Ermeni Kültürü Platformu h-pem.com’un sosyal medya stratejisti Shahen Araboghlian, Batı Ermenicesinin mevcut durumuna dair ezberleri sorgulayarak, sanal ortamda bu alanda yaşanan canlanmaya dikkat çekti. 8 Haziran’da ‘The Armenian Weekly’ dergisinde İngilizce olarak yayımlanan yazının Türkçe çevirisini sunuyoruz.
SHAHEN ARABOGHLIAN
H-pem.com’un editörü Rupen Janbazian, ‘Meet the Revolution’ [Devrimle Tanışın] adlı podcast yayınının dördüncü bölümünde durumu mükemmel bir şekilde açıkladı: “Pandemi döneminde dil (Batı Ermenicesi) konusunda neredeyse ‘sanal Zartonk’ denebilecek, bir tür çevrimiçi Rönesans yaşandı.” Haksız mı? Son üç ayı Sünger Bob’un arkadaşı Patrick’in kayasının altında geçirmediyseniz, Batı Ermenicesindeki çevrimiçi hareketlenmeyi mutlaka siz de fark etmişsinizdir.
Şubat ayında Gulbenkian Vakfı Ermeni Toplulukları Departmanı, Lübnanlı gençlerin Batı Ermenicesindeki yaratımları için oluşturulan ‘Yaratıcı Kültür’ programını duyurdu. Neil Armstrong’un Ay’a ayak basışı gibi küçük bir adım olan bu programla, yenilikçi yöntemlerle dilin canlandırılmasına dair bir tartışma başladı. Hemen ardından, küresel bir pandemi ve bu yazıya başlığını veren olay geldi. Batı Ermenicesinde, yaratıcılık ürünü, sözünü sakınmayan, esprili içeriklerin sayısında patlama oldu. Bu patlamanın ardında, insanların, aşina oldukları, aile içindekilere benzer, vatanseverliğe, milliyetçiliğe değil şimdiki zamana, günlük hayata dair sohbetleri, okul kitaplarında, dersliklerin dört duvarı arasında değil çevrimiçi mecralarda, ve tabii, güçlü her dilde olduğu gibi, canlı olarak izlemeye, dinlemeye duyduğu yoğun ihtiyaç vardı.
Bu yazıda sanal âlemde Batı Ermenicesinde üretilen çok yönlü içeriklerin ayrıntılı bir dökümünü çıkarmaya çalışacağım; son kısımda, dilimizin ölmeye yüz tuttuğunu düşünenlere yönelik bir mesajım olacak, çünkü hiç de öyle bir durum yok ortada.
Son dönemde, Instagram hesabımın ‘timeline’ının her yanından, Աղուոր Բաներ (Ağvor Paner – ‘Güzel Şeyler’; şair Zahrad’ın “Güzel şeyler olduğunda / (…) Güzel şeyler olur” dizelerinden ilhamla) gibi entelektüel-sanatsal sayfalar filizlenir oldu. Bunların bazıları yaratıcı niteliklerini canlandıran eski sayfalar, bazıları ise feminizm, 1 Mayıs, #BlackLivesMatter [Siyah Hayatlar Önemlidir] savunuculuğundan, zekâ ürünü diyalog argosu alternatiflerine ve kendini tecrit etme çağrılarına kadar uzanan, Batı Ermenicesinin sanal âlemdeki bilinmezliğine kanat açmış yeni sayfalar.
Esasen, kültürel açıdan hiç olmadığı kadar güçlü durumda olan İstanbul Ermeni toplumu sayesinde Batı Ermenicesi podcast’ler popüler oldu. Ասպանդակ/Asbantag’ı [Üzengi] duydunuz mu? Peki, անուն ճաշ քաղաք / anun caş kağak’ı [isim-yemek-şehir]? Duymadıysanız mühim değil, şimdi duymuş oldunuz. H-pem’de yayınlanan, William Saroyan’ın öykülerinin yer aldığı sesli kitaptan haberdar mısınız peki? Yeğya Akgün’ün, Yervant Odyan ve Hagop Baronyan’ın mizah eserlerini radyo tiyatrosu olarak sunduğu YouTube kanalından?
