Ordulu Ermenilerden Varlık Vergisi anlatıları

Varlık Vergisi kanununun resmî gerekçesi, hükümet tarafından ‘olağanüstü savaş koşullarının yarattığı yüksek kârlılığı vergilemek’ herhangi bir dinî veya etnik grubu hedef almamak olarak dile getirilse de basına kapalı olarak yapılan CHP grup toplantısında başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun vurguladığı gerekçeler farklıdır: “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz.”

Ordu’ya 1915 sonrası geri dönebilenler yaşadıkları kayıpların yasını tutacak durumda değillerdi. Bu öyle bir süreç ki Ordu’dan, hatta Türkiye’den gitmelerine sebep olacak kırılmalar daha yaşanmamıştı. İlk olarak, 1939’da yıkılan Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi ve ardından, 1942 Varlık Vergisi... Ordu’da Varlık Vergisi sürecinin yazılı tarihini bir kenara bırakalım, çünkü yok, sözlü tarih olarak dahi anlatılıp aktarılamadı. Buna sebep olan, komşusunun evini, dükkânını bürokrasi eliyle alıp düzenlerini devam ettiren Ordu’nun hâli vakti yerinde aileleri ve korkup susmayı tercih eden, ‘bana dokunmayan bin yaşasın’ zihniyetindeki insanlardır.

Ordu'daki karma Ermeni okuluVarlık Vergisi kanununun resmî gerekçesi, hükümet tarafından ‘olağanüstü savaş koşullarının yarattığı yüksek kârlılığı vergilemek’ herhangi bir dinî veya etnik grubu hedef almamak olarak dile getirilse de basına kapalı olarak yapılan CHP grup toplantısında başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun vurguladığı gerekçeler farklıdır: “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz.”

Tek Parti Dönemi’nin Kemalist milliyetçi anlayışı bugün boyut değiştirmiş olsa da millî konularda kendini gösterir, pozisyonunu korur. Bugüne kadar konuştuğum Ordulu Ermeniler, İsmet Paşa’dan pek hoşlanmazlar. Ordu’da yaşayan Ermenilerin 1950 seçimlerindeki Menderesçi duruşunu iyi analiz etmek gerekiyor. Madem tarihe not düşüyoruz, yıkılan Ermeni kilisesi karşısında bulunan Ermeni Okulu’nun isminin günümüzde İsmet Paşa olduğunu, mahallenin de okula uygun bir isimle taçlandırılıp Zaferi Milli Mahallesi’ne dönüştüğünü belirtelim.

Ordu’da Varlık Vergisi dönemini yaşayanlardan Doktor Dikran Toraman’ın anlattıklarını okuyalım:

“Varlık Vergisi döneminde Doktor Sefer Altan’ın abisi İsmail Altan tahsilat sorumlusuydu. Aynı zamanda Ordu Belediyesi’nde vezne müdürüydü. İsmail Altan babamın samimi dostu idi, her öğlen yemeğinden sonra dükkâna gelir, kahvesini bizde içerdi. 1942’de Varlık Vergisi çıktığında savaş zamanı dükkânda mal yok, mülk yok, çalışan yok; bir gün geldi, kahvesini içerken tezgâhın arkalarına bakmaya başladı. Babam dedi ki ‘Bey, ne arıyorsun?’. ‘Hamam tası arıyorum’ dedi, kalktı gitti. 15 gün sonra babama 15 bin lira varlık vergisi vurdular. O sırada dükkânda olan manifaturacı Hacı Karekin Efendi’ye de haber geldi, ona 50 bin lira varlık vergisi vurmuşlar. Babam 15 gün içinde ödeyemediği için babama 500 lira, Karekin Efendi’ye ise 5 bin lira ceza geldi. Ordu’da Tahıl Pazarı’nda Nezirlerin karşısında üç tane dükkân var köşeye kadar, o dükkânları babam yok parasına Sarı Hafız diye birisine sattı. Ordu Belediye Reisi İbrahim Türkmen vardı, Kazım Türkmen’in amcası, o yardım etti, Osman Ağa yardım etti, Aşkale’ye gitmekten kurtuldu babam. İsmail Altan biz parayı ödedikten sonra gelip kahvesini içerken babama bugün gibi aklımda aynen şöyle dedi: ‘Ulan gavur, bizi atlattın, seni biz Aşkale’ye süremedik.’ Yüzüne karşı… O lafı babam ölene kadar unutmadı.

