Gerçi, çözümü yani federasyon tezini savunanlar birinci turda yüzde 51,5 oy aldılar ve bu oran ikinci turda çok muhtemelen artacak ama, yine de Maraş’ın bu uluslararası statü ihlalinin sizlere getirebileceklerini özetleyeyim.
Pazar günü ikinci tur geliyor. Hakikaten son fırsatın olabilir çünkü Ankara’nın aldığı bu kararın ardından şimdi bizim yandaş inşaat şirketleri, 1974’e kadar “Akdeniz’in Las Vegas’ı” olarak anılan Maraş’ı yıkıp yeniden yapmak için kaldırmış geliyorlar, söyleyeyim. Ondan sonra da geçmiş olsun.
Yörenin statüsü ve yakın tarihiyle başlayalım. Avrupa Parlamentosunda Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney) milletvekili Prof. Niyazi Kızılyürek hatırlatıyor:
TSK 'nin 1974 harekat planlarında Maraş’ı almak yoktu; nüfusun tamamını oluşturan Rumlar orayı korkudan boşalttıkları için girip aldılar. K. Evren de müzakere masasında vermek üzere aldıklarını M. Ali Birand’a 2002’de söyledi . On maddelik 1979 Denktaş-Kiprianu mutabakatında da Maraş'ın bütünlüklü çözüm olmadan Rumlara iadesi kabul edilmişti.
1983'te KKTC'nin ilanından sonra Denktaş Maraş’ı açma tehditlerine başladığı için, BM Güvenlik Konseyi 1984’de aldığı 550 no’lu kararda bölgenin kendi halkı dışında başkalarının Maraş’a yerleşimini yasakladı ve Maraş’ın BM yönetimi altında meşru sahiplerine (Rumlara) iadesini istedi. Aynı karar, 789 numaralı başka bir kararla 1992’de de teyit edildi. Ama 46 yıl oluyor, TSK burayı elinde tutmaya devam etti.
Son olarak, malum, Türkiye’nin şu andaki yönetimine çok yakın bir Başbakan Ersin Tatar, KKTC’nin ileride AB’ye girmesine kesin bir engel getirecek girişimi yaptı. Hükümetin düşmesi pahasına, burayı koalisyon ortağına bile danışmadan açtı. Hani, KKTC’nin bir eli yağda bir eli balda ya, hiç derdi yok ya, şimdi sürüyle devletin ve bu arada da BM’nin protestolarına sebep oldu. Tabii, başta fazla tepki çekmemek için sadece “sahili” açarak, gücü yeterse arkasını getirmek üzere.
Gerçi, çözümü yani federasyon tezini savunanlar birinci turda yüzde 51,5 oy aldılar ve bu oran ikinci turda çok muhtemelen artacak ama, yine de Maraş’ın bu uluslararası statü ihlalinin sizlere getirebileceklerini bir cümleyle özetleyeyim: AB’ye iyice yabancılaşmak ve belki daha kötüsü, TC’deki Tek Adam Rejimi’ne benzemek.
***
Dış politika açısından AB’ye iyice yabancılaşarak “Türkiye’ye benzemek” kavramı dayanılır şey değil. Tepeden tırnağa sap gibi kalmak demek. Sadece tek dostsuz kalmak da değil, tamamen karşıt ülkelerle çevrilmek demek. Bugünkü Tek Adam Rejimi’nin durumu gibi yani.
Türk dış politikası bugüne kadar hiç ama hiç bu hallere düşmemişti . Ama belki siz daha iyi anlarsınız çünkü KKTC hep yalnız oldu. Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadı ve daha vahimi, Türkiye de onun bağımsızlığını hiçbir zaman tanımadı; hep Ankara’dan yönetti. A’dan Z’ye.
Türkiye’ye kimlerin karşı çıktığına örnek lazımsa çok kısaca (eskiden, “telgraf çeker gibi” derdik) ve kaynaklarıyla verip geçeyim:
Akdeniz meselesinde arabuluculuğa soyunan Almanya karşı . Fransa “kafadan” karşı. Türkiye’yi D. Karabağ meselesinde şimdi “masaya” yaklaştırmayan Rusya karşı . ABD, Yunan donanmasıyla Akdeniz’de tatbikat yapıp duruyor . AB, Maraş açılımının son bulmasını istiyor ve hatta sopa gösteriyor . Güvenlik Konseyi kararı ihlal edilen BM tabii ki karşı, yukarıda belirttim.
