MEB istatistiklerine göre 5.138 tane imam-hatip’in (orta+lise) faaliyette olduğu, son bir yılda da 798 tane yenisinin açıldığı Türkiye’de, kapatılmış durumdaki tek Hıristiyan imam-hatip okulu kapalı kalsın diye birdenbire düzenlenen böyle bir “panel” niçin?
Bu hafta CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu’nu yazacaktım. Hani, şöyle demişti: “Tezkereye evet dememiz doğru politikaydı” . Üzerine çok yazıldığı için, “CHP gibi muhalefet, her dingildeyen iktidara nasip olsun, amin!” deyip geçmek ve beni endişelendiren bir konuyu yazmak istiyorum:
***
Türk Tarih Kurumu (TTK), 1971’de kapatılan ve hâlâ kapalı tutulan Heybeliada Ruhban Okulu (HRO) konusunda 1 Kasım’da “Heybeliada: Tarih, Medeniyet ve Adalet Paneli” düzenledi. Ada’da, HRO’ya komşu bir lisede.
Giden arkadaşların söylediklerine göre, beş hoca çok yerli ve milli konuşmalar yapmışlar. Ankara’da oturduğum için ben gidemedim. Ama konuşmacılardan TTK Başkan Yardımcısı Güray Kırpık’ın AA’ya önceden verdiği demeci okuyup yeterince fikir edindim:
Mealen: Ocak 1923’te Lozan görüşmeleri sürmekteyken, M. Kemal Paşa bir gazeteye Fener hakkında, “her türlü terör ve isyan faaliyetini desteklemiş Patrikhane” demiş. Patrikhane hain olduğuna göre, ona din adamı yetiştiren HRO da bir ihanet yuvası oluyor mantıken.
İyi de, Patrikhane’nin Yunan başkaldırısına kesinkes karşı olduğu biraz tarih okumuş herkesin bildiği bir husus; çünkü cemaati elden gidecek. Üstelik, tarih boyunca devletle arasını iyi tutmaya çalışmış ve tutmuş.
Ama bu o kadar önemli değil. Başka sorular var:
1) E. Büyükelçi B. Şimşir’in 1990 tarihli TTK yayını Lozan Telgrafları 1 kitabına bakıyoruz (s. xiv), gönderilen Heyet’e verilen 3 sayfa halindeki 14 maddelik talimatta Patrikhane’den tek kelime bahis yok… Yani “Patrikhane’yi istemiyoruz” diye bir talimat verilmemiş Heyet’e.
2) Sonuçta, Lozan metninde de böylesi bir “ihanet yuvası” Patrikhane’den tek kelime bahis yok; Patrikhane yerinde kalmış.
Bu durumda, Lozan’ı yapanlar, başta da lider M. Kemal Paşa, ülkeye ihanet mi ettiler acaba?
***
Sayın Kırpık ilave ediyor: “ASALA’nın arkasında da Patrikhane’nin uzantıları çıkmıştır”. Ben olsam, böylesine olağanüstü bir “bilgi”yi böyle havada bırakmaz, dipnot verir, kamuoyunu tam aydınlatırdım. Dipnot diyorum, çünkü bunları söyleyenin unvanı: “Prof. Dr.”
Dahası, Prof. Kırpık bu demeçte, bu işleri bilenlere yüz seksen derece yanlış gelen “bilgi”ler vermiş. O kadar ki, bunları düzeltmeye kalksam kitap olur. En iyisi siz önce kendisinin AA’ya demecini okuyun , ardından da aşağıda yazacaklarımı.
Prof. Elçin Macar’ın Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi kitabından (s. 288-299) özetliyorum ki, okuma alışkanlığı olmayanlara kolaylık olsun; bakarsın lazım bile olur Tek Adam Rejimi gümbürdediğinde.
