MEHMET FATİH USLUTezi, Venedik San Lazzaro Adası’ndaki arşivde bulunan ilk Türkçe tiyatro oyunları üzerineydi. Bunlar Ermeni harfleriyle 18. yüzyıl sonundan yazılmış oyunlardı ve aslında Türkçe tiyatro yazarlığı için bir milada işaret ediyorlardı, zira bu 25 civarında oyun, bizim ilk Türkçe tiyatro metni olarak bildiğimiz Şair Evlenmesi’nden yaklaşık 70 yıl önce kaleme alınmışlardı.
Çok sevgili dost Yervant Baret Manok’la 2007 senesinin yazında Venedik’te düzenlenen Padus-Araxes Ermenice Yaz Okulu’nda tanıştım. Kursun tecrübeli öğretmenlerinden ve kursun düzenleyicisi olan hocamız Boğos Levon Zekiyan’ın en eski öğrencilerindendi. 1958 İstanbul doğumlu olan Baret küçük yaşta İstanbul’dan Venedik’e gelmiş, orada aldığı lise ve üniversite eğitiminden sonra Fransa’ya yerleşmişti. Kurstaki herkes gibi ben de kendisini çok sevdim. Hem çok iyi bir öğretmendi hem de çok iyi bir insan.
Kurs sırasında bana Venedik Ca’ Foscari Üniversitesi’nde 1984 senesinde savunduğu bitirme tezinden bahsettiğinde Osmanlı tiyatrosu üzerine doktora çalışması yapan bir öğrenci olarak heyecanlandım. Tezi, Venedik San Lazzaro Adası’ndaki arşivde bulunan ilk Türkçe tiyatro oyunları üzerineydi. Bunlar Ermeni harfleriyle 18. yüzyıl sonundan yazılmış oyunlardı ve aslında Türkçe tiyatro yazarlığı için bir milada işaret ediyorlardı, zira bu 25 civarında oyun, bizim ilk Türkçe tiyatro metni olarak bildiğimiz Şair Evlenmesi’nden yaklaşık 70 yıl önce kaleme alınmışlardı. Baret bu değerli tezi teslim edeli yirmi yıldan fazla olmuştu. Elbette eserinin değerinin farkındaydı ama bir köşede kaldığı, hiç duyulmadığı, kimselerce okunmadığı için de bir o kadar mutsuzdu.
Biraz da kendisinin yumuşak ve tatlı tabiatından güç alarak tezinden bir makale çıkarması için ısrarcı oldum. Kırmadı, bu oyunlardan birini de içeren makalesi Kritik dergisinin ilk sayısında yayımlandı. Yazı ilgi çekince, Fırat Güllü’nün girişimiyle tezin tümü bgst yayıncılık tarafından yayımlandı. Metnin İtalyancadan çevirisini yapmak da bana nasip oldu. Altı yıllık bir maceranın sonunda yapıt ‘Doğu ile Batı Arasında San Lazzaro Sahnesi: Ermeni Mıkhitarist Manastırı ve İlk Türkçe Tiyatro Oyunları’ adıyla 2013 yılında basıldı. Dile kolay, tezin Venedik’te savunulmasından yaklaşık otuz yıl sonra…
Böylece sevgili Baret’in hayatında başka bir dönem başladı. Kitabın yayımlanışıyla beraber sık sık İstanbul’a geldi, önce kendi kitabı ve ilk tiyatro oyunları, daha sonra ise hakkında araştırma yaptığı farklı konular üzerine üniversitelerde, vakıflarda ve başka kamusal mekânlarda Türkçe ve Ermenice çok sayıda konuşma yaptı. Son yıllarda, antik dönemlerden bu yana Ermenilerin İslam’la ilişkisi ve İslamlaşmış Ermeniler üzerine kafa yoruyordu.
Sanırım bu sürecin en güzel anlarından biri kendisinin öğretmenlikte 30. yılını tebrik etmek için düzenlenen etkinlik oldu. 2017 yılında (Levon) Zekiyan Hoca’nın arzusuyla, Baret’in öğrencisi olma şansını bulmuş farklı kuşaktan dostlar İstanbul’da bir etkinlikte Baret’i ve öğretmenliğini anlattılar. Padux-Araxes Yaz Okulu’na gitme şansını bulanlar hatırlayacaklardır, Baret dersini aynı anda Ermenice, Türkçe, Fransızca, İtalyanca anlatan hem çok başarılı hem çok öğrenci dostu bir öğretmendi. Bu, elbette onun için anlamlı bir 60. yaş hediyesi oldu. Ama sanırım daha önemlisi bu erken vefattan önce böyle bir güzel etkinlik düzenlenebilmiş olması hepimiz için küçük de olsa bir teselli gibi duruyor.
Burada Baret’in dostluğu için ayrı bir bölüm açmak isterim. Baret gerçekten hep çok incelikli ve hatırşinas bir dosttu. Onun İstanbul’a her gelişinin ayrı bir keyfi vardı, ara biraz uzayınca birbirimize “Baret niye gelmiyor?” diye sorar olmuştuk. Biz İstanbul’da oturan ama birbirini göremeyen Osmanlı tiyatrosuna meraklı dostlar için mutlu bir buluşma vesilesiydi Baret. Ama öte yandan buradan Paris’e giden herkes için hep tatlı, koruyucu, misafirperver bir “ağabey”di. Bizi güzel ailesiyle beraber güzel sofralarda ağırladı, çözemediğimiz sorunlar olduğunda ilk koşan oldu. Ve her zaman o sıcak, samimi ve hakiki dostluğuyla ve kardeşliğiyle bizi sarmaladı.
Her ölüm elbette erkendir ama Baret’i tanıyanlar onun nasıl hayat dolu, güçlü kuvvetli, muhabbetli ve neşeli olduğunu hatırlayacaklar. Hâlâ bir delikanlıydı o. Böyle birine bu kadar erken gitmek hiç yakışmadı. Ve biz Türkiye’deki dostları onu geç bulduk, çabuk kaybettik.
Asdvadz hokin lusavare baron Baret, sevgili öğretmenim, değerli dostum…