Bir önceki köşe yazımızda Hasmigyan Bduydner Ermenice gezi yazısı yarışmasında ilk üçe giren yazıları paylaşacağımızı duyurmuştuk. İlk yazı Mhitaryan Lisesi’nden Nora Davulciyan’a aitti. Bu hafta köşemizde Getronagan Lisesi öğrencilerinden Lena Sarıoğlu’nun yazısını paylaşıyor, Ermenice yazmayı hiç bırakmamasını temenni ediyoruz.
Bir ilkbahar anısı
Lena Sarıoğlu
Gözlerimi kuşların o tatlı sesiyle açmışım...
Cik... Cik... Cik...
İşte! dedim. İlkbahar gelmiş, yaz ise yola çıkmış...
Cik... Cik...
Kışın sabahları yatağımdan çıkamazdım. Şimdi ise kuşların tatlı sesini daha yüksek duymak için hızla kalkıp camı açtım. Güneşi içeri davet ettim, tüm kalbimle sıcaklığını hissettim. “Merhaba!” dedim bu güzel güne.
Mademki hava bu kadar güzel, arkadaşlarımın yanına, adaya gitmeye karar verdim. Birkaç kısa telefon konuşmasından sonra hazırlanmaya başladım. Bu güzel gün için en sevdiğim eteğimi giydim. Belki kitap da alacaktım yanıma, fakat kimi kandıracaktım? Elbette okuyamayacaktım. Denizi izleyecektim ve belki de şiirler yazacaktım.
Durağa kadar epey yol vardı Kurtuluş’tan. Önemli değildi. Böyle açık havada yürümeyi kış boyu hayal etmiştim. Rüzgâr esiyor ve suratıma hafifçe dokunarak geçiyordu. Havada mutluluk kokusu vardı. Muhtemelen herkes gezmeye gitmişti.
Ben ve kediler Kurtuluş’un boş sokaklarında dolaşıyorduk. Şimdi ben de gidiyordum, yalnız kalacaklardı. Yalnızlık rahatlamak için iyi miydi? Karar veremedim. Tatlı bir hüzün hissedecekler miydi?
Kafamın içinde bu fikirlerle Kabataş otobüsüne bindim. Yanımda, sert bakışlarını karşısına dikmiş, yaşlı bir kadın. Orada ne olduğunu merak edip ben de baktım.
Tam karşısında bir adam... Onunla göz göze geldik. Kafasını öne eğerek gözlerini kaçırdı. Bir şey olduğunu anladım ama ne oluyordu? Yanıma dönüp sordum:
- Bir şey mi oldu acaba?
- Oldu tabii! Otobüse bindiğinden beri kötü gözlerle bacaklarına bakıyor. Fark etmedin mi? Ben senin adına rahatsız oldum. Terbiyesiz... O yanındaki kadınlar da seni izliyordu, eteğin kısaymış. Onların aklı kısa.
Fark etmemiştim. Böyle bir olayı fark etmek de istemezdim. Çünkü ben de rahatsız olacak, kendimi kötü hissedecektim. Neden o kısa eteği giydim diye pişman olmayacaktım ama akıllarının ne kadar kısa olduğunu görüp üzülecektim. Ama hayır, başkalarının yüzünden moralimin bozulmaması için kendime hâkim olacağım.
Hava sıcak, güneş tam tepede ve ben adaya gidiyorum. Bu yeterli.
Kadına teşekkür ettim, o da bana poğaça ikram etti. Tanımadığım insanlarla iyi ilişkiler kurmak beni sevindirir; insanlarla konuşmak ve onlar hakkında bir şeyler öğrenmek... Bu yüzden tek başıma yolculuk yapmaktan çok zevk alıyorum.
Annem bazen bana kızar, yabancılarla konuşurken her zaman dikkatli olmamı tavsiye eder. Elbette haklı ama yaptığım ne ki zaten? Onların hikâyelerini merak ediyorum, bazen tahminler yürütüyorum. Ama en güzeli konuşarak kendilerinden öğrenmek. Bunu tercih ederim.
İşte Kabataş’a vardım. Belli ki etrafım Hay ailelerle dolu. İsimlerinden ve simalarından tanıyorum. Hay, Hay’ı tanır. Sakin adımlarla vapura bindim.
40 dakika kadar denizle baş başa kalacaktım. Adada başkalarıyla tanışırdım belki. Şimdi denizin hikâyesinin zamanıydı.
Kınalıada...
Sıcak yaz günlerinin samimi ortamıyla Kınalıada...
Arkadaşlarım beni karşıladı ve anılarıma bir sayfa daha eklemeye başladım.
(Yazının Ermenice orjinali için: Գարնան Յիշատակ Մը )
Dizinin ilk yazısı: 'Hasmigyan Bduydner' yarışmasından seçmeler (1)