitelendirilmesinin ifade özgürlüğü tarafından korunduğu yönünde birleşmektedir.

17.Dolayısıyla Ermeni Tehcirini 'soykırım' olarak değerlendirmek, hiç şüphesiz ifade özgürlüğünün koruması kapsamında kabul edilmektedir. Bu nedenle Üst Kurul tarafından ilgili yayında sarf edilen sözlerin cezaya konu edilmesi, ifade özgürlüğünü ihlal edecektir.

18.Yukarıdaki gerekçeler göze alındığında, yayıncı kuruluşa ceza verilmesi, Anayasa'nın 26.maddesinde korunan "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”ni ihlal edecektir.

19.Kurul, yayıncıya üst sınırdan idari para cezası vermiştir. Kurul kararında, alt sınırdan uzaklaşmasını gerekçelendirmemiştir. Programa yönelik ilk defa yaptırım uygulandığı göz önüne alındığında, üst sınırdan ceza verilmesinde, yasaya ve usule uyarlık yoktur.

20.Kurul ayrıca programın beş defa durdurulmasına karar vermiştir. Öyle ki, program durdurma tedbiri, programın yayınlanmasını yasaklayarak, ifade özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale getirir ve istisnai durumlarda uygulanmalıdır. Kurul bu tedbirin gerekli olduğunu ortaya koyacak herhangi bir gerekçe sunmamıştır. Gerekçesi açıklanmaksızın program durdurma tedbirinin verilmesi usule ve yasaya aykırıdır."

RTÜK ne demişti?

RTÜK ise karının şu gerekçelere dayandırmıştı:

"AÇIK RD çağrı işaretiyle yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 24.04.2024 tarihinde saat 08:00’da yayınladığı, Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Cengiz Aktar'ın ülke gündemine ilişkin gelişmelerin değerlendirdiği "Açık Gazete" adlı programda geçen diyaloglarda; “Günaydın Cengiz, merhabalar.- Evet günaydın Ömer, günaydın Özdeş, günaydın Andre. 24 Nisan 2024. Evet, Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109. yıldönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da anma yasaklandı biliyorsunuz.- Biraz önce birazcık değinmeye çalıştık. İlk yasaklanmalardan falan açılışta birazcık bahsettik.- Evet, Sultanahmet 'te, Haydarpaşa 'da, Taksim 'de ve Kadıköy 'de cereyan ediyordu. Yani her sene farklı yerlerde oluyordu. Daha ziyade, ilk önce 2010'da, Taksim 'de idrak edilmişti. Evet ama artık orada yapmak mümkün değil yani, Ermeni soykırımı anması ve ama buna rağmen hükümet bir taziye yayınlıyor, gene yayınladılar biliyorsunuz, tam ne yaptıkları da belli değil yani evet...” şeklinde ifadelere yer verildiği tespit edilmiştir.

Bilindiği üzere, I. Dünya Savaşına dahil olmasıyla birlikte Osmanlı Devleti, bilhassa Doğu Anadolu'da yaşanan Rus destekli Ermeni çete saldırılarının yol açtığı katliamların ardından sivil halkın korunması ve cephe gerisinin emniyetinin sağlanması adına Ermeni tebaanın iç bölgelere naklini öngören geçici Sevk ve İskan Kanununu yürürlüğe koymuştur. Söz konusu tehcir fikrinin Alman komuta kademesinden geldiğine yönelik de ciddi veriler mevcuttur. Kanun kapsamında tehcir kararı, ilgili mahallerdeki askeri yetkililerin onayına bırakılmıştı. Nitekim bölgede hatırı sayılır ölçüde Alman subayının mevcut bulunduğu ve bu subayların yaygın olarak tehcir kararı aldıkları bilinmektedir. Geniş imparatorluk coğrafyasında pek çok cephede yürütülen savaşın dayattığı zor şartlar ve bilhassa lojistik zorluklar, tehcir sürecinin arzu edilen seviyede güvenle tamamlanmasına imkan vermemiş ve tüm çabalara rağmen bazı kayıplar yaşanmıştır. Tehcirin uygulanması sırasında güvenlik önlemlerini almaya çalışan Osmanlı yönetiminin savaş şartları nedeniyle cephelerden yeterli asker tahsis edememesi ve inzibat kuvveti olarak jandarma birliklerinin de uzun göç hattı boyunca yetersiz kalışı gibi etmenlerin istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasında belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca zikredilen savaş şartları nedeniyle iaşe temininde yaşanan zorlukların da kayıplarda etkili olduğu bilinmektedir.

Kelime anlamı bir insan topluluğunu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme olan "soykırım" ifadesinin söz konusu tehcir hareketine yönelik kullanılmasının hamasi ve tarafgir bir tutumun ürünü olduğu, göç kararının gerekçeleri ve alındığı şartlar ile göç sırasında yaşanan kayıpların yukarıda izah edilen etmenlere dayandığı ve savaş öncesi ile savaş sırasında Ermeni çetelerinin bölgedeki Müslüman halka yönelik gerçekleştirdiği katliamlarda ölenlerin sayısı dikkate alınmadan tek taraflı, çarpıtılmış ve bilimsel dayanağı olmayan veriler üzerinden yürütülen bir propaganda gayesi taşıdığı tebarüz etmektedir. Ayrıca Ermenilere yönelik tehcir kararının öç almak ve dini-etnik kökeni nedeniyle katletmek gibi amaçlarla uygulandığı iddiasına temel teşkil edecek hiçbir örnek ve vesikaya da arşivlerimizde, yerli ve yabancı dönem müşahitlerinin notlarında ve objektif akademik çalışmalarda rastlanmaması "soykırım" iddiasının ne kadar mesnetsiz olduğunu gözler önüne sermektedir.

Ermeni "soykırımı" ifadesi kullanılarak bir soykırım yapıldığı iddiasını kamuoyuna taşımak ve bu yönde algı oluşmasına fırsat vermek, asırlarca barış ve huzur içinde yaşamış olan Türk ve Ermeni halklarının ortak geçmişinin çarpıtılarak tarihten husumet çıkarılmasına hizmet edebilecektir. 1915 Olaylarına ilişkin olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tutumu ve duruşu, arşivler ile bilimsel araştırmalar doğrultusunda gerçeğin araştırılması ve ortaya çıkarılması temelinde sabittir. Bu konuda ilgili taraflara sürekli olarak çağrıda bulunulmaktadır. Bu hususta "soykırım" gibi her türlü değerden yoksun sarih bir ifadenin kullanımı, toplumda asırlardır anlam ve karşılık bulmuş değerlere zarar verme potansiyeli taşımaktadır.

Hassas bir zeminde tartışılması gereken konuların belgesiz, kanıtsız ve tek tarafı itham eder düzeyde titizlikten yoksun bir dil ile ifade edilmesi gazetecilik etiği ile de örtüşmemektedir. Gazetecilik etiği açısından bakıldığında, sorumlu habercilik kapsamlı araştırmayı ve tarihsel olaylara ilişkin dengeli bir bakış açısı sunmayı gerektirir. Özellikle soykırım gibi hassas konuları tartışırken, somut deliller olmaksızın kapsamlı iddialarda bulunma konusunda dikkatli olunmalıdır. Gazetecilerin objektifliğini koruması ve izleyicilerinin daha tutarlı bir anlayışa vakıf olmasını sağlamak için çeşitli bakış açılarına yer vermesi çok önemlidir. Tarihi olayları aktarırken gazeteciler, sözlerinin ilgili bireyler ile daha geniş kamuoyu algısı üzerindeki potansiyel etkisinin de farkında olmalıdırlar. Tarihsel bağlama duyarlılık, empati ve bu tür olaylardan etkilenenlerin anısına saygı, etik gazeteciliğin önemli yönleridir. Sorumlu habercilik, toplumun doğru ve tarafsız bilgi almasını sağlamak için mühimdir. Bu nedenle, gazeteciler ve program sunucuları bu sorumlulukları yerine getirirken özenli, etik değerlere bağlı ve toplumsal etkileri gözeterek hareket etmelidirler. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisince kabul edilen Basın Meslek İlkeleri'nde de belirtildiği gibi kişiler, kurumlar ya da olaylar üzerine yapılan yorumlar gerçekleri, verileri çarpıtmamalı ve gizlememelidir. Duruma ifade özgürlüğü açısından bakıldığında gazetecilerin ifade özgürlüğü sınırının daha geniş tutulacağı vakidir, fakat ulusal ve uluslararası mevzuatta temel bir hak ve özgürlük olarak güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünün de belli kısıtlamalara tabi olabileceği unutulmamalıdır.

Ayrıca, Soykırım iddiasının uluslararası kamuoyunda Ermeni lobileri tarafından Türkiye'nin iç ve dış siyasette hareket alanını daraltacak bir silah olarak kullanılmaya çalışıldığı ve bundan bazı politik faydalar umulduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bilhassa Türkiye'de yaşayan farklı etnik gruplara da teşmil edilerek tarihsel bağlamda azınlıklarla sorunlu bir devlet imajı oluşturulmakta ve böylece devletin bütünlüğüne halel getirecek hak iddiaları meşrulaştırılmaktadır. Tüm bu veriler bir arada değerlendirildiğinde 1915 Olayları için "soykırım" ve "katliam" ifadelerinin kullanılmasının popülist tutumun bir ürünü olduğu, tarihsel hakikatlere dayanmadığı ve politik amaçlara hizmet ettiği açıkça anlaşılmaktadır.

Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde ihlale konu yayında sarf edilen “...Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109. yıldönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da anma yasaklandı biliyorsunuz.”, "Ermeni soykırımı anması" şeklindeki ifadelerin, Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan Ermeni tehcirinin belli kesimler ve daha ziyade uluslararası kamuoyu tarafından haksız ve mesnetsiz bir ithamla "soykırım" olarak adlandırılmasının tarihsel gerçekliklerle bağdaşmadığı, muhatabı tarihçiler olan 1915 Olaylarının politik çıkarlar için kullanılması ve toplumsal çatışmaya yol açabilecek bir mahiyet arz etmesi, toplumun sinir uçlarına dokunması muhtemel olan ilgili hadisenin hassasiyeti dikkate alındığında, asırlardır Anadolu topraklarında bir arada yaşayan farklı etnik temelli toplulukların birliktelik hukukuna zarar verecek mahiyeti taşıdığı, toplumun huzurunu bozabilecek düzeyde kışkırtıcı ve asılsız bir iddia olduğu, diğer tüm olaylar gibi tarihsel olayların da eleştirilip tartışılabileceği, fakat gazetecilerin somut kanıtlara dayanmaksızın toplumun birlik ve beraberliğini bozacak, toplumu kutuplaştıracak, toplumun itibarını zedeleyebilecek nitelikte iddialarda bulunmasının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, ayrıca, Cengiz Aktar tarafından söz konusu "soykırım" nitelemesinin yayın sırasında açıkça dile getirilmesi ve bir düzeltme girişiminde bulunulmamasının kamusal sorumluluk ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı gibi toplumu kin ve düşmanlığa tahrik eden ve toplumda nefret duyguları oluşturabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.

Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlal edildiği sabit görülmüştür."

Sözkonusu karar Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile alınmıştı.