Ara Madzounian’ın ödüllü ‘The Pink Elephant’ı [Vartakuyn Piğı; Pembe Fil], Tony Partamian’ın Sunderland Ödülü alan ‘Hrametsek’i [Buyurun], Vatche Boulghourjian’ın Cannes’da ödül alan ‘Fifth Column’ı [Hinkerort Zorasun; Beşinci Sütun] gibi eski kısa filmler yeniden su yüzüne çıktı; genç kuşak bu filmleri el üstünde tutuyor. Hamazkayin Eğitim ve Kütür Birliği Lübnan Teşkilatı’na bağlı İpekyan Tiyatro Kumpanyası, performanslarının kayıtlarını YouTube’a koymaya başladı.
İş burada bitmediği gibi, gittikçe tuhaflaşıyor. Sebu Simonian, Los Angeles Doğa Tarihi Müzesi’ndeki Dinozor Salonu’nda Batı Ermenicesiyle sanal tur mu yapıyor? Alayım! İstanbullu bir Ermeni, YouTube kanalında, bana paskalya çöreği tarifi mi veriyor? Harika! Vahe Berberian’ın her hafta sanal ortamda yaptığı –ve her seferinde yakalamayı başardığım– tolkşov mu? O da emrinize amade!
Buraya kadar entelektüel-sanatsal ve görsel-işitsel işlerden söz ettim ama bunlar daha işin yarısı. Yeni bir akım olarak, konu ne olursa olsun yalnızca Batı Ermenicesi tweet atmaya adeta yemin etmiş bir Twitter topluluğu içinde yer alan Garin Bedian sayesinde, Batı Ermenicesi haikular popüler oldu. Bu topluluğun heyecanlı üyelerinden biri olarak ben de, eski arkadaşım Sevan Gharibian’a ve yeni arkadaşım Sarin Akbaş’a mesaj attım ve birlikte, Batı Ermenicesindeki ilk ve tek Telegram kanalı olan Ի՞նչ Կայ Չկայ / İnç ga çıga’yı [Ne var ne yok] kurduk. Halihazırda 300’e yakın abonesi olan bu kanalda, sipariş üzerine hazırlanmış, kullanması eğlenceli etiketler, minik testler, edebiyat örnekleri ve yaratıcılık ürünü başka işler var. Kısa bir süre önce, Hamazkayin’e bağlı yayınevinin resmî Facebook sayfası Kantsaran [Hazine], genç Ermenileri pandemiyle ilgili şiirler yazmaya teşvik etmek için çevrimiçi bir yarışma başlattı (#ՏունըՄնանքՈւՍտեղծագործենք - Dunı Mınank u Isdeğdzakordzenk; Evde Kalıp Yaratalım). Gulbenkian Vakfı’nın yeni tesis ettiği ‘Be Heard’ [Kendini Duyur] ödülü, Ermenilerle ilgili olmayan konuların nasıl –ve neden– Ermenice olarak tartışılabileceğine ve bunun önemine dair yeni bir diyaloğu ateşledi. Bu da, ait olduğum topluluğu ve daha geniş bir kitleyi, gayet aşina olunan ama yalnızca sınırlı sayıda konunun, bitmek bilmeyen bir döngü içinde tartışılmasında kullanılan bir dilde yaratımlarda bulunmaya teşvik etti.
Dijital mecrada eğitim sektörü de canlanmış durumda. Batı Ermenicesiyle ilgili o kadar çok eğitsel içerik var ki... Ne yazık ki, biz diasporadakilerin çoğunun bu alanda adım atması ancak pandemi sayesinde oldu. ABD’nin Watertown şehrinden Alik Arzoumanian’ın, anaokulu öğrencilerine bir Dr. Seuss klasiği anlatması YouTube’da sansasyon yarattı ve diasporadaki öğretmenlere, artık büyük bir ihtiyaç olan sanal mecraya adım atmaları için, bu yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı. ‘Yeni başlayanlar için matematik’ten tutun, aklınıza gelebilecek her konuda yaratıcı işler yapan bu insanlar, Gulbenkian Vakfı’nın ‘Çevrimiçi Ermenice Eğitim Ödülleri’ gibi inisiyatiflerle daha da fazla teşvik görüyor.
