Sivas Hafik’teki “Satılık Kilise” haberinden yola çıkan yazar Hovsep Hayreni, yazı dizisinin bu hafta yayınladığımız ikinci bölümünde Sivas ve Hafik Ermenilerinin uzak tarihine odaklanıyor. Önümüzdeki hafta yayınlayacağımız son bölümle artık 1915’e yaklaşacağız.
Önceki hafta Agos’ta yayınlanan "Sahibinden Satılık Kilise" haberinin muammalı yönlerini ve bu satışların anlamını irdeledikten sonra, bu haberin sunduğu imkanı değerlendirip aktüel olandan tarihsele gitmeyi ve gündeme gelen iki Ermeni köyüyle ilgili somut bir hafıza aktarımı yapmayı vaadetmiştim.
Söz konusu iki köyün de içinde yer aldığı Sivas'ın Hafik (Koçhisar ya da Ermenice Boğosi) kazasının 30 kadar yerleşim biriminde 1915'den önce Osmanlı resmi kayıtlarına göre 11.376, Ermeni Patrikhanesi'ne göre 13.055, Ermenice yerel tarih kitaplarına göreyse 18-20 bin civarında Ermeni yaşıyordu. Kaza merkezi küçük bir kasaba olup, onun da üçte ikisi (3.237 kişilik nüfusunun 2.037'si) Ermeniydi. Ama burada konu edeceğim iki köy (Govdun ve Hağt) safi Ermeni olan nüfuslarıyla kaza merkezine yakın büyüklükte yerleşimlerdi.
19'ncu yüzyıl son çeyreğinde bölge Ermenilerinin ulusal uyanış odağı olan ve bu nedenle devletin özel hedefinde olan her iki köy hakkında soykırımdan yıllar sonra birer özel kitap çalışması yapılmıştır.
Sivas Ermenilerine odaklanan yayınlar
1927 yılında Paris'de yayınlanan Vahan Hampartsumyan'ın "Küğaşxarh/ Badmagan-Azkakragan Usumnasirutyun" (Köy Dünyası/ Tarihsel-Etnografik İnceleme ) isimli kitabı Sivas'a ve Hafik Kazası'na dair kısa bilgiler de vermekle birlikte Govdun köyüne odaklanmış bir çalışmadır. Soykırımdan sağ kurtulan ve sonraki onyıllarda kendi yörelerine dair bellek yazımına koyulan Ermenilerin hazırlayıp yayınladıkları kitapların en erken örneklerinden biridir.
1959 yılında Boston'da yayınlanan Dırtad Dırtadyan'ın “Hağtı yev Hağtetsinerı" (Hağt ve Hağtlılar) isimli kitabı da kendi çevresiyle birlikte Hağt (Tuzasar, Tuzhisar) köyünü konu etmektedir. Her iki kitap bu köylerden 1915 öncesi Amerika'ya gitmiş olan gurbetçilerin kurdukları dayanışma dernekleri tarafından yayınlanmıştır.
Bunlardan başka, Sivas geneline adanmış olan Ermenice kitaplarda bölgenin kazalarına ve önemli köylerine dair bilgiler vardır, ki Govdun ile Hağt'ın geçmişine onlar da tanıklık ediyor. Onlardan biri soykırım öncesi, 1911'de Venedik'te yayınlanmış olan Rahip Andreas Ağeksandryan'ın "Badmutyun Sepasdiyo" (Sivas Tarihi) isimli incelemesidir.
Daha sonra yok oluşa tanıklık eden kitapların en önemlilerinden biri, Sivas'tan Rakka'ya soykırımın pek çok veçhesini bizzat yaşamış Sivaslı öğretmen Garabed Kapigyan tarafından hemen mütareke yıllarında kaleme alınmaya başlanan ve 1924'te Boston'da yayınlanan "Yeğernabadum Pokun Hayots yev Norin Medzi Mayrakağaki Sepasdiyo" (Kırımname Küçük Ermenistan'a ve Onun Büyük Başkenti Sivas'a dair) isimli eserdir.
