PARRHESİAPAR

PARRHESİAPAR

Bir sanat olarak hayatta kalmak

Ermeniler 1915’ten çok önce, maruz kaldıkları aşırı vergilendirme ve vilayetlerde sürmekte olan diğer baskıcı politikalar nedeniyle, ABD’ye göç etmeye başlamışlardı. Bu göç merkezlerinden en iyi bilineni, William Saroyan’ın da memleketi olan Fresno. Bir diğeri ise, kuşkusuz, Philadelphia. Bugün de Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bir eyalet olan Philadelphia’daki Ermeni ailelerin, Osmanlı vilayetlerinde yaşayan akrabalarıyla çok sayıda mektuplaşmaları, fotoğrafları, yani Ermenilerin 20. yüzyıl başındaki günlük hayat koşullarını belgeleyen aile arşivleri bulunuyor. Geçen yıl Stockton ve Montclair üniversitelerinde düzenlenen ‘The Armenian Genocide, One Family’s Story’ [Ermeni Soykırımı: Bir Ailenin Hikâyesi] başlıklı sergi, bunun iyi örneklerindendi.

TALİN SUCİYAN

“Her Ermeni bir belgedir” diyordu Hrant Dink. Ermenilerin, başlarına gelenleri kişisel ve aile tarihlerine bakarak, kendi deneyimleri aracılığıyla anlamaya çalıştıkları, yeni bir zamandayız. Bu zamanın niteliği, hayatta kalanların hayatta kalma mücadelelerini görmeyi, onlara saygı duymayı, onları onurlandırmayı, onlara hak ettikleri şekilde hayatlarımızda yer vermeyi gerektiriyor. Ermenilerin, kendi ailelerinin tarihini, büyükannelerinin ve büyükbabalarının felaket deneyimlerini anlamaya dönük bir tarih anlayışını benimsemeye başladıklarını söylemek yanlış olmaz. Bu yaklaşım, aile bireylerinin, felaketten kendilerine düşen payla yüzleşmesinin yollarını aramalarını ve yaratıcı üretimlerde bulunmalarını sağlıyor. Böylelikle, Ermenilerin verdikleri hayatta kalma mücadelesi birer belge olmanın ötesinde, sanatsal pratiklerde ifade bulmaya başlıyor.

Ermeniler 1915’ten çok önce, maruz kaldıkları aşırı vergilendirme ve vilayetlerde sürmekte olan diğer baskıcı politikalar nedeniyle, ABD’ye göç etmeye başlamışlardı. Bu göç merkezlerinden en iyi bilineni, William Saroyan’ın da memleketi olan Fresno. Bir diğeri ise, kuşkusuz, Philadelphia. Bugün de Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bir eyalet olan Philadelphia’daki Ermeni ailelerin, Osmanlı vilayetlerinde yaşayan akrabalarıyla çok sayıda mektuplaşmaları, fotoğrafları, yani Ermenilerin 20. yüzyıl başındaki günlük hayat koşullarını belgeleyen aile arşivleri bulunuyor. Tarihçilik alanına biyografik ve otobiyografik perspektiften hayatta kalma deneyimlerinin dahil olmasıyla genişleyen bakış açısı, felakete yaklaşmaya çalışmanın yeni yollarını da görünür kılıyor. 

Geçen yıl Stockton ve Montclair üniversitelerinde düzenlenen ‘The Armenian Genocide, One Family’s Story’ [Ermeni Soykırımı: Bir Ailenin Hikâyesi] başlıklı sergi, bunun iyi örneklerindendi. Hınıslı Zakarian ve Arpajian ailelerinin hayatta kalma ve yeni hayatlar kurma deneyimlerini anlatan sergide, Amerikalı Ermeni kadın ressam Mary Zakarian’ın hikâyesini de öğrenme fırsatı buluyoruz. Mary Zakarian’ın annesi Arek (d.1895) ve babası Movses (d.1881), 1915’te ailelerini kaybetmiş. Daha önce evli olan Arek bütün ailesini kaybedince önce Müslüman bir ailenin, sonra da İstanbul’da Ermeni bir ailenin yanında hizmetçilik yapmış. Ardından, pek çok diğer Ermeni genç kadın gibi sürekli sürgünlük onu ABD’ye getirmiş. Önemli bir duduk sanatçısı olan Movses Zakarian ise 1913’te ABD’ye gitmiş ve Hınıs’ta bıraktığı ailesini bir daha hiç görememiş. Arek’in ve Movses’in deneyimleri sadece kendi aileleriyle sınırlı değil. Bugün ABD’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan her Ermeni ailenin benzer, hatta aynı türden bir tarihi var. Bu ortaklaşma, aile tarihlerinin tekil ya da bireysel değil kolektif bir tarihin yansıması olduğunu da hatırlatması bakımından önemli.

Mary  Zakarian

Arek ve Movses Zakaryan’ın yeni ülkedeki ailelerinin dört çocuğundan biri olan Mary Zakarian, ressamlık kariyerinin tamamını felaketin, kendi ailesi üzerindeki yansımalarını tuvale dökerek geçirir. 1974’te sergilenen ‘My Mother’s Endless Lament’ [Annemin Bitmeyen Yası] en önemli eserlerinden biridir. 1971’de Zakarian Sanat Okulu’nu kurar ve burada yüzlerce sanatçı yetişmesini sağlar.


Zakarian ailesinin tarihini anlatan serginin hazırlanmasında, aile fotoğraflarının ve mektuplarının bir araya getirilmesinde torunlar Susan Arpajian Jolley ve Alan Arpajian aktif olarak çalışmış. Arpajianlar aynı zamanda, ‘Out of My Great Sorrows: The Armenian Genocide and Artist Mary Zakarian’ [Büyük Acılarımın İçinden: Ermeni Soykırımı ve Ressam Mary Zakarian] başlıklı kitabın (2107, Routledge Yay.) yazarları. 

My Mothers Endless Lament

Ermeni Soykırımı’ndan kurtulanların hayatları daha fazla görünür oldukça, her Ermeni’nin bir belge olmasının çok daha ötesinde, her hayatta kalma hikâyesinin bir sanat eseri olduğunu da anlıyoruz. Aile mektuplarının daha çok okunduğu, kişisel hayatta kalma hikâyelerinin daha fazla onurlandırıldığı ve yeni kuşaklara daha kolay aktarılabildiği bir tarih, hangi gerçekliğin parçası olduğumuzu da anlamamıza yardım ediyor.