PARRHESİAPAR

PARRHESİAPAR

Ermeni kadınların izinde: 'Hay Gin' gösterisi

Getronagan öğrencileri her bir kadın karakteri sadece metin üzerinden değil, o karakter gibi giyinerek, konuşarak, hareket ederek ve iletişime geçerek de yaşıyor. Ekmekçioğlu’nun, gösteriye eşlik eden ‘Hay Gin’ kitapçığında yer alan ‘Zaruhi Bahri’nin İzinde’ başlıklı yazısında paylaştığı, “Büyüdüğümüz yıllarda bu kadınların hikâyeleri hakkında bilgimiz olsaydı nasıl kadınlar olurduk?” sorusu, eminim bugün de birçok Ermeni kadının içinde beliren bir sorudur.

AYLİN VARTANYAN

Geçen ay Getronagan Lisesi öğrencilerinin, ilk olarak Haziran 2023’te sahnelenen ‘Hay Gin’ adlı gösterisini izleme şansı bulduk. Yazımız biraz gecikmeli gelse de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün yaklaştığını da hatırlayarak, Türkiye’de yaşamış ve Ermeni toplumuna değerli katkıları olmuş kadınları bu vesileyle anmanın anlamlı olacağını düşünüyoruz. 

‘Hay Gin’ bir okul gösterisi olmanın ötesinde, düşünen, yazan, eğiten, üreten yüz Ermeni kadının bu toprakların toplumsal hafızasındaki yerini de görünür kılan bir canlandırma. ‘Canlandırma’ ifadesini özellikle kullanıyorum, zira bahsi geçen Ermeni kadınların çoğu uzun bir zamandır bizler için bir fotoğraf ve isimden ibaretti. Getronagan Lisesi’nin müdiresi Silva Kuyumcuyan’ın titiz bir çalışmayla kaleme aldığı ve lisenin öğrencilerinin, öğretmenlerinin ve mezunlarının müthiş çalışmalarıyla bir sahne işine dönüştürdükleri ‘Hay Gin’, tarihin boşluğunda kaybolmaya yüz tutmuş farklı meslek gruplarından bu Ermeni kadınların, hikâyeleriyle ve Ermeni kültür hayatına katkılarıyla tekrar gözlerimizin önünde canlanmasına vesile oluyor.

Silva Kuyumcuyan çalışmanın amacını “Geçmişteki örneklerle günümüz öğrencisini, Ermeni kadınını teşvik etmek, onun toplumsal yaşamdaki statüsünü sorgulamasına vesile olmak" sözleriyle açıklıyor. Çoğunuzun hatırlayacağı gibi, Ermeni kadınların Türkiye’deki feminist anlatı içerisindeki yokluğu, Getronagan Lisesi mezunları olan Melissa Bilal ve Lerna Ekmekçioğlu’nun derlediği, ‘Bir Adalet Feryadı’ adlı kitapta (Aras Yay., 2006), beş Ermeni feminist kadının hayat ve mücadele hikâyeleriyle gündeme getirilmişti. Bu kitabın yayımlanmasından 17 yıl sonra, ‘Hay Gin’ gösterisi bu anlatıya eğitmen, gazeteci, sanatçı, ruhani lider, bilim insanı ve akademisyen kadınların varlıklarını ve topluma katkılarını bizlere hatırlatıyor ve metinlerden çıkarıp sahneye taşıyor. Burada kuşaklar arası bağların önemine de değinmek gerekiyor.

FOTO: İşhan Erdinç

Gösteriye video çekimlerle katılan Melissa Bilal ve Lerna Ekmekçioğlu, Getronagan’lı olmalarının ve Silva Kuyumcuyan’ın onları Ermeni kadın düşünürler ve yazarlar konusuna yönlendirmesinin, sonraki yıllarda yaptıkları çalışmalarda oynadığı belirleyici rolden bahsettiler. Ekmekçioğlu’nun, gösteriye eşlik eden ‘Hay Gin’ kitapçığında yer alan ‘Zaruhi Bahri’nin İzinde’ başlıklı yazısında paylaştığı, “Büyüdüğümüz yıllarda bu kadınların hikâyeleri hakkında bilgimiz olsaydı nasıl kadınlar olurduk?” sorusu, eminim bugün de birçok Ermeni kadının içinde beliren bir sorudur. Bir okul müdürü olarak Kuyumcuyan’ın bu gösteriyi ve kitapçığı hazırlama inisiyatifi, bu soruya verilmiş bir cevap âdeta. Hayganuş Mark’ın önderliğinde 1919–1933 yılları arasında faal olan –ve gösteriye ismini veren– ‘Hay Gin’ dergisi ile, 2001’de İstanbul’da kurulan ve 2008 yılına kadar faal olan ‘Hay Gin’ platformunu da bu vesileyle anmak isteriz. Melissa Bilal ve Kayuş Çalıkman Gavrilof, ‘Hay Gin’ kitapçığındaki yazılarında platformun kuruluş aşamalarını, Türkiyeli kadınların feminizmine denk gelen kuramları nasıl merakla ve sebatla incelediklerini ve hayata geçirdiklerini anlatıyorlar. 

Kadınlardan oluşan bir kolektif olarak, düşünsel alanda üretimin değeri kadar, bedenlenme üzerinden öğrenmenin ve bilgiyi hayata geçirmenin önemini de elimizden geldiğince vurgulamak istiyoruz. Bedenlenmiş bilinci içeren öğrenme modelinde, zihinsel olmayan faktörlere odaklanan ve bedenin ve duyguların önemine işaret eden bir pedagojik yaklaşım öne çıkıyor. Duyuları ve motor becerileri de içeren bu modelde bilgiyi bilişsel alana ek olarak bedensel bir yaklaşımla da üretme ve içselleştirme önerisi var.

Getronagan öğrencileri her bir kadın karakteri sadece metin üzerinden değil, o karakter gibi giyinerek, konuşarak, hareket ederek ve iletişime geçerek de yaşıyor. Bu bağlamda, ‘Hay Gin’ gösterisi bir pedagojik model olarak da bizlere ilham veriyor. Gösterinin koreografisini ve danslarını hazırlayan Banu Açıkdeniz’in ve sahne yönetmenleri Serda Arslan ve Boğos Çalgıcıoğlu'nun emekleri de bu anlamda çok değerli. Gösteri boyunca sahnenin arka kısmına yansıtılan bilgilendirici sunumları hazırlayan Diana Bulduk ve Sarin Akbaş’ın seçkileri, izleyicinin, altı bölümden oluşan gösterinin parçaları arasında bağ kurmasına ve tarihsel perspektifi anlamasına yardımcı oluyor. 

Bizim açımızdan gösterisinin en etkileyici yönlerinden biri lise öğrencisi genç kadınların, geçmişteki Ermeni kadın hikâyelerini aktarırken taşıdıkları heyecan ve canlılıktı. Çoğu hayatta olmayan bu kadınların, genç öğrencilerin tutkulu performansıyla gözlerimizin önünde hayat bulması, unutulmaya yüz tutmuş ve her biri birer ders niteliğinde yaşamların sessiz köşelerinden çıkıp her yaş grubundan seyirciyle buluşması, unutulmaz bir deneyimdi. Bu sessizleştirilmiş ve yok sayılmış tarih anlatısını bugüne taşıma olunda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizle.