Mahkûm çalışanların sosyal hak hayali

Tarihin eski dönemlerinden beri ucuz veya zorunlu işgücü olarak görülen mahkûmlar, Türkiye ekonomisine sağladıkları katkılara rağmen, hâlâ uluslararası hak ve standartlara kavuşamamanın sıkıntısını çekiyor. Sendikasız, sigortasız çalışan mahkûmların emeği patronların gözünü kamaştırırken, açık cezaevinde çalışmayı reddeden kapalı cezaevine gönderiliyor.

AHMET KÜLSOY

Hapiste çalışma dendiğinde çoğu zaman insanın aklına elişi ürünler, bazen da boncuktan yapılmış kuş gelir. Günümüzde tarım ve hayvancılıktan mobilya üretimine, tekstilden yangın tüpü imalatına, hatta ABD’de patriot füze parçalarına varana kadar çok geniş alanda üretim yapılıyor. Hapsetme olgusuyla birlikte başlayan ve rehabilite edici olduğu düşüncesi üzerine kurulan, üstelik bedensel ezanın yerine ikame edilen hapiste çalışma, kullanılmaya başlandığı günden bu yana yoğun bir şekilde tartışılıyor. Hangi dönemi ele alırsak alalım, ister 18. yüzyılda İngiltere’den kiralanarak ABD’ye veya Avustralya’ya gönderilen mahpuslar olsun, isterse 19. yüzyılda prangalı olarak yol ve madenlerde çalıştırılanlar, günümüzde fabrika düzeninde çalıştırılan mahpuslar, hapiste çalışma tartışmalarının hep mahpusun ucuz işgücünden faydalanma niyetinin ön plana çıktığını görürüz.

Hapiste çalışmanın tarihi

Hürriyeti bağlayıcı bir ceza olarak hapis cezasının tarihi eski Mısır, Yunan, Roma dönemlerine kadar uzanır. Ancak burada hapis, cezanın kendisi değil, failin yargılanması bitene ya da infazına kadar tutulduğu yerdir. 16. yüzyılın sonuna kadar cezanın amacı, suçlunun öldürülmesi, bedenine zarar verilmesi ve tüm yapılanların, vahşeti gittikçe artan işkence ve öldürme gösterilerinin teşhir edilerek toplumu ıslah etmektir. Feodal sistemde başlayan çözülme merkantilist sistemin ekonomik ve toplumsal ihtiyaçları, suç ve ceza ilişkilerinde değişime yol açmıştır. Hammaddeye ulaşmak için sömürgecilik yöntemleri kullanılırken, işgücü için nüfus politikalarıyla birlikte, serseri aylak yığınların ‘ıslahı’ da önemli hale geldi. İlk hapishaneler, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren 17. yüzyılın başlarında, İngiltere ve Hollanda’da Kuzey Alman Baltık şehirlerinde ortaya çıkmış. Bugünkü anlamda ilk cezaevi 1595’te Amsterdam’da erkekler için yapılan cezaevidir. Kadınlar için ilk cezaeviyse 1597’de Spinnhaus’ta yapılmıştır.

‘Modern’ hapishaneler

Hapishanelerde atölyeler kurularak oluşturulan sistemin kökleri 1823’te Auburn Hapishanesi’ne dayanmakla birlikte, mahpusların ucuz işgücü olarak ilk kez 1810’da Fransa’da ücret karşılığı çalıştırıldığı biliniyor. Hatta İngiltere’de merkantilizmin etkisiyle, 17-18. yüzyıllarda krallar/hükümdarların, hapishaneleri gardiyanlara kiraya verdikleri sır değil. Kaldıkları süre boyunca yatacak yer, yiyecek ve kıyafet parası ödemek zorunda olan mahpuslar, ucuz işgücü kaynağı olarak görüldü. Mahpus emeğinin özel girişimciler tarafından kiralanması 19. yüzyılda da devam etti. ABD’de mahpus kiralama yöntemi daha çok köleliğin kaldırılmasından sonra sürdürüldü.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde hapiste çalışma

Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren İslam hukukunu esas alarak şer’i ve örfü ceza hukukunu uygulamıştır. 16. yüzyılın ortalarından itibaren kürek cezasının verildiği görülüyor. Osmanlı donanmasının büyümesi ve artan deniz savaşları mürettebat ihtiyacını artırmış, gönüllü çalışacak yeterli elemanın bulunmadığı zamanlarda, zorunlu çalışma yöntemiyle tebaadan insanlar, harp esirleri köleler bunlarda yetmediği zaman ‘suçlular’ kullanılmıştır. Osmanlı’daki ‘Batılaşma hareketleri’, ceza ve infaz sisteminde köklü değişikliklere sebep olmuştur. Osmanlı ceza infaz sisteminde, kişinin dinî, kimliği önemli ayrılığa neden oluyordu. 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilanı sonrasında, dinî farklılıklar gözetmeksizin tüm vatandaşlar ‘Osmanlı Vatandaşı’ kabul edildi. 1840 ve 1858’de vatandaş eksenli yeni ceza kanunu hazırlandı ve onaylandı. Mahkûmlara hapishane içinde bezelye, fasulye, nohut, baklagilleri ayıklamanın yanı sıra mukavvadan kutu yapmak, iplik eğirmek, bez, halı, kilim dokumak, makarada iplik ve ipek sarmak, kuş tüyleri bulmak, sepet ve süpürge imal etmek, söğüt dalları soymak, tütün yapraklarını seçmek/istif etmek gibi başlıca işler yaptırılıyordu. Mahpusun gündelikleriyse günlük kazançlarının dörtte birini geçmeyecek şekilde belirlenmişti. Üçüncü sınıf mahpuslar 20, ikinci sınıf mahpuslar 40, birinci sınıf mahpuslar da 60 para ücret alıyordu. Ayrıca iyi hali olan mahkûmlara, hapishane müdürünün uygun görmesi durumunda 3 buçuk kuruş gündelik veriliyordu.

Cumhuriyet döneminde hapiste çalışma

Mustafa Eren, ‘Kapatılmanın Patolojisi Osmanlı’dan Günümüze Hapishane’nin Tarihi’ adlı çalışmasında, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin hapishaneler açısından bir kopuş değil, süreklilik arz ettiğini, bu sürekliliğin yasalar, mimari pratikler üzerinde görüldüğünü ifade eder. Mahpusların çalıştırılması açısından bakıldığındaysa ilk düzenlemelerde, erkek nüfusun savaşlar nedeniyle azaldığı, eli silah tutanların askere alındığı bir dönemde açığa çıkan işgücünü karşılamak amacıyla mahpus emeğinden faydalanılmıştır.

İşçi mahpusların talepleri neler?

Zorunlu çalışma nedeniyle çalışan tutuklu ve hükümlü ile iş yurtları kurumu arasındaki ilişki ‘iş sözleşmesi’ne dayanmakta, bu da mahpusların ücret ve sigortalık başta olmak üzere hak kayıplarına neden olmaktadır. Çalışan mahpuslarla, işyurtları kurumu arasındaki ilişki ‘iş sözleşmesi’nin hukuki şartlarına göre düzenlenmeli ve mahpusların çalışmaması disiplin cezası olmaktan çıkarılmalı, maaşlar ve sigortalık durumu da iş sözleşmesi ekseninde diğer tüm çalışanlarla uyumlaştırılmalıdır. 6331 sayılı İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kanunu’nda kapsam dışı tutulan işyurdu faaliyetleri kapsama alınmalıdır. Ücretler ve emekliliği kapsayacak sigortalılık, hak gaspı temelli tartışmalar bir yana sadece mahpusun gündelik-kendi menfaatine değil, ailesini de kapsayacak şekilde düzenlenmelidir. Çalışma zorunlu olmalıdır. Çalışan mahpusla çalışmayan mahpus arasında statü farkı oluşturulmamalıdır. İş güvenliği ve meslek hastalığı açısından uzman işyeri hekimi istihdam edilmelidir.

'İçeri'yle 'dışarı' arasında köprü

‘İçeri’yle ‘dışarı’ arasında köprü: Mahsus Mahal Derneği Uzun yıllar siyasi nedenden dolayı hapis yatıp çıkan ve Mahsus Mahal Derneği’ni kuran Aytekin Yılmaz, dernek aracılığıyla içeriyle dışarı arasında köprü kurmaya çalıştı. Aytekin Yılmaz’la mahpus olduğu dönemde iş atölyelerinin çalışma sistemi üzerine konuşmuştum. Söyleşiden bazı notları sizlerle de paylaşmak isterim:

Sizin döneminizde (1992-2001) iş atölyelerinde çalışma koşullarından söz eder misiniz?

O dönem iş atölyeleri çok gelişmiş değildi. Siyasi mahkûmlar iş atölyelerine çıkmıyorlardı. Atölyelerde adli hüküm giymiş mahkûmlar vardı. İş atölyeleri, 19 Aralık 2000’de F Tipi operasyonları sonrası gelişti. Türkiye’de iş atölyeleri daha çok yarı açık cezaevlerinde vardır. Bu bakımdan mahpus işçi emeği ücreti, açık ve kapalı cezaevlerine göre değişkenlik gösterir. Türkiye’de isteyen mahpus işçi yurtlarından yararlanamıyor. İş atölyelerinde çalışabilmeniz için idareye karşı ‘iyi hal’ olmanız gerekiyor. Disiplin cezası almış olanlar iş atölyelerinde çalışmaktan yararlanamıyor.

İtalya’da hapishaneleri gezdiniz. İzlenimlerinizi anlatır mısın?