***
19. yüzyıl ortasına doğru Rumeli halkları bağımsızlık ilan edip kendi ulusal kiliselerini kurmaya başladıkları (ve Anadolu’da da misyonerlerin Ortodoks tebaayı Katolik ve Protestan yaptıkları) ortamda, Osmanlı ile Patrikhane’nin kaderleri kesişiyor:
İmparatorluk toprak kaybını, Patrikhane de cemaat kaybını engelleme derdine düşüyor. Ve HRO 1844’te Patrikhane tarafından bu amaçla kuruluyor.
HRO, adı üstünde, ruhban (din adamı) yetiştirme okulu. Yani bir Hıristiyan imam-hatip lisesi. Lozan’da buna ilişkin Md. 40 aynen şöyle:
“[Gayrimüslim azınlıklar] (…) giderlerini kendileri ödemek üzere, (…) her türlü okullar (…) kurmak, yönetmek ve denetlemek (…) konularında eşit hakka sahip olacaklardır.”
Heybeliada’da yapılan “panel” herhalde bu hükme tepki. HRO, yerli ve milli imam-hatiplerimizle nasıl eşit olabilir?
***
Milliyetçi politikaların fırtına gibi estiği 1930 ve 40’larda HRO da kamulaştırma gibi devlet girişimlerine maruz kalıyor. Ama DP’nin iktidara gelmesinden sonra durum değişiyor; aynen, AKP’nin ilk dönemde (2003-04) Gayrimüslimlere çok iyi davrandığı gibi.
İlk 4 yıllık bölüm diğer azınlık liseleriyle eşdeğerde kabul ediliyor. Teoloji (ilahiyat) bölümü “Teoloji İhtisas Okulu” olarak değerlendiriliyor ve yurt dışından da öğrenci kabul etmeye başlanıyor. Verilen diplomada, “Teoloji bölümünü bitirenler, lise üzerine en az bir yıllık meslekî tahsil veren okullar derecesinde öğrenim görmüş sayılırlar” yazılı. (Bende var bunun fotokopisi).”
27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra tekrar bir baskı dönemi geliyor ve HRO Türk-Yunan ilişkilerinde koz olarak devreye sokuluyor.
625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun bazı maddeleri, özel üniversite kurulamayacağı gerekçesiyle Ocak 1971’de AYM tarafından iptal edilince, teoloji bölümü İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü antetli, 12.08.1971 tarih ve 101787 sayılı gizli yazıyla kapatılıyor. Lise kısmı “Heybeliada Özel Rum Erkek Lisesi” adıyla devam ediyor.
Teoloji bölümünün resmen kapatılması için Patrikhane’nin yaptığı talep ise, B. Trakya’da “karşılıklılık” durumu yaratır endişesiyle MEB tarafından reddediliyor. (Prof. Kırpık’ın AA demecinde “Patrikhane kendisi kapattı” dediği bu, işte).
***
Bu arada Sulh Hukuk Hakimliği okula kayyım tayin ediyor: Avukat Simeon Tahmincioğlu. (Bi o zamanın kayyımına baaak, bi bu zamanınkilere. Ayrıca, bi o zamanın sulh hukuk hakimliğine baaaak, bi bu zamanınkilere).
Simeon Bey, Ankara Hukuk’tan Prof. İlhan Akipek’i avukat tutuyor ve kapatılmaya karşı Kasım 1971’de Danıştay’da dava açıyor. Özetle şu üç temel gerekçeye dayanarak:
1) HRO bir yüksekokul değildir. Olmadığı, MEB’ce tasdikli Heybeliada Rum Rahipler Öğretim Yönetmeliği’nde (1953) açıkça belirtilmiştir. Ayrıca, [yukarıda sözünü ettiğim] Teoloji diplomasında da yazmaktadır.
Zaten, “Teoloji” ibaresi dışında normal TC lise diplomalarından hiçbir farkı bulunmayan bu diplomalarda, diğer lise diplomaları gibi okul müdürü ve il milli eğitim müdürünün imzası vardır. Oysa o dönemde yüksekokul diplomaları okul müdürü ve milli eğitim bakanı tarafından imzalanmaktadır.