Hacı Karekin Bey’in Manifaturacı dükkânı, içindeki malları ve evi satıldı. Aşkale’ye gitmekten kurtuldu. Evi halen ayakta. O ev için özel, İstanbul’dan, mimar getirtip yaptırmıştı; çok zengindi. Bedros isimli bir oğlu vardı, Ordu’daki ilk çocuk bisikleti ondaydı. Evin içinde hamam, aynı okullardaki gibi ders odası vardı. Varlık Vergisi sonrası evin yeni sahibi Mustafa Furtun, evin içini bozdu. Kalorifer yaptı, tutturamadı, pencereleri kapattı, balkonu kapattı, berbat etti evi. Karekin Bey kiracı olmuştu aynı mahallede, Boztepe’den Süleyman’ın evinde; kızının düğününü de orada yaptı. Düğün zamanı bizim dükkâna gelirdi, dükkânın arkasında eskilerin deyimiyle Tepeyi Bala’daki (bugün Yukarı Tepe Köyü olarak geçen yer) 300 dönüm yerini yok parasına parça parça satıp biraz daha yaşadılar. Oradaki köy evleri duruyor, Ali Apaydın isimli bir bekçileri vardı. 1940’ların sonunda İstanbul’a gittiler. Çocukları da dünyanın dört bir tarafına dağıldı. Vefat etti hepsi. Karekin Bey’in mezarı İstanbul Feriköy Protestan Mezarlığı’nda.

Ordu Ermeni Mahallesi’nde, Karekin Anasal (Antreasyan) ve çocukları Varlık Vergisi’nde ellerinden alınan evlerinin önünde, 1940Ordu’da Emlak Kredi Bankası’nın yerinde fabrika vardı, yandı. Onun altında ayakkabı tamircisi Haçik vardı. Eşi Maryam, dört çocuğu... Bir ayağı sakat, ona da bin lira varlık vergisi vurdular. O da Aşkale’ye gitmekten kurtuldu ama Ordu’da kalamadı, daha sonra İstanbul’a göçtü.

Mahallede taş ustası Mıgır vardı. Annesi, karısı, oğlu yaşıyordu. Bizim evin yolunda bir dere vardı, bir de taş köprü, 50 metre, çarşı tarafında. Orada boş bir yere kazıklar çakmış, kazıkların üzerine ev yapmış, bir taraftan baksan tahtadan öbür tarafı görünüyor. Varlık Vergisi’nde ona da 500 lira vurdu, verememiş, hacze gelmişler eve. Bakmışlar ki yatakta bir çocuk yatıyor, iki güğüm var, birkaç tabak… Adam demiş ki: ‘Müdür Bey biz bunun neyini haczedeceğiz?’ Müdür Bey de demiş ki: ‘Ne yapayım oğlum, kanun böyle.’ Yataktan çocuğu aşağıya, tahtanın üstüne indirip ne varsa alıp götürmüşler.

Varlık Vergisi’nde babasından kalan tüm yerlerini kaybeden Handan Çiknavoryan, annesiyle Terzi Garabet Dertliyanlar’ın evinin karşısında yaşıyordu. Çok güzel ud çalardı. Resmî davet olduğunda valilikten araba gelir, Handan Hanım’ı alır, tüm mezeleri, yemekleri o hazırlardı. Bir gün mahalleden Kâmil Furtun’un cenazesi geçiyor, Handan Hanım pencereye çıkıp ‘Ahirette Görüşürüz Kâmil’ diye bağırdı. O güne kadar ilk defa böyle bir şey sesli söylendi. Handan Hanım yaşlanmıştı, evini Türklerden ismi lazım değil birisine sattı. Kefen parası için, kimseye yük olmamak için, öldüğünde çıkmak şartıyla. Bir süre sonra kapısına dayandılar, yıkıp ev yaptıracağız, çık demeye başladılar. Bir sabah duyduk ki Handan Hanım kendini asmış. O ev duruyor, adam felç geçirdi öldü gitti, ona da yaramadı. Yaşananlar sonrası Müjgan Teyze (Markaryan) çok korkmuştu ve sıkıntısı olmasına rağmen ölene kadar evini satamadı. Kimsesi yoktu Müjgan Teyze’nin. Vefatı sonrası Ordu’da onlarca Ermeni evi bu evde önce hazineye, sonrasında da Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne geçti.”

