60’lardan günümüze hiç durmadan, incelikle üreten bir sanatçı olarak Sarkis, nice konuyu, insanı, nesneyi, rengi, sesi, mekânı birbirine dokudu; birçok başka sanatçıya, müzisyene, besteciye, mimara referanslarıyla dokundu. Sanatçıya göre, yaşından dolayı (85) bazen isimleri unutabilse de, ürettiği her yapıt, açtığı her sergi, belleğinde en ince detayına kadar, hiç bozulmadan berraklığını koruyor.
Sanatçı Sarkis’i 2019’da, 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı’nda, Hrant Dink’in odasının balkonunda yer alan ‘Tuz ve Işık’ adlı daimi yerleştirmesinin yapım sürecinde tanıma şansına eriştim. Genç bir sanatçı olarak, Sarkis’in yaratım sürecine tanıklık etmek, nasıl düşündüğünü, hangi detaylara önem verdiğini, anlamı ve anlatıyı nesnelerle nasıl oluşturduğunu görmek benim için çok değerli ve öğretici bir deneyim oldu. Onu tanıdıktan sonra diyebilirim ki, Sarkis’e dair beni en çok etkileyen şey, eserleriyle kurduğu özenli ve şefkatli ilişki oldu. Sarkis eserlerini genellikle sanat sisteminin tanımladığı kavramlar ve terimlerle kısıtlamadan, kendi –şiirsel denebilecek– kelimeleriyle anlatır. Sergilerinde eserler ad, yıl, malzeme bilgilerinin yer aldığı etiketler olmadan, özgürce yaşarlar. Bu sayede, ziyaretçi eserle karşılaştığında, yönlendirici bir metne ya da notlara değil, eserin kendisine odaklanarak onu anlamaya çalışabilir. Sarkis’in eserlerinin bana göre en önemli özelliği, yıllar önce ‘doğmuş’ olsalar da, dönüşerek, yeni anlamlar kazanarak günümüzde yeniden karşımıza çıkabilmeleri. Hiçbiri, sergilenmeden saklandığı dönemde dahi, zamanda donmuş hâlde beklemez. Yaşam, farklı mekânlarda bir sonraki sergileneceği vakti bekleyen veya o an sergilenmekte olan tüm eserlerinin içinden dışarı akar.
60’lardan günümüze hiç durmadan, incelikle üreten bir sanatçı olarak Sarkis, nice konuyu, insanı, nesneyi, rengi, sesi, mekânı birbirine dokudu; birçok başka sanatçıya, müzisyene, besteciye, mimara referanslarıyla dokundu. Sanatçıya göre, yaşından dolayı (85) bazen isimleri unutabilse de, ürettiği her yapıt, açtığı her sergi, belleğinde en ince detayına kadar, hiç bozulmadan berraklığını koruyor. İçgüdülerle üretilmiş bir eserin bellekten farklı bir yerde doğup saklandığını, bu yüzden zamanın onu silemeyeceğini, sonu olamayacağını söylüyor. Arter’de, ikinci katta açılan ‘SONSUZ’ sergisi de, Sarkis’in 2015 yılında, 56. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nda, Defne Ayas küratörlüğünde gösterdiği ve daha sonra Arter Koleksiyonu’na bağışladığı ‘Respiro’ adlı eserini tekrar nefeslendirme fikriyle doğmuş. Emre Baykal küratörlüğünde hazırlanan sergi, Sarkis’in Arter Koleksiyonu’nda yer alan, 80’lerden günümüze uzanan zaman dilimine ait başka eserlerini de kapsıyor. Bahar temizliğinde tüm pencerelerin açılıp, halıların balkona serilip, tüm evin hava alması gibi, bir koleksiyonun parçası olarak korunan işlerin de bazen nefes alması, izleyici ve farklı eserlerle bir araya gelerek canlanması, koleksiyon ve eserin ömrü için önem taşıyor.
Sarkis’in eserlerini bir araya getiren sergilerin birer organizma gibi işlediği söylenebilir. Küratör Emre Baykal’ın ‘SONSUZ’ sergisinin kalbi olarak tanımladığı ‘(Arılara) Çağrı I’ (2013) adlı eser, içi bal peteğiyle kaplı, bakır bir haznenin üzerinde yükselip alçalan bir zilden oluşuyor. Sergi alanına adımınızı attığınız anda, sesin serginin önemli bir parçası olduğunu hissediyorsunuz. Sabit bir ritimde, sessizce hareket eden bu zil, serginin geneline hâkim, diğer eserlere ait Bach ve Şostakoviç bestelerinin seslerinin üst üste geldiği ortamda, ahengi ve düzeni sağlayan bir maestroyu andırıyor.
Serginin girişindeki duvarda siyah parmak izleriyle oluşturulmuş bir daire ve önünde beyaz tüylerle kaplı bir tekerlekli sandalye bulunuyor. Serginin yapımında emeği geçen çalışanların parmak izlerinden oluşan ‘İs Siyahı Parmak İzleri’ adlı eser, yangın sonrası kömürleşmiş eşyalara dokunan ellerin bıraktığı izleri andırıyor. Doğal afetler, acı kayıplar, seçimlerin getirdiği gerginlik ve toplumsal kutuplaşmalar nedeniyle yangın yerine dönmüş bu ülkede yaşarken de, nereye dokunsak ellerimiz ise bulanıyor âdeta.
‘Respiro’ adlı eserin bir tarafında, yedi renkten oluşan neon gökkuşağı altında, çocukların parmak izleriyle aynaların üstünde oluşturulmuş yedi adet renkli göktaşı, sonsuz seyahatlerinden yeryüzüne parlıyor. Çocukların dokunmasıyla, üzerinde, zamansal bir kırılmanın yansıması gibi dalgalanmaların olduğu gökkuşağı, değişime dair umut veriyor. Seçimlerden bir gün önce yazdığım bu yazı okunurken, umarım biz de, kirli ellerin üstünden çekilmesiyle, çocukların hak ettiği demokratik bir geleceğe adım atmış oluruz.
4 Şubat 2024’e kadar sürecek olan sergide yer alan diğer eserler hakkında bilgi almak isteyenlere Arter’in rehberli turlarını ve sesli rehberleri öneririm.