Bir başka kapsamlı çalışma Arakel Patrik tarafından "Badmakirk Huşamadyan Sepasdiyo yev Kavari Hayutyan" (Sivas ve Kazaları Ermeniliğinin Tarih ve Hafıza Kitabı) adıyla 1974 ile 1983 yıllarında iki cilt olarak Beyrut ve New Jersey'de yayınlanmıştır.
Sivas'ı bugünkü il sınırlarıyla dikkate alırsak onun özel olarak Gürün ve Divriği kazalarına; eski vilayet sınırlarıyla düşünürsek Amasya, Marzıvan (Merzifon), Sim-Hacıkeğ (Gümüşhacıköy), Yevtokia (Tokat), Şebin-Karahisar, Darende gibi başka pek çok yöresine dair benzeri kitaplar yazılmıştır. Arzu edenler bütün Osmanlı vilayetlerindeki Ermeni nüfuslu yörelerin hafıza kitapları listesini de Houshamadyan isimli internet sitesinde bulabilirler.
Bu site bütün yörelerin yazılı kaynaklarından tematik derlemeler yaparak Ermenice, Türkçe ve İngilizce makaleler sunuyor ve Ermeni halkının anayurdunda yok edilen yaşamını nostaljik anlamda yeniden inşa ediyor. Sitenin son duyuruları içinde Govdun'la ilgili olarak "Huşamadyan bu köyde Ermeni yaşantısına, tarihine, mirasına sayfalarında geniş bir yer ayıracak" deniyor. Bu nedenle burada kısa ön bilgilerle yetineceğim.
Antik devirlere dayanan bir tarih
Sivas bölgesinde Ermenilerin geçmişi antik devirlere dayanır. Tarihsel süreçler en geniş şekilde Arakel Patrik'in birinci cildinde incelenmiştir. Milattan önceki ikinci binyıl oluşumları içinde Yukarı Fırat, Kelkit ve Yukarı Alis (Kızılırmak) çevresini içeren Hayasa-Azzi uygarlığı ile Tohma suyu çevresini kapsayan Tekarama bölgesi, Ermeni dilinin erken şekillendiği alanlar olarak değerlendiriliyor. MÖ birinci binyılın başlarında batıdan gelen Trako-Frig kökenli Armenler bu çevrelerde ve daha doğuda yerli Haylar ve başka kavimlerle kaynaşarak Ermeni kimliğinin şekillenmesine önemli bir katkı yapmıştır. Şüphesiz başka modern kimlikler gibi Ermeniliğin oluşumu da farklı hipotezlerle tartışılmaya devam eden bir konudur. Ama Urartu devletinin sona ermesiyle birlikte aynı dağlık alanda ortaya çıkan, Ermenice Hayk, başka dillerde Armina/Armenia diye anılan ülke bu ön şekillenmelerin sonucudur. Yukarı Fırat'ın doğusu ta Kafkasya'daki Kura nehrine kadar milattan önceki yüzyıllarda Medz Hayk (Büyük Ermenistan) olarak tanımlanırken, onun kuzey-batısına da Pokr Hayk (Küçük Ermenistan) denmiştir.
Bizans dönemi
Zamanla Pokr Hayk'ın Sivas'a yakın batı bölümü Roma imparatorluğuna entegre olur ve Bizans döneminde Armenofon nüfusun bir kısmı Helenleşir. Ama Arap istilası sürecinde bu çevrelerin savunmasını güçlendirmek isteyen Bizans devleti Ermeni komutanlar eşliğinde önemli bir Ermeni nüfusu da transfer eder. Hristiyanlık içinden muhalif bir akım olarak doğan Pavlikyan hareketi bu çevrede etkili olur, Divriği'de üslenen Pavlikyanlar Bizans saldırısıyla kırılır ve sürülür. Türk akınları sırasında Vaspurakan (Van) bölgesinin Ermeni kralı Senekerim Ardzruni önemli bir nüfusla beraber Fırat'ın batısına geçince Sivas'a kadar olan çevrede Ermenilik yoğunlaşır. Bazı kentler bu süreçte inşa edilir. Ardından Türk akınlarıyla siyasi harita değişir, bölge önce Danişment, sonra Selçuklu hakimiyetine girer. Sonra Moğol akınları büyük yıkım ve kayıplara yol açar. Celali hareketleri sürecinde yeni tahribatlar olur ve Ermenileri göçe yöneltir. Bunun yanında Osmanlı devletinin göçebe Müslüman aşiretleri yerleştirmesiyle bölgede Ermeni nüfus seyrekleşir. 19. Yüzyılda yine de önemli bir yoğunluk görülürken 1895-96 Abdülhamit kırımlarıyla Sivas vilayetinde Ermenilerin oranı %25'e kadar geriler.
