Siyasette bazen toplum içinde dalgalar oluşur ve bu dalgalar kabarır. 1973’te CHP’yi iktidara taşıyan dalga, 1983’te ANAP’ı iktidara taşıyan dalga gibi. Ve her dalga, kendi siyasetçisini de yaratır. Sorumuz şu: Böyle bir dalga var mı ve bu dalganın siyasetçisi kim?
Uzun süredir zihinlerde, kulislerde konuşulan konu ve soru, İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in açıklamaları ile ortaya döküldü. Konu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2023 seçimlerinde ‘Altılı Masa’ adına Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı idi. Geçtiğimiz günlerde Habertürk televizyonunda Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına katılan Akşener şunları söyledi:
“Kemal Bey dedi ki, 'Bu 'Altılı Masa Cumhurbaşkanı adayını tespit edecek'. Bu masaya bu görevi verip, kendini bağlayan sayın Kılıçdaroğlu. O masanın bir noter olma görevi yok. Sayın Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı tarifi vardı. Ben ona hep katıldım. Benim söylediğim bir şey daha var; kazanacak bir aday. Aklı başında, devlet deneyimi olan, bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek.”
“Sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığı koyma hakları var. Diğer genel başkanların da hakkı var. O masada bir tek 'Ben aday değilim' dedim. Bu bir feragattır. Bunu yaparken, tek adayla, kazanacak adayla gitmenin, ucube sistemi en kısa sürede değiştirmek için… Mutlaka Cumhurbaşkanlığını kazanmak, bir de geçiş için... Parlamentoya geçiş için ikili bir düzenek bu.”
“Sayın Kılıçdaroğlu'nun İzmir'de yaptığı konuşmayı çeşitli şekillerde yorumladı herkes. Partisine verdi mesajı. Bizim partimiz bunu kendi partisine mesaj olarak değerlendirmeyi tercih etti. Altılı Masa'ya böyle bir mesajın verilmesi doğru değil. Kemal Bey adaylığını söyleyebilir, orada sorun yok. Diğer arkadaşlarımız da söyleyebilir, başka insanların da adı gelebilir. Tartışılır, karar verilir. Bu yöntemi öneren, isteyen ve kendini bağlayan sayın Kılıçdaroğlu'dur.”
“Ne sayın Yavaş'ın ne sayın İmamoğlu'nun hakkında olumsuz, diğer belediye başkanları da dahil olmak üzere, olumsuz düşünceye sahibim. 31 Mart'taki seçimin aklı, stratejisi bizden. 'İttifakla gidelim' fikrini CHP'ye götüren biziz.”
Alıntılar biraz uzun, ama bence gerekliydi zira bunlar önemli açıklamalar. Kritik 2023 seçimleri öncesinde muhalefetin ne durumda olduğunu gösteriyor. Belli ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığı Altı Masa açısından hiç de kesinleşmiş değil. Üstelik Kılıçdaroğlu 23 Eylül’de İzmir’de CHP milletvekilleri ile yaptığı toplantıda şöyle demişken:
“Ben sürekli yürümeye ve ilerlemeye kararlıyım. Ve hiçbir şey beni inandığım yoldan geri çeviremez. Bu mücadelede halk düşmanlarını birlikte yeneceğiz. Özgürlük, doğruluk ve adalete susamış halkımıza kurtuluşu beraber getireceğiz. Ama şunu da bilmek zorundayım; siz gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor, bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini görüyorum. Ama artık karar verin, bu halk düşmanlarını beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Benimleyseniz, benimle olduğunuzu da artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum.”
Bu sözler, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını artık kesinleştirmek istediği ve CHP’ye, yani parti içine yönelik net bir mesaja ihtiyaç duyduğu şeklinde yorumlanmıştı. Akşener’in de “Bizim partimiz bunu kendi partisine mesaj olarak değerlendirmeyi tercih etti” dediği, bu.
En başta dediğim gibi, bunlar sürpriz değil aslında. Çünkü Kılıçdaroğlu ismi tüm çıkışlarına rağmen hala kamuoyunda heyecan yaratmıyor. Bu yıl 21 Nisan’da Agos’ta yayınlanan “Neden krizi değil de göçmenleri konuşuyoruz?” başlıklı yazımın bir yerinde şöyle demiştim:
“Kılıçdaroğlu belli ki cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor. Daha doğrusu öyle anlaşılıyor. Ancak, yine öyle anlıyorum ki, masanın diğer ayakları yani Akşener, Karamollaoğlu, Babacan ve Davutoğlu bu konuda tereddüt içinde. Bunda da yadırganacak bir durum yok, zira sadece söz konusu muhalefet partileri için değil, ekonomik kriz ve demokrasi yokluğunda bunalan kesimler için de Kılıçdaroğlu ismi belli ki heyecan yaratmıyor.”
Bunu söyleyen sadece ben değildim elbette. O tarihten bu tarihe Kılıçdaroğlu daha atak bir siyaset izlese de tereddüt bulutları dağılmış değil. Üstelik İmamoğlu da adaylık konusunda artık daha geri planda kalan bir çizgi izlese de “Acaba İmamoğlu daha doğru bir isim olur mu?” sorusu da güncelliğini koruyor. Elbette 'Altılı Masa' açısından. Benzer bir durum Mansur Yavaş için de geçerli.
Siyasette bazen toplum içinde dalgalar oluşur ve bu dalgalar kabarır. 1973’te CHP’yi (koalisyonla da olsa) iktidara taşıyan dalga, 1983’te ANAP’ı iktidara taşıyan dalga, 1987’de SHP’yi yerel seçimlerde birinci yapan dalga, 1991’de DYP ve SHP’yi iktidara taşıyan dalga ve 2002’de AKP’yi iktidara taşıyan dalga gibi. Bu dalgalar gözle görülür, kendini belli eder. Ve her dalga, kendi siyasetçisini de yaratır. 1970’lerdeki Ecevit gibi.
Sorumuz şu: Böyle bir dalga var mı ve bu dalganın siyasetçisi kim? Eğer bu dalga varsa, mutlaka siyasetçisi ile buluşur. Eğer yoksa, ne kadar zorlasanız da olmaz. Elbette bunu da elbette açmak gerekir o da diğer yazının konusu olsun.