Devam: Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) karşı. İsrail karşı. S. Arabistan karşı. Mısır karşı. Fas karşı . Irak karşı . Arap Birliği karşı . Suriye tabii ki en baştan karşı.
Ne kaldı geriye? Hani ne demişti Napolyon barut bitmişti diyen askere, şunu baştan söylesene, demişti. Ben de söyleyeyim: Yarabbi, İsrail ile Arapların birlikte karşı oldukları tek ülke haline geldi Türkiye, daha ne diyeyim?
Kıbrıslı kardeşim, şu andaki yalnızlığının tadını çıkarmaya bak, çünkü seni böylesi bir yakın gelecek bekliyor sanki.
***
İç politika açısından Türkiye’ye benzemek demek, başörtüsünün vs. Kıbrıslı kadınlara empoze edilmesi demek değil. Yaz sıcağında şort giyen kızların şurada burada, otobüslerde dövülmesi, saldırganın da serbest bırakılması demek değil. Çünkü medeni bir yer olan KKTC’ye bunları yaptırmaya Tek Adam Rejimi ve yandaşları dahi cür’et edemez.
Ama yaptırmaya cesaret edebilecekleri ve hatta girişebilecekleri başka şeyler var:
Geçmeseniz bile parasını dolar üzerinden tıkır tıkır ödeyeceğiniz yollar ve köprüler şimdi “Maraş’ın yeniden inşası” bahanesiyle başınıza gelebilir. Bugün sigortalı olarak yararlandığınız hastaneler Ankara’daki Numune ve Yüksek İhtisas gibi kapatılabilir ve bunların tıbbi cihaz ve demirbaşları kiloyla satılabilir . Ve sonuçta, sizin vergilerinizle şirketlere dolar üzerinden yaptırılan (ve şimdiden dolar üzerinden bütçeye muazzam yük getiren) şehir hastanelerine gidersiniz. Sebep: Bu şirketler için Türkiye’de deniz tükendi.
Hatta, siz böyle şeylere alışkın değilsiniz, aklınız belki almayacaktır ama, haber alma özgürlüğünüz de sona erebilir. Bizde 3 ayda en az 347 internet haberine sansür geldi . Ayrıca şimdi sansür kararlarını yayınlamak da yasaklandı; yani sansüre sansür geldi . Demokrat Parti’nin son dönemindeki gibi.
Eğer aklınız bu söylediklerime yatmıyorsa, en nihayetinde şunu düşününüz:
Bugüne kadar Kakatece, başta enflasyon olmak üzere Cicitece’nin (muhterem savcı bey, bu Kıbrıs’ta bir espridir) hangi hastalıklarını kopyalamadı ki otomatik olarak? Şimdi bi de Ankara’nın temsilcisi yönetecek olursa, Covid-19’dan beter bulaşabilir, iyi düşünün.
***
Eliniz ne yapar bu durumda?
Siz bileceksiniz kardeşim. Ben Kıprızlı olsaydım ne yapardım, ancak onu önerebilirim:
1) Maraş’ı açmak türünden, AB’ye girmeyi ebediyen engelleyecek şeyleri savunanları, Ankara’daki Tek Adam Rejimi’nin uzantılarını seçmemek. Kimi seçerseniz seçin, onları seçmeyin derim.
2) Federasyon tezini savunmaktan asla vazgeçmeyin. Sizin geleceğiniz, kültürden ekonomiye ve siyasete, Türkiye’de değil kesinlikle AB’de. Bunun içindir ki herkes güneydeki Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığını ikinci vatandaşlık olarak almakta. 2,5 yıl önce (Nisan 2018) bile sayıları 110.734 idi . Yani bugünkü 326.000’lik KKTC nüfusunun üçte birinden fazla.
3) Bunları yaparken, AB’yi ve Rumları bir daha korkunç hatalar yapmamaya bıkmadan usanmadan davet edin. Yani sizin onayladığınız Annan Planı’nı Rumların reddetmesi rezaletini ve AB’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Güney’i) sizler olmadan alelacele AB’ye kabul edivermesi skandalını kastediyorum.
4) Bunları yaparken, aynı zamanda, Türkiye’ye ekonomik bağımlılıktan kurtulmak için AB fonlarının şimdiden harekete geçirilmesini ısrarla talep edin.
Gazanız mübarek olsun kardeşlerim. Her ülke hak ettiği gibi yönetilirmiş.