2015’te dernek olarak birkaç hapishane ziyaretinde bulunduk. Her ülkenin sıkıntıları kendine göre hapishane biçimine yansıyor. Ama İtalya deneyimi ezberimizi bozdu. 2015 Şubat ayı itibariyle günlük iaşe beş Euro iken, Türkiye’de 6 TL idi. Altı liraya temizlik giderleri vb. her şey dâhildir. Dışarıdan destek almayan bir mahpusu düşünelim, günlük iaşe ile nasıl geçinecek? Ülke hapishaneleri arasında uçurum farkını iş atölyelerinde çalışan işçi mahpusta görebiliriz. İtalya Padova şehrindeki hapishanenin özgünlüğü şuydu: Tamamen yabancı uyruklu mahpuslar kalıyordu. Bu hapishanedeki gözlemlerimiz ve mahpus ve idarecilerden duyduklarımız karşısında şaşırmadık dersem yalan olur. Belki daha önce bilmiyor olmamızdan kaynaklanıyordu. Padova Hapishanesi, birçok alanda üretim yapan fabrika gibiydi. Bu hapishanede imal edilen pasta, kurabiye üç kıtaya ihraç ediliyormuş. Üretim odalarına girdik, kurabiyelerden yedik. Oldukça kaliteli üretimden bahsediyorum. Yine bisiklet imal edilip ihraç ediliyor. Devlet ve özel sektörün sekreterlik hizmeti burada veriliyor.

Mahkûmlarla sohbet etme imkânınız oldu mu?

Evet. İşin önemine göre kendilerine iyi fırsat elde ettiklerini söylediler. 1000 Euro maaş alanlar varmış. Bu cezaevine girip çalışmam için hangi suçu işlemem gerekiyor diye sordum.

Sosyal güvenlikleri var mı?

Padova Hapishanesi’nde o dönem 600 mahpus bulunuyordu. Bunlardan 150-200’ü çalışıyordu. Çalışan mahpuslar yabancı uyruklu oldukları için, sigortalık durumları biraz karışıktı. İtalya vatandaşı olan mahpusta sorun yoktu. Dışarıdaki özel sektörde çalışan işçilerin haklarının, mahpustaki çalışan için de geçerli olduğunu söylediler. Üretim yapan firmaların marka değeri söz konusu olduğunun altını çizdiler. Ezberimiz bozuldu. 1000 Euro maaş cezaevinde ne demek! Hangi suçu işlersem bu cezaevine girerim diye ısrar edince bu kez cezaevi yönetimi şaşırdı. 2015 yılında Türkiye cezaevlerinde iş atölyelerinde çalışan mahpusun maaşı 280TL idi. Dönemin adalet bakanı yetkilileriyle, mahpus işçilerin durumlarının iyileştirilmesi konusunda birkaç kez görüştük sonuç değişmedi, iyileştirme yapılmadı.

Özel sektör, üretimini cezaevlerindeki iş atölyelerine yönlendiriyor, doğru mu?

Doğru. Özel sektör üretimini cezaevlerindeki iş atölyelerinde yaptırıyor. İş atölyeleri bir fabrika gibi çalışıyor. Hapishanelere iş yaptıran firmalar mahpuslar zanaat, meslek öğrensin, çıkınca rahat iş bulurlar diye yatırım yaptıklarını dile getiriyorlar. Hapishanelerdeki iş yurtlarının büyük kârlar elde ettiklerini biliyoruz. Açık cezaevleri fabrika gibi. Bu iş yurtlarının ürettiği mallarının satışı için büyük mağazalar açıldı.

İş atölyeleri büyük fabrika kompleksi gibi çalışıyor

Türkiye’de mahkûmlar, 2019 yılı itibariyle 309 ceza infaz kurumunda çalıştırılıyor. 1997’de kurulan iş yurtlarının sayısı her geçen sene artarken mahpus işçi sayısı da artıyor. Özel sektör gıdadan tekstile kadar birçok işi daha ucuza mal etmek için cezaevleri iş atölyeleriyle anlaşma yoluna gidiyor. Özel sektörün cezaevlerindeki iş atölyelerini tercih etmesi dikensiz gül bahçesi gibi. Sendika yok, sigorta yok, grev yok. CİSST için 2018 yılında ‘Türkiye hapishanelerinde işçi mahpus olmak’ raporunu hazırlayan Mustafa Eren, Türkiye’de açık hapishanelerin çalışma esasına dayalı olduğunu dile getiriyor: “Açık hapishanede çalışmak zorundasın. Çalışmayı reddedersen kapalı hapishaneye geri gönderirler. Çok yoğun emek sömürüsü olan bir alan. İnşaatlarda da çalıştırabiliyorlar, ağır çalışma koşulları var diyebiliriz. Özel sektör için çekim alanı olmuş durumda.”