Anlatılara Ordulu Ermenilerden Yetvart Mazmanyan ve Şinorik Hanım’ın kızı, 1935 Ordu doğumlu İmast Jangoçyan’la devam edelim:

“Babam inşaat işçisiydi. Ordu’da taş ustası Kirkor Kurtboğan’la çalışıyordu. Babamın dayısı olur. 1942’de çıkan Varlık Vergisi’nde 500 lira miktarında bir vergi çıkarıldı ve ödeyemedi babam. Bu miktar diğerlerine kıyasla çok yüksek görünmese de biz fakirdik, ödeyecek durumumuz yoktu. Evimize gelip yatak yorgan neyimiz varsa götürdüler; babamı da Aşkale’ye sürdüler. Mahallede Hamamcı Hafız Hanım vardı. Şazuman, Taliye ve Gülbin adında üç kızı, Ziya adında da bir oğlu vardı. Onların getirdiği kilim ve yorganla altı ay yaşadık. Bu arada 500 TL ve altında varlık vergisi tarh edilenler affedilince, eşyalarımız geri verildi. Buna rağmen annem, ağabeyim, ben ve büyükannem, düzenimiz bir kere bozulmuştu. Babam ‘Yirmi Kur’a Nafia Askerliği’ kapsamında dört kere askere gitti. Babamı ağır işlerde çalıştırıyorlardı; yol, köprü, tünel inşaatı gibi… Ağabeyimin doğuştan bir kulak hastalığı vardı, annem onu da aldı, hem tedavisi hem de bir düzen kurmak için İstanbul’a gitti. Babam da kaçıncı askerliğiydi bilmiyorum, o da İstanbul’a geçti. En son, yaklaşık bir sene sonra büyükannemle biz geldik Ordu’dan.”

Varlık Vergisi ile hayatı alt üst olan isimlere Kuyumcu Vahan Usta’yı, Matbaacı Karnik Efendi’yi, Terzi Aşot’u, Ordu’da günümüze kadar gelebilmiş sivil mimari örneği onlarca yapıda (Ziraat Bankası, Millet Sineması, Merkez Polis Karakolu Binası) imzası bulunan Mühendis Armenak Bey’i, Kirkor Bey’i, Kuru Kahveci Melik Usta’yı, Artin Bey’i, Arjantin’de yaşayan Deveci Ailesi’ni ekleyebiliriz, liste çok uzun…

Son olarak, Varlık Vergisi’nden kurtulan, Karadeniz’in, belki de Türkiye’nin son bakır ustalarından Ovakim (Lazyan) Ağa’nın torunu, bakırcı Mıgırdıç Usta’nın oğlu Ordulu bakır ustası Harutyun Artun’a kulak verelim: “II. Dünya Savaşı zamanı Karadeniz’e iki savaş gemisi çıkmıştı: Kınatepe ve Kocatepe. Birisinin buhar borusu patlamış Vona (Perşembe) açıklarında. Gemi yol alamıyor, fırtına çıksa her şey olabilir. Amiral, Ordu Valiliği’ne haber yolluyor, yapabilecek usta var mı diye. Vali, babamı çağırıyor. hikâye uzun. Gemiden parça geliyor, dükkânda kaynak yapılıp parça gemiye geri gidiyor, sorun çözülüyor. Babama daha sonra hizmet takdirnamesi geldi. Bu yüzden Varlık Vergisi’nden muaf tutulduk.”

Yazıyı Shakespeare’in kaleminden çıkan, 1517’de Londra’da çıkan bir ayaklanmada, Sir Thomas More’un ayaklanma karşısındaki tiradı ile bitirelim.

“Farz edelim ki yabancılar yerlerinden edilmiş ve şu sizin şamatanız,
İngiltere’nin bütün ihtişamını bastırmış olsun:
Gördüğünüzü düşünün, sefil yabancıların,
Sırtlarında bebeleri ve pılı pırtılarıyla,
Sürülmek üzere limanlara ve kıyılara doğru ağır ağır yürüdüklerini
Ve siz de kral gibi oturun yerli yerinizde, keyfinizin kâhyası olarak,
Hükümetin sesi sizin şamatanızla kısılmış,
Ve gaddarlığınız düşüncenizi örtmüş olsun:
Anlatayım size, elinize ne geçmiş olur:
Nasıl arsızlığın ve kaba kuvvetin galip geldiğini,
Düzenin nasıl alt edileceğini öğretmiş olursunuz başkalarına:
Ve bu şekilde, hiçbiriniz uzun yaşamazsınız,
Başka canavarların da kuruntuları harekete geçip,
Aynı zorbalıkla, benzer sebeplerle ve kendilerini haklı görerek,
Sizleri parçalamak üzere saldırırlar, ve insanlar yırtıcı balıklar gibi,
Birbirini yemeye başlar.”

Shakespeare, Sir Thomas More (II. Perde, II. Sahne)



Yazar Hakkında