Sivas Hafik’teki “Satılık Kilise” haberinden yola çıkan yazar Hovsep Hayreni, yazı dizisinin geçen hafta yayımladığımız ikinci bölümünde Sivas ve Hafik Ermenilerinin uzak tarihine odaklanmıştı. Bu hafta yayınladığımız son bölümle artık 1915’e yaklaşıyor.
Govdun, Hağt, Xandzar, Xorsana ve başka köylerin halkı daha 1890'lı yıllarda Hınçak Parti’sinden devrimcilerin etki alanındaydılar. 1895'te Abdülhamit'in pogrom ve katliamlarında büyük kayıplar vermiştiler. Alis'in (Kızılırmak) yukarı vadisinde o dönem 5 bin Ermeni can vermişti.Yine de dışardaki gurbetçilerinin yardımıyla yaralarını çabuk sardılar. 1908 Meşrutiyet ilanıyla ümitlendiler. Aydınlanmanın hızlı ivme kazandığı bölgede yeni bir nesil ortaya çıktı ve ünlü devrimci Murad'ın geri dönmesiyle ulusal demokratik mücadele ilerledi.
Govdunlu Xrimyan ailesinden olan Murad, devrimci faaliyetiyle yalnız kendi bölgesi olan Sivas'ta değil, bütün Ermeni bölgelerinde ve ayrıca devlet nazarında ünlüydü. Çünkü uzun bir dönem bölge dışında, neredeyse tarihsel Ermenistan'ın bütün yörelerinde fedai önderi olarak aktivite göstermişti.
Burada onun hayatını özetle bile anlatmak uzun olur. Yalnız dönüm noktalarına değinmek gerekirse şunlar söylenebilir: 1872'de doğan Murad 20 yaşındayken İstanbul'a gidip ailesine katkı için hamallık yaparken Ermeni sorunu etrafında yaşanan gelişmelerle, kırsal bölgelerden gelen pogrom ve kırım haberleriyle, İstanbul'daki gösteriler ve ulusal yayınlarla politikleşir. Bir Ermeni muhbirin “etkisizleştirip” Yunanistan'a kaçar, oradan da Mısır'a geçer ve önceleri Hınçaklı iken bir süre sonra Taşnak Partisi’ne bağlanıp devrimci fedai hareketine katılmak üzere Kafkasya'ya gider.
Murad’ın hayatı ve faaliyetleri
1902'de Şant fedai grubunun en gözde üyesi olur, 1903'de Sasun'a geçer ve çatışmalarda gösterdiği başarılarla Antranik'in sağ kolu haline gelir. Bir süre sonra tekrar Kafkasya'ya geçer, Şuşi'den Gandzak'a, Zangezur'dan Nahçıvan'a ayak basmadığı yer kalmaz. Viyana'daki genel toplantıya katıldıktan sonra tekrar Kafkas'a, oradan Van, Muş, Bitlis ve tekrar Sasun'a kadar görevlerde bulunur. 1908 Meşrutiyet yönetimi eski fedailere ve mahkumlara af getirince artık yasal pozisyona geçerek memleketi Sivas'a döner. Köyünde büyük bir coşkuyla karşılanır. Bütün çevrenin ondan sonraki toplumsal-politik yaşamında merkezi bir rol oynar. Bir ayağı Sivas'ta, bir ayağı İstanbul'da gelişmeleri izleyip Ermeni sorununun çözümü için etkinlikte bulunur.
1908'in yarattığı sahte umutlardan sonra süreç çok hızlı şekilde tehlikeli bir yeni gerilime evrilmiştir. Daha önce 1895-96 kırımlarını yaşayan bölgelerin halkı, Ermeni aydınları ve politik partileri yine de yaklaşan fırtınayı sezmekten uzaktır. Murad'ın bağlı olduğu Taşnak Partisi İttihatçıların sinsi planlarına safça aldanarak heba ettiği yıllardan sonra yavaş yavaş ayılmaya başlamış ve 1913'te ittifakı sonlandırmış olsa da, dünya savaşı arifesinde öngörüden yoksun ve özsavunma yönünden yine hazırlıksız kalır.
Dünya savaşı ve buharlaşan reform planları
Murad şahsen önceki yıllardan beri ciddi özsavunma hazırlığından yanadır, fakat o da kendi bölgesinde bunu örgütleme gücünü ve imkanlarını bulamaz. Patlak veren dünya savaşı o yıl hükümetin kabul etmek zorunda kaldığı Ermeni reform planını yok etmek için İttihatçı şeflere büyük bir fırsat sunar. Reformu dayatan devletlerin karşı kampında savaşa dalarak daha önce Batı’da yitirdiği topraklara karşılık Doğu’da yayılmayı hayal eden İttihatçılar, başarısızlık halinde Küçük Asya'yı homojen bir nüfusla son kale olarak berkitmek için de Ermenilerden başlayarak Hristiyan toplulukları tasfiye etmeye karar verirler. Bu niyet aslında Abdülhamit'ten beri vardır, fakat somut bir eylem planına dönüşmesi Sarıkamış yenilgisiyle olmuştur denebilir.
İlk cinayetler ve tutuklamalar
İTC'nin merkeziyle sıkı ilişki içinde olan Sivas valisi Muammer, Doğu vilayetlerindeki başka bazı valiler gibi bir an önce harekete geçme sabırsızlığı gösterir. Bunun sonucu olarak kendi bölgesinde kotardığı bazı operasyonlar soykırımın erken işaretleridir. Bunlardan ilki, Der Sahak Odabaşyan isimli rahibin İstanbul Patrikhanesi tarafından murahhas olarak atandığı Erzincan'a giderken yeni takvimle 1 Ocak 1915 günü Suşehri kırsalında öldürülmesi olur. Emri veren Muammer onun devrimci olduğu ve direniş örgütleyeceği kanaatine sahiptir. İkincisi, Doğu vilayetlerine sevkedilen çete alaylarından birinin 8 Şubat 1915 günü yine Suşehri'ne bağlı Purk köyünde sergilediği zulümdür. Başka vilayetlerde benzerleri ancak Nisan-Mayıs aylarında görülen toplu tutuklamalara Muammer kendi alanında daha erken girişir ve 15 Mart'ta Merzifon ile Amasya'dan 17 Ermeni aydın ve politik öncüyü zincirli olarak Sivas'a getirtir. Sivas şehrinden canlı gözlemleri ile Muammer'in bu gibi işgüzarlıklarını sayan Garabed Kapigyan, onun aynı şekilde Murad'ı yakalatmak için de Govdun'a erken operasyon çektiğini anlatır. Muammer merkeze çektiği telgraflarda kendi vilayetinin Ermenilerini tam bir isyan hazırlığı içinde resmeder ve yapılacak her şeyin mübah olduğu fikrini işler.
Murad gelişmelerin istikametini doğru olarak görmesine rağmen tutuklamaların öncesinde başlarına gelecek olanı okuyamayan bölgedeki Taşnak yöneticileri itidal tavsiye ederler. Vali Muammer'in kendisini ele geçirmek için köye gönderdiği zaptiyeleri oyalayıp atına atladığı gibi gözden kaybolan Murad, Zımaralı Yeğo isimli fedai arkadaşıyla beraber daha sonra Hreşdagabed Manastırı'na gelir ve çevre köylerden güvendiği öncü kişileri toplantıya çağırır.
Liderlerde kararsızlık
Murad'ın bütün kazadaki Ermeni köylerinde özsavunma örgütleme önerisine karşılık, Yeğo bunun düşmana koz vermek ve halkın kırılmasına yol açmak olacağını söyleyerek itiraz eder. Tutuklanması muhtemel olan kişilerle bölgeden uzaklaşmayı savunur. Murad da önceki fikrinde ısrarlı davranmaz ve böylece bazıları bölgeden uzaklaşırken bazı gençler de askere alınmamak için dağa çıkarlar. O sıralar henüz ‘tehcir ilanı’ yapılmış değildir. Çok geçmeden sıra tehcire gelince direniş vaziyeti almamış olmanın halkı korumaya hizmet etmediğini anlarlar, fakat artık iş işten geçmiştir. Belirtmek gerekir ki, bu büyük yanlışa pek çok yerde düşülmesi, öncülerin saflık ve çekingenliği yanında, imha planını işletenlerin çok sinsi davranmalarıyla mümkün olmuş bir durumdur. Başka bir deyişle Ermeni halkı Vali Muammer'in paranoyasını doğrulayan bir isyan hazırlığında olmadığı gibi, kendini savunma refleksini göstermekten de aciz kalmış, buna karşılık onun köklerini kazımaya yeminli olan İttihatçı şefler sakin bir halkı koyun sürüsü gibi topluca mezbahaya sevk etmekte tereddüt etmemişlerdir.
