Gençler barış umudu için bir arada

Fransa merkezli ‘Une Terre Culturelle’ [Bir Kültür Ülkesi] derneğinin Alman, Ermeni ve Türk ortaklarıyla işbirliği içinde yürüttüğü projenin ikinci aşaması 20-27 Nisan arasında Diyarbakır’da yapılıyor. Dört ülkeden gençleri bir araya getiren proje, Fransız-Alman Gençlik Ofisi OFAJ/DFJW ve Erasmus+ Fransız ajansının desteği sayesinde hayata geçiyor.

Dört aşamadan oluşan projenin ilk ayağı, Klubhaus Spandau’nun ev sahipliğinde, Berlin’de oldu. Şu an Diyarbakır’da devam eden projeye Rengarenk Umutlar Derneği ev sahipliği yapsa da, projenin resmî partneri Yenirenk Derneği. Proje katılımcılarının yıl içerisinde Marsilya ve Vanadzor’da bir araya geleceği planlanıyor. Projenin parçası olan dört ülkenin de ekibi ağırlamasına önem veren proje, bu ülkelerdeki önyargılı bakış açılarını kırmayı, yeni işbirliği ve dostlukları teşvik etmeyi ve komşu ülkeler arasında uzun vadeli barışçıl ilişkilerin sağlanmasını amaçlıyor.

“Aramızda önyargı olmadığını gördüm”

Ermenistan ve Türkiye’den gelen proje katılımcılarının neredeyse hepsi iki ülke arasında yapılan bir diyalog programında ilk kez bu proje sayesinde yer alıyor. İstanbul’dan Cem (21), daha önce yer aldığı projelerin iklim krizi, sürdürülebilirlik ve cinsiyet eşitliği gibi konulara odaklandığını aktardı. Bu proje sayesinde Ermeni arkadaşlar edindiğini söyleyen Cem, projeden önce Ermenilerin Türklere karşı öryargılı olabileceğinden endişelendiğini belirtti: “Bu şekilde politik konular içeren bir projeye ilk kez katılıyorum. İlk buluşmamız projenin Berlin aşamasında oldu. Açıkçası daha önce Ermeni arkadaşım hiç olmamıştı, ve bir Ermeni’yle hiç tanışmamıştım. Ermenilere karşı bir önyargım yoktu ama, onların bize karşı öryargılı olabileceğine yönelik bir önyargım vardı. Berlin’de tanıştıktan sonra aramızda öyle bir önyargının olmadığını, tamamıyla medyanın veya geçmişten bize dayatılanların göstergesi olduğunu gördüm. Aslında hepimiz birbirimize benziyoruz ve birbirimize çok saygılıydık.”

Proje kapsamında yapılan kültürel aktivitelerde dansların ve yemeklerin benzediğini gördüğünü anlatan Cem, şu sözlerle devam etti: “Dansları olsun, yemekleri olsun kendi kültürümüze benzettim. İkimizde de sucuk var, pastırma var. Yemekler hemen hemen aynı ama farklı tatlar. Benzer kelimeler duyup, şaşırıp ‘Aa, siz de mi bunu kullanıyorsunuz?’ dediğim durumlar oluyordu.”

“Ermenistan’ı çok merak ediyorum”

Cem, Ermenilerin Türklere önyargılı olabileceğini düşünmesinin sebeplerini şu şekilde aktardı: “Geçmiş ve günümüz olayları olabilir. Mesela Ermeni Soykırımı, Ermenistan ve Azerbaycan arasında Karabağ savaşından dolayı olabilir. Türkiye destek verdi Azerbaycan’a ve [Ermenilerin] biraz daha endişe ile yaklaşabildiklerini düşünüyordum. Bu konu üzerine konuşmuştuk buradaki Ermeni arkadaşlarla. Onlara Ermenistan’da Türk olduğumu söylediğimde sorun olup olmayacağını sormuştum. Onlar da Türkiye’de de benzer olduğunu düşündüğünü söyleyip şöyle cevap vermişti: ‘Biraz daha yaşlı insanlar daha milliyetçi ve bu tür konuları milliyetçi bir bakıştan görüyorlar fakat yeni nesil, gençler daha rahat ve dışarıya dönükler.’ Amcalara ve teyzelere Türk olduğumu söylediğimde de çok bir şey olmayacağını, belki bakışlarının biraz değişeceğini söylemişlerdi. Ermenistan’ı çok merak ediyorum.”

“Umarım bu tür projeler artar”

Projenin Ermenistan’daki ortağı, Vanadzor şehrinde 2009 yılından faaliyet gösteren ‘Barış Diyaloğu’ isimli sivil toplum kuruluşu. Burada proje koordinatörü olarak çalışan Marianna (28), öncesinde Ermenistan-Azerbaycan arasında diyalog projelerinde yer aldığını söyledi. Bu projede belirgin bir çatışma yaşanmadığını, yaş olarak biraz daha büyük grupla bellek ve çatışmanın etkilerinin daha belirgin olacağını düşündüğünü paylaştı: “Bence bu, yeni neslin bunların üstesinden daha kolay gelebildiğini gösteriyor. Burada Ermenistan ve Türkiye katılımcılarında tereddüt gözlemlemedim. Bu çok olumlu bir gösterge. Diyarbakır’da Kürt katılımcılar Ermenistan’dan gelenlere kucak açtı ve birden bir yakınlık kuruldu. Diyarbakır’dan projeye katılanlar Berlin’deki ilk aşamaya katılamamıştı, ona rağmen onlarla da hemen yakınlık kuruldu.”

