Kobanî davasının 50. duruşması Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ndeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
Tutuklu olarak yargılanan ve azami tutukluluk süresi 25 Ekim’de dolan siyasetçi Gültan Kışanak, duruşmada yaptığı konuşmada “Bu bir savunma değildir, ben ve arkadaşlarım sanık değil davacıyız” dedi. Duruşmayı mahkeme salonunda takip eden Evin Jiyan Kışanak, annesinin tutuklu yargılanmaya devam etmesini ve dava sürecini Agos için değerlendirdi.
Tutukluluk hukuksuz
Bu yargılama, başından sonuna skandallarla dolu bir kumpas davası. Detaylıca yargılanan tüm siyasetçiler anlattılar, bu kumpası yer yer belgeleriyle açığa çıkardılar. Fakat dava sürecinin bir de biçimsel boyutu var. Dosyada yargılanan 108 kişi var ve sadece 14 tutuklu yargılanan kaldı. Bu kişilerin tutuksuz yargılananlardan ne gibi bir farkı var dosya bakımından, anlamış değilim.
Annem Gültan Kışanak’ın azami tutukluluk süresi 25 Ekim 2023 itibariyle doldu, geçti. Seksen güne yakındır, hukuksuz ve haksız bir biçimde, bir mahkeme kararı olmadan tutukluluk hâli devam ettiriliyor. Herkes için geçerli olan yasalar, biz Kürtler için eşit bir şekilde geçerli olmuyor. Bunu bir kez daha gördük bu süreçte. Pazartesi günü, annem Kobanî dosyasında esasa ilişkin savunmasına başladı. Fakat başlamadan reddihâkim talebinde bulundu, çünkü tarafsız ve eşit bir yargılama söz konusu değil. Bu talep iki dakika içinde, mahkeme heyetinin kulaktan kulağa konuşmasıyla karara bağlandı ve reddedildi. Bunların hepsi çok tiyatral, trajik geliyor bana.
Her şey kurmaca
Ankara’da bulunan Sincan Cezaevi’nin kampüsünde devasa, iki bin kişilik bir mahkeme salonu inşa etmişler. Mahkeme heyeti, yargılama yapacağı makamına merdivenlerle çıkıyor. Epey üstten, epey uzaklara bakıyorlar oradan. Heyetin iki yanında da devasa iki ekran, hatta iki sinema perdesi... Duruşmaya SEGBİS’le katılan tutuklu siyasetçilerin görüntülerini oralara yansıtıyorlar. Bin kişilik sanık sandalyelerinin sonunda davayı izlemeye gelenler için birkaç sıra sandalye daha var. İşte gösteri toplumu, işte sahne, işte ışıklar, sesler... Çok sapa bir yerde kalan bu mahkeme salonuna ulaşmayı başaranlar, salona girerken kimliklerini kapıda teslim ediyorlar; kimlikler ‘Genel Bilgi Toplama’ (GBT) sistemiyle kontrolden geçiriliyor tek tek. Telefon, tablet, elektronik eşyalar yasak, bunların hepsi kapıdaki emanet dolaplarına bırakılıyor. Böyle bir ‘açık yargılama’ sürüyor yıllardır. Yani başından sonuna her şey kumpas, kurmaca. Yine de annemi dinlerken iyi ki bu ülkede annem gibi her şeye rağmen demokratik, ilkeli siyasete inanlar, mücadele edenler var diyorum her seferinde.
Bugün annem, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı bir tweet ile anıp “Yaşasın halkların kardeşliği” dediği için yargılanıyor. Bugün annem, Suruç’ta IŞİD’in katlettiği üniversite öğrencilerini andığı için yargılanıyor. Bugün annem, “12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde yaşatılan vahşet bir daha yaşanmasın” dediği için yargılanıyor. Darbecilerin mirasına sahip çıkanlar, âdeta engizisyon mahkemeleri kurmuş, kara propaganda yapıyorlar. Annemin duruşmadaki sözleriyle bitirmek isterim: “Türkiye toplumuna sesleniyorum; bugün susarsak, yarın konuşacak bir zemin olmayacak. Şimdi cesur olma zamanı, özgürlüklere sahip çıkma zamanı!”