[Bizdeki imam-hatiplilerin aksine] sadece rahiplik mesleğine devam edebilen mezunlar, askerliklerini diğer lise mezunları gibi er olarak yapmakta ve öğrenimlerine üniversitede devam etmek isterlerse giriş sınavına tabi olmaktadırlar.
2) Devlet de HRO’yu yüksekokul kabul etmemektedir. Çünkü AYM’nin 1971’de kapattığı bütün özel yükseköğretim kurumları bir üniversiteye bağlanmışlardır, HRO için böyle bir işlem yapılmamıştır.
3) HRO 1844’te açılmış bir azınlık meslek okuludur; 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na göre kurulmamıştır. 625’in iptal edilmemiş olan 25. maddesi ise, okullar konusunda Gayrimüslimleri eşit hak sahibi kılan Lozan Md. 40’a gönderme yapmaktadır ve AYM’nin iptal kararı sonucunda başka orta dereceli okullar kapatılmadığı için, eşitlik ilkesi ihlal edilmiştir. Ayrıca, Lozan Md. 40’ın getirdiği din özgürlüğünün Hıristiyanlık için ayrılmaz bir parçası olan ruhban yetiştirme de engellenmiştir.
***
Davadan ne sonuç çıktı dersiniz? Reddediliyor. Gerekçe: Patrikhane’nin tüzel kişiliği yoktur, dava açamaz. (Bugün de durum aynı).
1980’lerden sonra Türkiye’nin her yanında özel yükseköğretim kurumları “vakıf üniversiteleri” adı altında tekrar açılıyor. Fakat HRO açılamıyor. Çünkü 1982 Anayasası (Md. 24) ve YÖK Yasası (Md. 3), askerî ve dinî yükseköğretim kurumlarının yalnızca devlet tarafından açılabileceği hükmünü getirmekte.
***
MEB istatistiklerine göre 5.138 tane imam-hatip’in (orta+lise) faaliyette olduğu, son bir yılda da 798 tane yenisinin açıldığı Türkiye’de, kapatılmış durumdaki tek Hıristiyan imam-hatip okulu (Rumlar dışında diğer Gayrimüslimlerin zaten yok!) kapalı kalsın diye birdenbire düzenlenen böyle bir “panel” niçin?
Acaba, iktidarda kalabilmek için Tek Adam Rejimi’nin kullandığı cephane, yani durup durup “FETÖcü” toparlamak ve “teröristler”e içte ve dışta “harekat”, Suriye’deki yeni durumda yetersiz mi kaldı?
Acaba sırayla Rum, Musevi, Ermeni ve Süryani cemaatlerine verdirilen “Suriye Harekatına destek” demeçleri yetmedi de, Mahşerin Dört Atlısı’nın (Dinci AKP + Irkçı MHP + Ehlileştirilmiş Ergenekon + Ulusolcular) desteğini sürdürmek için şimdi de Gayrimüslimler mi cephane yapılacak?
22 Ekim’de Konya’da duraklara “Yahudileri ve Hıristiyanları Dost Edinmeyin – Maide Suresi 51. Ayet” diye afişler asılırken, 29 Ekim Saray resepsiyonu “Kur’an tilaveti”yle açılırken, 1 Kasım HRO paneli sürecin “prof’ça” devamı olmasın?
Çünkü hatırlıyoruz, Sovyet Rusya Boğazlar’a sulandığında, iki Gürcü prof’a Tiflis Komünisti gazetesinde 14.12.1945’te bir makale yayınlatılmıştı. “Türkiye’den meşru isteklerimiz” başlıklı bu yazı, ertesi hafta devletin resmî gazetesi Pravda ve yarı-resmî gazetesi İzvestiya tarafından da iktibas edilmişti…