Fakat çocuklar, umduklarından çok daha fazlasını buldular, çünkü iş okulla bağlantılı öğrenimde bitmiyor. Hamazkayin Kanada Teşkilatı’nın, Facebook’tan canlı olarak yayınlanan ‘masal vakti’ programları; Parev Arev’in artık sık aralıklarla yüklediği kafiyeli tekerlemeler; Pokrig’in klasik masallar için hazırladığı animasyonlar; çocuklara dönük orijinal içeriğiyle ‘Lala ve Ara’ uygulaması; Ermeni Hayırseverler Birliği’nin (AGBU) Armenian Virtual College [Ermeni Sanal Üniversitesi] üzerinden başlattığı ücretsiz ‘Eğitim Alanı’ girişimi; kaliteli dublajıyla ‘Hazine Adası’; TUMO’nun yeni çizgi romanı; arkadaşım Sarin’in YouTube’da verdiği dilbilgisi dersleri; hatta Hemşin lehçesinde hikâyeler – liste böyle, uzayıp gidiyor. Nayiri.com yakında akıllı telefonlar için bir otomatik düzeltme uygulaması çıkaracak; dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan bir grup genç, romanlar yayımlayacak. Eminim, karşılaşmış olduğum ama burada atladığım bir sürü başka çevrimiçi içerik de var.
Diğer yandan, arkadaşlarımın dile getirdiği birkaç haklı kaygıyı da belirtmekte fayda var. Kourken Papazian, tüm bunların “yapılması gereken reformlar içinde okyanusta bir damla” olduğuna dikkat çekiyor; Kayane Madzounian da, çevrimiçi ortamda bulunan ve fiziksel varlıktan yoksun olan bu soyut içeriğin, sokağa çıkma kısıtlamaları sona erdiğinde göreceği muamele konusunda kaygılı.
2020’nin henüz yarısında ve görünen o ki pandeminin –kiminle konuştuğunuza bağlı olarak– daha sadece birinci dalgasının içinde olmamıza rağmen, elimizde bu kadar çok şey var. Ermenilikten uzak yaşamlarımız hakkında, Ermenice konuşmak için ihtiyacımız olan tek şey, Ermenilikten uzak yaşamlarımızda böyle bir kesinti olmasıydı belki de.
Belki UNESCO baştan beri yanılıyordu; belki de dili canlı tutma konusunda biz fazla tembellik etmişizdir, kabahat bizdedir.
Soykırım sonrasında yerinden-yurdundan olma, yas ve göç meseleleriyle fazlasıyla meşgul olduğumuzdan, dilimizi ‘havalı’, ‘modaya uygun’, ‘argolu’ hâlâ getirme aşamasını es geçmiş olabiliriz.
Belki müfredat programlarımız salt gelenekle ilgili şeylere sıkışıp kalmış, çocukların ve gençlerin ilgi duyduğu her şeyi bir kenara itmiştir.
Belki, imla ve gramer hatalarını gerekenden daha fazla düzelterek, bu konularda haddinden fazla tartışarak, gençlerimizin dilden hepten uzak durmalarına neden olmuşuzdur; çünkü, açıkçası, kitap yayımlamıyorsak, արեւ (arev; güneş) kelimesinin է (e) harfiyle mi yoksa ե (yeç) harfiyle mi yazıldığı umurumuzda değil.
Dilimizi yeterince modernleştirmemiş olabiliriz; ‘tabu’ kelime haznesi yok denecek kadar küçük olabilir; ‘seksi’ kelimesinin dilimizdeki karşılığı kulağa yeterince seksi gelmiyor olabilir, hatta belki de bunun nedeni, seksiliğin Ermenilere uygun bir şey olmamasıdır.
Yaşlı kuşağın, nefes alıp, bize evimizdeymişiz hissi veren ama aynı zamanda günlük hayatta kullanamayacağımız kadar uzak gelen bir dilde bir şeyler yaratmamız için alan açmasının zamanı gelmiştir belki de. Bana կոր/gor kelimesini kullanıp kullanamayacağımı söylemekten neden vazgeçmeniz gerektiğine dair bir ipucu olarak kabul edin bunu, çünkü kullanmaya devam edeceğim. Argo da dildir.
Belki doğru yoldayızdır, belki de yanlış kelime, yanlış fiil kullanacağız diye fazla çekinik davranıyoruzdur ama artık yeter. Benim kuşağımın, kendisine doğru zaman, doğru yer ve kaynaklar sunulduğunda yaşlı kuşakları etkileyen işler yaptığı bilinir, bu konuda hakkı sık sık teslim edilir. O hâlde bize bunu verin, kuşkularınız olsa da bize güvenin ki UNESCO’nun yanıldığını kanıtlayabilelim.