“Dönemin diğer kadın yazarları Yesayan kadar cesur tezler savunmadı”

Yazar ve eğitimci Sosi Antikacıoğlu’nun yeni çalışması ‘Zabel Yesayan Yaşamı ve Eserleri – Olağanüstü Bir Kadının Destansı Öyküsü’ başlıklı kitap, İnkılap Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, Zabel Yesayan’ın detaylı yaşam öyküsünün yanı sıra kaleme aldığı makale ve kitaplar hakkında kapsamlı incelemeler yer alıyor. Titiz bir araştırmanın ürünü olan kitabı Antikacıoğlu ile konuştuk.

Kapsamlı bir çalışma. Kitabı ne kadar sürede tamamladınız? 

Bu çalışmamın en uzun süren ve bana en zor gelen yanı Yesayan’ın tüm edebi eserlerini bulmak oldu, bunu yapmak yaklaşık on yılımı aldı. Yazara ilgi duymaya başladığımda Boğaziçi Üniversitesi’nde tam zamanlı hocalık yapıyordum, kitap yazmaya pek vaktim yoktu. Sırf okuma keyfi için kitap araştırmasına girişmiştim ama İstanbul’da sahaflarda ve kütüphanelerde bulabildiğim ancak üç-dört eserdi. Okuduğum ilk birkaç metin beni o denli etkiledi ki yazarı daha yakından tanımak istedim. Sorun kitapların İstanbul’da bulunmaması değildi, Yesayan’ın eserleri hiçbir ülkede kolay bulunmuyor. Lübnan’da, Amerika’da, Fransa’da Ermenistan’da yaşayan dostlarım benim için kitap araştırmasına giriştiler, bulduklarının çoğu bana ancak fotokopi olarak ulaştı. Bütün verileri tekrar inceleyip Yesayan kitabını yazmak üç yıl kadar sürdü. O süreçte Paris’teki Nubar Kütüphanesi’nde, Erivan Devlet Kütüphanesi’nde ve Çarents Edebiyat Müzesi’nde çalışmalar yaptım. Kolay olmadı, Yesayan’ın en zor bulunan eserleri olan 350 sayfalık ‘Gerileyen Güçler’ romanını bir arkadaşım, 850 sayfalık ‘Barba Haçik’ romanını ben, sayfa sayfa fotoğrafladık okumam için. 

Kitabınızda görüyoruz ki Zabel Yesayan Batı’yı ciddi olarak eleştirmiş, hatta Ermenilerin Batı’yı taklit etmesinden rahatsız olmuş. Batı’ya olan bu tutumunun kaynağı nedir? 

Yesayan Doğu medeniyetlerine önem veren biri, Doğu kültürünün Batı’nınkinden daha köklü olduğuna inanıyor, özellikle de Ermeni kültürünü korumak istiyor. Kendisi Fransız kültürünü özümsemiş durumda, Fransız edebiyatını çok iyi tanıyor, büyük bir Balzac hayranı. Yani Batı’yı beğenmiyor diye bir şey yok, ama Batı’nın Doğu’yu sömürdüğüne inanıyor. Doğu insanının Batı’yı taklit etmesine karşı çıkıyor, onların kendi öz kültürlerine önem vermeleri gerektiğini öne sürüyor. Özellikle de Osmanlı Ermenilerinde körü körüne bir Batı hayranlığı gözlemlediği için bu konunun üstünde ısrarla duruyor. Kendi yaşamına bakarsak Paris’te kalmak istemediğini, İstanbul’a kesin dönüş yapmak istediğini görüyoruz. 

Zabel Yesayan küçük yaşta başladığı yazarlığında hiçbir zaman süslü anlatımlara  yer vermemiş, hep sade bir dil kullanmış. Bunda babası Mıgırdiç Hovhannesyan’ın etkisi olduğu söylenebilir mi?