Buna benzer diyalog projelerinin önemini vurgulayan Marianna, “Umarım bu tür projelerin sayısı artar. Dışarıdan bir göz için anlaşılması zor, alışık olunmayan deneyimler oluyor çünkü. Katılımcılarımızdan bazılarının çevresi, Türkiye’ye geleceklerini öğrendiklerinde dikkatli olmalarını tembihlemişler. İlginçtir, Türkiye’de Diyarbakır’a gidiyoruz yerine Batı Ermenistan’a, Tigranakert’e gidiyoruz demiş olsalardı sevinçle karşılanacaktı. Bu, anlatının nasıl algılandığıyla ilgili. Buraya gelen grubumuzun bu anlatıdan özgürleşmiş olduğunu görmek beni mutlu ediyor” diye konuştu.

“İnsanlara sarılıp bağrıma basmak istiyorum”

Ermenistan-Türkiye arasında yapılan ilk diyalog projesine katılan Mariam (29), Diyarbakır’da kendisini nasıl hissettiğini sorduğumda, “Bu soru karşısında duygulanıp ağlayabilirim çünkü kendimi çok iyi hissediyorum burada” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Hiç yabancılık çekmiyorum. Kültürlerimiz farklı ama aynı zamanda çok yakın. Türkiye’nin diğer bölgelerinde nasıl hissedeceğimi bilemiyorum ama burada yardımseverliği, dayanışmayı görüyorum ve bundan dolayı burada kendimi çok güvende hissediyorum. Sokakta insanlar Ermeni olduğumu öğrendiğinde çok olumlu karşılıyorlar, tanışmak istiyorlar. İnsanlara sarılıp onları bağrıma basmak istiyorum.”
“Özlem, hüzün hissettim”

Mariam, bu duyguların yanı sıra çelişkili duygular yaşadığını da ifade etti: “Kendimi yurtsever olarak tanımlamıyorum ama Dicle Nehri’nin kenarına gittiğimizde çok tuhaf hissetmiştim. Benim atalarım Diyarbakırlı değil ama bu bölgeden göçmüşler ve bir nevi özlem, hüzün hissettim. Aynı zamanda kendimi evde hissediyordum. Dediğim gibi, çelişkili. Buraya gelirken endişem yoktu, aileme de rahat olmaları gerektiğini söylüyordum. Ancak ilk defa geliyordum ve bu rahatlık gördüklerimden ziyade duyduklarıma dayanıyordu. Fakat buraya geldiğimde güvende olduğumu hissettim ve bu duygu kanıtlandı.”

“Ermenilerden burada çok miras kaldı”

Projeye Diyarbakır’dan katılan Rodi (20), Kürt katılımcıların Berlin aşamasına dahil olamadığı için ortama yabancı kalacaklarını düşündüklerini ancak ilk günden beri Ermenistan ekibiyle birlikte zaman geçirmeye başladıkların ve birçok ortaklığın olduğunu gördüklerini aktardı: “Sürekli dilsel ve kültürel benzerlikleri keşfediyoruz. Bizim için çok önemli olan ‘azad’ (özgür) kelimesinin ortak olduğunu duyunca grup olarak çok mutlu olmuştuk. Daha bugün dört ortak kelime daha keşfettik. Ermenilerden burada miras kalan çok şey var: Kuyumculuk, bakırcılık, buranın ünlü kadayıfı.

Marsilya’da yapılacak üçüncü aşama için çok heyecanlıydım. Burada Ermeni katılımcılarla kurduğumuz dostluktan dolayı şimdi Ermenistan’daki aşama için çok daha heyecanlıyım. Şimdiden Ekim’deki ziyarete hazırlanıyorum.”

Surp Giragos Kilisesi’ne ziyaret

24 Nisan’da proje ekibi Diyarbakır’daki Surp Giragos Kilisesi’ni ziyaret etti. Soykırımda öldürülenler için mumlar yakılıp bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından ziyaretçileri ağırlayan Surp Giragos Kilise Vakfı Başkan Yardımcısı Ohannes Gafur Ohanyan, Diyarbakır’daki Ermenilerin geçmişini ve günümüzde yaşadıklarını anlattı, soykırımından en çok etkilenen illerden olan Diyarbakır’da 109 yıl önce yaşananları aktardı ve proje katılımcılarının sorularını yanıtladı. Proje ekibinin kilise ziyareti, ‘Der Voğormya’ duasının okunmasının ardından sona erdi.




Yazar Hakkında