Bu genel çerçeve içinde özel konumuz olan Govdun ve Hağt köylerinin geçmişi pek açık değildir. Yazılı eser verenler esasen kendi günlerine tanıklık ediyorlar. Yalnız bu köylerin eskiden o kadar büyük olmadıklarını belirtiyor ve çevrede Müslüman mezarları da olduğu için son dönem yaşayan Ermenilerin hiç değilse bir kısmının dışardan geldiklerini tahmin ediyorlar.
Govdun ve Hağt
Govdun Ermenicede inek damı gibi bir anlam taşır. Türklerin dilindeki Göydün muhtemelen bunun bozulmuş şeklidir, fakat bir de Göydin (mavi din) diye Hristiyanlığa atıfta bulunulduğu tasavvur ediliyor. Hağt Ermenicede yenme fiilinin kökü olarak, galip diye yorumlanır. Bunu Ağdk şeklinde telaffuz eden ve yöredeki tuz madeniyle ilişkilendirenler de vardır. Ama o madenin keşfi ve işletilmesi 19'ncu yüzyılda olduğu için, bu isim gibi Türkçe Tuzhisar ismi de sonradan benzetme olabilir. Türklerin kendi dilleriyle adlandırırken Düzhisar dedikleri, sonra bunun değişime uğradığı sanılıyor.
1914 yılı Patrikhane verileriyle Hağt'da 285 hanede 2.077, Govdun'da 250 hanede 1.901 Ermeni yaşıyordu. Yerel tarih yazımında her birinin hane sayıları 300'den fazla, nüfusları da 2500 ile 3500 arasında görünüyor.
Govdun köyü Alis nehrinin yukarı vadisinin orta yerinde bir dağ düzlüğü üzerine kuruludur. Köyün bir çeyrek saat ötesinden doğan gözenin suyu tuzludur ve Alis'e dökülür. O gözenin başında Surp Garabed ziyareti ve çevrede haç işlemeli taşlar bulunur. Başlıca bitkisi Momik ve tuzlu otdur.
Hağt köyü kazanın güney tarafındaki köyleri kaza merkezine bağlayan işlek yolun üzerinde bir vadi içindeydi. Hağt'ın altı mahallesi vardı, iki de keşişi. Keşişler köyün yönetim işlerine dahildiler. Her mahallenin seçilmiş iki azası, bir delegesi vardı. Seçilmişler ve keşişler bir araya gelip köyün iki reislerini seçerlerdi. Reisler köy halkına ve hükümete karşı sorumluydular. Onlar da kizir denilen yardımcılarını seçerdi.
Hayranlık uyandıran Surp Garabed
Hağt'ın kilisesi Surp Garabed, köyün tam ortasında daha önce aynı isimli ziyaretin bulunduğu yerde 19'ncu yüzyılın başında inşa edilmişti. İstanbul'da bulunan Hağtlı gurbetçilerin, özellikle 700 lira bağış yapan Artin Tarpinyan'ın desteğiyle Ermeni ve Rum ustalar tarafından yedi yılda inşa edilen kilise, kesme taşları ve mimarisiyle hayranlık uyandırıyor ve Sivas şehrindeki ana kiliseden sonra bölgenin en büyük kilisesi sayılıyordu.
Şimdi satışa çıkarılması nedeniyle bu yazıya vesile olan Govdun'daki Surp Asdvadzadzin Kilisesi hakkında yazılı bilgi ve tasvirler yok gibi. O daha küçük olsa da stil olarak Hağt'dakiyle benzerliği aynı dönem inşa edildiğini düşündürüyor. 1909'da Govdun'un değirmeni yapılırken haç işlemeli eski taşlar keşfedilmiş ve kilisenin içine yerleştirilmiştir.
Govdun'un ve genel olarak Hafik'in bütün Ermeni köylerinin evleri uygarlık bakımından belli bir düzeye sahipti. Mimarı köylünün kendisiydi. Birbirine bitişik iç bölümleri Marak (samanlık, tahıl ambarı), Parax (hayvan ağılı, mandıra) ve Dun (ev) diye anılırdı. Ağıl ile ev arasındaki sekide ocak olur, ateş yakılır ve uzun kış geceleri orda toplanılırdı. Çoğu evlerde Tonradun (tandır bölümü) de vardı. Köyün sokakları düzensiz ve çamurlu, evlerin damları daha temizdi. Toprak damlar loğ taşıyla düzlenirdi. Damları birbiriyle ilişkilendiren Seleğen isimli bir köprücük olur, bu ayrıca yüklü arabadan pencere içlerine tahıl, saman ve saire doldurmaya hizmet ederdi.
Her iki köy ve genel olarak Hafik kazasındaki Ermeni köylerinin temel uğraşısı tarımdı ancak, çeşitli zanaat işleri ve kısmen hayvancılık da yapılırdı. Fakat mera yerlerinin azlığı nedeniyle büyük sürüler besleyemezlerdi. Ermeni köylüsü yalnız tarla işlerinde değil, bağ-bahçe ziraatı ve arıcılıkta da hünerliydi. Aktarılanlara göre çevre Türk köyleri onları kıskançlıkla izlerdi. Govdun halkının toplu geliri yıllık ortalama 1400-2000 liraydı. En zengin aile 50-100 lira arası kazanırdı. 30 aile müreffeh, 70 aile orta halli, 100 aile zor geçinen, 70 aile de fakir durumdaydı. Şehirdeki tefecilere borçlananlar çok olur, köy halkının yıllık ortalama borcu 800 lirayı bulurdu.
Önceleri köyün dışında bir Türk paşanın değirmeninde para ödeyerek un öğüten Hağtlılar, 1908'den sonra imece usulü bir değirmen inşa ettiler. İki yıl sonra ikincisini de yaptılar. Her iki değirmenin gelirini ise okulun masraflarına tahsis ettiler.
Hağt'ta önce ahşap bir okul vardı. 1895'de İstanbul'daki gurbetçilerinden aldıkları yardımla taş yapılı bir okul inşasına giriştiler. Fakat birinci katın yapımından sonra inşaatın devamı hükümetçe yasaklandı. Yasağın gerekçesi böyle muhkem bir binanın hükümete karşı kale gibi kullanılabileceği şeklindeydi. İkinci katın yapımı ancak 1912 yılında mümkün oldu. 1913-14 eğitim yılında binanın bir katı erkek, bir katı kız öğrencilere tahsis edilmişti. Ama heyhat, 1915 çabucak üstüne geldi, ümitleri ve hayalleri silip götürdü.
Hağt köyünün batısına düşen dağın yamacında Surp Hreşdagabed Manastırı vardı. Burası özellikle Vartavar bayramında ziyaretçi akınına uğrardı. Yalnız Hağt'tan değil, bütün çevre köylerden kalabalıklar patika yollardan toz bulutları çıkartarak tepedeki vanka tırmanırlardı. Orada dinsel ayin yanında şenlikler yapar, güreş müsabakası düzenler, ayrıca son dönem ulusal mücadele ruhunu yükselten söylevler ve şarkılarla coşarlardı.
Govdun'a komşu Xandzar adında Ermeni köyü vardı. Yukardaki yayla yerini iki köy halkı paylaşırdı. Xandzar geçmişte Taniel Çavuş isimli fedainin, 1915'te da devrimci lider Murad'ın sığınağı olmuştu. Devlet güçleri büyükten küçüğe eziyet eder, fakat Xandzar halkından sır çıkmazdı. Ama işlenen toprakların azlığı nedeniyle iki köy halkı arasında çekişme de vardı. Bu durum 1909 sonbaharında silahlı bir çatışmaya yol açmış, Sivas'tan gelen rahip Torkom ile Murad tarafları güçlükle yatıştırmıştı.
(Haftaya: 1915’a doğru Govdun ve Hağt)