Hafik kazasında durum
Her bölgede olduğu gibi burada da tehcir ilanına sıra gelinceye kadar yaygın tutuklamalar ve infazlar yapılır. Yerel hafıza kitapları ve tanıklık arşivlerinden Raymond Kevorkian'ın sunduğu özlü tabloya bir göz atmak, bu köylerin halkına ne yapıldığını anlamaya yeter. Hafik kazası ve köylerinde ilk tutuklamalar Nisan ayı başlarında olmuştur. Bu operasyonları yürüten çete reisleri Kütükoğlu Hüseyin ve Zaralı Mahir'dir. Bazı tutukluları hemen öldürürler. Bazılarını da Sivas'a götürür, Şifahiye ve Gök Medreselerine kapatırlar. Haziran ayında tutuklamalar çok büyük sayılara ulaşır. Sivas merkezi ve başka kazalarıyla eş zamanlı olarak Hafik kazası, Govdun, Hağt, Gavra, Xorsana ve başka köylerinin halkı da önde gelen erkeklerinden mahrum edilir. Partili, partisiz toplum öncüleri, mahalli yöneticiler, öğretmenler, papazlar başta olmak üzere yöreden tutuklanan 2.000 kişi Koçhisar ve Sivas’ta hapsedilir. Silah teslim etmeleri için işkence görürler. Geceleri 50-100 kişilik gruplar halinde götürülen tutuklular Seyfe Geçidi'nde ve Boğaz Köprü yakınlarında katledilirler.
Hafik kazasının tehciri Murad'ın köyü olduğu için Govdun'dan başlatılır ve ilki 30 Mayıs'ta olmak üzere bir kaç gün arayla üç kafile yola çıkarılır. Hangi kafilede hangi ailelerin olduğu isimleriyle yazılıdır. İlkinde 120 aile vardır. Bunu yörenin diğer köyleri takip eder. Hağt köyünün ilk kafilesi 20 Haziran'da hareket eder. Kimi kağnıyla, kimi eşekle, çoğunluk yaya olarak... Temmuz ortalarına kadar yukarı Alis vadisi bütünüyle boşaltılır. Boşalan Ermeni köyleri çabucak Türk köylerinden gelen grupların akınına uğrar.
İmha noktaları
Sürgün güzergahlarında belli imha noktaları vardır. Her kafileden çok sayıda delikanlı Hasançelebi'de gruptan ayırılıp öldürülür. Daha sonra ulaşılan Hekimhan'da yaşlı erkekler aynı akıbete uğratılır. Devamında çeşitli istikametlerden getirilen sürgünlerin toplandığı Kırkgöz ve Fırıncılar kampları, imha merkezleridir. Naldöken dağlarını aşınca Kanlıdere geçidi baltalı nacaklı çetelerin ürpertici katliamlarına sahne olur. Adıyaman, Urfa üzeri devam eden yaya yürüyüş, susuzluk ve açlıktan dayanma gücü bitenlerin düştüğü, sağ kalanların insanlıktan çıktığı tam bir “Golgota”dır. Govdun'un bin kişiye yakın olan ilk kafilesinden Urfa'ya gelene kadar 40 kişi kalır. Azalan kafileler Suruc yolunda birleştirilir, devamında yine azaltılmak üzere... Bazıları Suruc'da tutulur, bazıları Birecik, Bab ve Hama'ya doğru yürütülür. Üç kafileden Hama ve Homs kamplarına ulaşan toplam Govdunlu sayısı 77 kişidir. Hağt köyünden Suriye kamplarına ulaşanlar ise 126 olarak tespit edilmiştir. Hağt'ın kitabında soyisimleriyle anılan 55 sülale ve 319 hanenin toplam nüfusu 2.600 hesap edilmiş. Buna göre sağ kurtulanlar nüfusun %5'i kadardır. Bunlar soykırım öncesi aynı köyden Amerika'ya giden 255 gurbetçiye eklenir ya da onların yardımıyla Fransa ve başka ülkelere dağılırlar.
İşte, kabaca Govdun ve Hağt köylerinin soykırım bilançosu... İşte, Türkiye'nin Ermeni coğrafyasından silinen iki köy özgülünde bu işin nasıl hayata geçirildiği... İşte, biri satılığa çıkarılan, diğeri sırasını bekleyen çifte kilisenin cemaatinin nasıl buharlaştığı...
Murad’ın yolculuğu ve ölümü
Konuyu bağlarken, Sepasdatsi Murad'ın yarım kalan hikayesini de tamamlamak istiyorum.
Tehcir öncesi tutuklama günlerinde kaçmayı başaran Murad, kendisine eşlik eden 10 kadar arkadaşıyla birlikte kuzeye yönelip Tecer Dağı ve Kocadağ üzerinden Rize'ye geçer ve bir tekneyi işgal edip hepsi beraber 1915 Kasım'ında Batum'a ulaşırlar. Oradan Ermeni gönüllülerine katılıp Bitlis'e geçerler. Murad eski fedai arkadaşlarıyla yeniden biraraya gelir ve çeşitli çatışmalarda yer alır. Gönüllü birlikleri dağıtıldıktan sonra 1917'de Murad Erzincan'a geçer. Kırım günlerinde kaçıp Dersim'e sığınan ve sonra Rus ordusu Erzincan'ı alınca oraya geçen Ermenilerin gönüllü güçlerini yönetir. "Bir Ermeni, Bir Altın" fonunu kurar ve Dersim içlerine adam gönderip özellikle yetimleri kurtarmaya çalışır. Ekim devrimi sonrası Rus ordusunun çekildiği dönem, Erzincan'da geçici bir hükümet kurar, Dersimli Kızılbaş Zazalarla ittifak kurmayı dener, fakat değişen güç dengeleri müttefiklerini bu dönem Türk ordusuna yakınlaştırır. Erzincan Mütarekesi'nin şartlarına rağmen Türk taarruzu beklenir olduğundan Murad savunma örgütlemeye çalışır. Ancak Erzurum ve ötesinden beklediği takviye kuvvetler bir türlü gelmez. 1918 Şubat ayında Türk ordusu Dersimli bazı milis güçlerinin yardımını da alarak saldırıya hazırlanınca Murad Erzincan'daki 6 bin sivil Ermeninin ricatını düzenler. Tipi, boran ve dondurucu soğukta dağ yollarından, tehlikeli vadilerden, yer yer pusuya düşerek, çatışarak, kurbanlar vererek Tercan'a ve Erzurum'a ulaşırlar. Orada da tutunamayıp Kars'a ve Yerevan'a kadar çekilmek zorunda kalırlar. 1918'de Murad, durumun karışık olduğu ve Ermeni halkının yardıma çağırdığı Bakü'ye gider. Orada bir çatışmada alnından vurularak silah elde toprağa düşer. Çatışmadan galip çıkan arkadaşları onun cesedini bulur ve görkemli bir törenle defnederler.
Sivas'ın Govdun köyünde başlayıp Bakü'de sona eren Murad'ın fırtınalı hayatı, Osmanlı bünyesinde Ermeni sorununa adil bir çözüm bulma mücadelesinden soykırım mağdurlarını kurtarmaya ve Kafkas Ermenilerinin haklarını savunmaya kadar uzanan acılı bir süreç boyunca tarihsel Ermenistan'ın her yöresinde pervane gibi dönen bir sembol olmuştur. Bugün Govdun'da onun vaftiz olduğu kiliseyi satılığa çıkartanlar, vicdani temelde tarihle yüzleşmeye, o kiliseyi cemaatine iade etmeye ve Ermeni halkından özür dilemeye ne derler?
Önceki yazılar için:
-"Satılık Kiliseler": Bir muammanın izinde Govdun ve Hağt nostaljisi-Govdun ve Hağt üzerine bellek yazımından sayfalar