Kesinlikle evet! Babası birçok konuda kızını etkilemiş, zamanına göre son derece ileri görüşlü bir adam. Ama Zabel kendisi zaten çocukluktan itibaren sade dil kullanma eğiliminde. Okulda ödüller verilen ‘ah’lar ‘oh’lar ve gereksiz süslü kelimeler içeren kompozisyonlarla alay ediyor. Kendi kompozisyonları yerine göre ancak birkaç satır. Babası onun seçtiği bu yoldan şaşmaması için gayret gösteriyor. Bu konuda Zabel’i destekleyen biri de Surp Haç okulundan hocası, ünlü taşra yazarı Melkon Gürciyan. Yesayan’ın yazı dili İstanbul Ermenilerinin akıcı konuşma dili. Hatta yer yer tüm İstanbulluların yaptığı gibi Türkçe bir iki kelime de katabiliyor eserine. Bugün, Ermenice bilen herkes Yesayan’ın bir yüzyıl evvel yazdığı metinleri kolaylıkla, sözlüğe bile bakmaya gerek görmeden okuyabilir. 

Kitap ve makaleler içinde sizi en çok hangisi etkiledi?

Yesayan’ın en sevdiğim, defalarca okumaktan bıkmadığım eseri ‘Silahtar’ın Bahçeleri’ adı altında yazdığı, masalsı bir dille anlattığı çocukluk ve ilk gençlik anılarıdır. Son eserlerinden olan ve Batı Ermeni edebiyatının en önemli yapıtlarından biri sayılan bu hatıratta yazar kendini her türlü ideolojiden tamamen soyutlamış, anısını taptaze tuttuğu çocukluğunun Üsküdar’ına geri dönmüştür. Eserde sayısız insan capcanlı karşımıza çıkar, İstanbul’un mahalleleri adeta birer karaktere dönüşür. Anılar yetişkin Yesayan’ın bakış açısıyla yazılmış olsa da bu açıya çocuksu bir masumiyet de katabilmiştir yazar, hüzünle mizah başarılı bir şekilde dengelenmiştir eserde, anlattığı üzücü olayları bile bir pembe gözlük ardından vermeyi başarmıştır burada yazar. İnanılmaz keyifle okunan bir kitap! Tabii ki beni etkileyen başka eserleri de var, örneğin kendi türünde bir başyapıt olan ‘Yıkıntılar Arasında’ ve ‘Yeter Artık!’ gibi tanıklıklar, kadın psikolojisine odaklanan novellaları gibi. Ama ‘en çok’ diye sorarsanız ilk aklıma gelen ‘Silahtarın Bahçeleri’dir. Aynı isimde Belge Yayınları’ndan çıkmış olan bir kitap var ama orada ancak birkaç sayfalık bir bölüm var eserden. 

Zabel Yesayan

Kitabınızın ‘Bastırılmış Kadınlık Halleri’ başlıklı bölümünde toplumun beklentileri altında ezilen kadın karakterleri yoğun bir şekilde ele almışsınız. Bir edebiyatçı olarak, Yesayan’ın kadın halleri edebiyat içerisinde bir dönüşüme yol açtı mı? Buna rastladınız mı?

Bu soruyu cevaplarken ilk önce Yesayan’ın eserlerinde kurguladığı kadınların hangi sınıftan olduklarına bakmak gerekir: yoksul veya varlıklı kadınlar. Yoksul kadınları kurguladığı eserlerinde en önemli unsur her zaman kadına yapılan baskıdan çok toplumun yoksula yaptığı baskı şeklinde çıkıyor karşımıza. Tabii o yoksul bir de kadın olunca toplumun en alt, en baskı altında olan kademesi haline geliyor. Yesayan’ın kadın erkek eşitliği hakkında her zaman altını çizerek tekrarladığı fikir bütün insanlar eşit olmadıkça kadın erkek eşitliğinin olanaksızlığı. Onun inandığı eşitlikçi ütopyalardaki en önemli unsur, insanların arasında zengin fakir farkı olmaması, o durumda kadın erkek eşitliğinin doğal olarak gerçekleşeceğine inanıyor. Varlıklı kadınlar kurguladığı ünlü psikolojik novellalarında ise mutsuz evliliklere hapsolmuş refah içinde yaşayan zeki, eğitimli, iç dünyası zengin karmaşık kadın karakterlerin bilinçaltını incelemiş, derinlemesine analizler yapmış. Hiçbir maddi kaygısı olmayan bu kadınlar toplumdaki edilgen durumlarından ve işsizlikten kaynaklanan sıkıntılarını değişik şekillerde içlerine dönerek beslerler. O dönemde maddi sıkıntısı olmayan kadınların çalışmaları düşünülemediği için, toplumun beklentileri bu kadınların herhangi bir özgür adım atmalarını engeller.

Bu novellalarda işlediği konulardan dolayı Yesayan toplumun tutucu kesimi tarafından geleneksel Ermeni aile kavramına düşman, kadınların serbest hayat yaşamasını destekleyen bir güç olarak suçlanmıştır. Sizin sorunuzu cevaplamaya gelince, bildiğim kadarıyla Yesayan’ın bu fikirleri edebiyat içinde bir dönüşüme yol açmadı. Kendi devrinin diğer kadın yazarları hiçbir zaman Zabel kadar cesaretli tezler savunmadılar. Diğer kadınların yaptığı çalışmalar ve yazıları çoğunlukla kadınların eğitimiyle ilgiliydi, çünkü dikkate almalıyız ki o zamanlar kızların eğitimi alışılagelmiş bir olgu değildi. Bu aktivist kadınlar kızların eğitilmesi gerektiğini savunurken en fazla üstünde durdukları olgu eğitimli kadınların daha iyi anne olacağı gerçeğiydi, ki bu ataerkil toplumu o kadar rahatsız etmiyordu. Aralarında mutsuz evliliklerden kurtulma ve kadınların ekonomik özgürlüğü kazanma gerekliliğinden söz eden azdı. Daha sonraki kuşaklarda da Zabel kadar yazılarıyla eşitlikçi ütopyalar için uğraş veren birilerini ben bilmiyorum. 

Aras Yayınları Yesayan’ın kitaplarını Ermenice ve Türkçe yayınlıyor ancak bulunmayan eserleri hala var, Barba Haçik gibi. İlerleyen zamanlarda Yesayan’ın bir eserinin Türkçe olarak yeniden yayınlanması için bir çalışmanız ya da girişimleriniz olabilir mi?

Hayır, bu tür bir girişimim olmayacak. Ben Yesayan’ın hem yaşamı hem tüm eserleri hakkında fikir veren, sadece edebiyatçıların değil okumayı seven, ilgilenen herkesin faydalanabileceği bir el kitabı yazmak istiyordum ve o doğrultuda çalıştım. Çeviri söz konusu olunca benim tercihim şiirden yana, şiir çevirmeyi çok seviyorum ve boş kaldıkça o gün canım ne istiyorsa çevirip bir yana koyuyorum. Bu arada Zabel’in de erken döneminden birkaç mensur şiirini çevirdim. Kısmetse başka projelerimin arasında ileride bir ‘Modern Batı Ermeni Şiiri Seçkisi’ yayımlama hevesim var. Yesayan’a ilgi giderek artıyor, bence yavaş yavaş Türkçe yeni çevirileri çıkacaktır piyasaya.

Evet, Barba Haçik bulunması çok zor bir eser, ama onun Türkçe’ye çevrileceğini pek zannetmiyorum, kim bunu göze alabilir düşünemiyorum. Çoğu okuyucuyu korkutacak uzunlukta ve pek de başarılı olmayan oldukça dağınık bir eser. Özellikle başlarda iyi bölümleri var ama sonlara doğru bıktırıcı uzunlukta. O kitaptan birkaç başarılı novella çıkarabilirdi Zabel ama o yıllarda insanları galeyana getirmek için uzun destansı eserler yazması gerektiğine inanmıştı, halbuki kısa eserler ustasıydı kendisi. Politik heyecanı onu yanlış yöne sürüklemişti diyebiliriz. Ama sıra Barba Haçik’e gelene kadar zor bulunan ve çevrilmesi gereken çok eseri var Yesayan’ın. 

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında