Akademisyen Sevan Amiroğlu'nun "John Cage'in Müziğinde Zaman Organizasyonu" başlıklı yüksek lisans tezi Mimar Sinan Üniversitesi Müzikoloji Anabilim dalı tarafından kabul edildi. Amiroğlu yüksek lisans tezinde minimal müziğin önde gelen isimlerinden ABD'li besteci ve yazar John Cage'in eserlerine odaklanıyor. Amiroğlu'nun tezde dile getirdiği ifadeyle "20. yüzyılın önemli bestecilerinden biri olan John Cage’in müziğinde zamanı, zamanın organizasyonunda kullanılan yöntemleri, yapı kavramının müzikte zaman üzerinde belirleyici rolünü" inceliyor. Amiroğlu ile "Yaptığımız her şey müziktir" diyen, 1992 yılında 80 yaşında hayata veda etmiş John Cage'in modern müzik tarihindeki yerini ve bu tezle neyi amaçladığını konuştuk.
John Cage’in müziğe yaklaşımındaki belirleyici unsur neydi?
Yeni müziği (contemporary music) dinlemek için Cage’in bir önerisi vardı. Yeni müzik yeni tür bir dinleme şeklini ortaya çıkardı; yeni bir dinleme yaklaşımı. Size müzikle aktarılmaya çalışılan şeyi anlama girişiminden vazgeçerek sadece dinlediğimiz seslerin aktivitesini incelemek. Bunu birçok şekilde somutlaştırabiliriz ancak işin içinden çıkmanın en kolay yolu çizgisellik üzerinden ilerlemek. Manyetik bant teknolojisi yepyeni bir imkânı tanıştırmıştır: zamansal sıralama bantta şifrelidir ancak bunu kesip parçalayabilir verili sıralamayı değiştirebiliriz; hatta başka bantlardan aldığımız parçaları bu elimizdeki banta ilave edebiliriz. Anlatının çizgisel ilerleyişi parçalandığında içindeki öğelerin sıralaması ve ardışıklık ilişkileri ile ortaya çıkardıkları anlamın pek de bir önemi kalmıyor. 1950’lerden itibaren yeni müzik bestecilerinin bu parçalanmayı kendi müziklerine ithal ettiğini görüyoruz. John Cage bu örnekler içinde en uç bestecidir. Yani anlam kırılmış, paramparça haldedir. Sesler arasındaki ilişkilerde eğer varsa bir şiirsellik gözlemleyebiliriz (diğer bir avangard besteci Morton Feldman örneğinde bu görülür). Eğer o da yoksa (ki John Cage örneğinde genelde yoktur) seslerin kendisi ile veya kompozisyon içinde ses ile aynı öneme sahip sessizlik ile baş başa kalırız.
Bu açıdan Cage, farkında olunmaksızın üretilen trafik gürültüsünü de müzik olarak değerlendiriyordu. Ancak bu müzik Beethoven’dan farklıydı. Beethoven örneğinde sanki biri konuşuyor, fikirlerini düzenli bir şekle sokmuş ve aktarıyor ve bunları dinliyormuş gibi hissettiğini söylemiştir. Trafik örneğinde ise her ses kendi başına bir aktördür. Bunlar diğer ses kalabalıkları içinde diğerleriyle çeşitli ilişkiler kurar; bazıları hiyerarşiktir, daha cılız olanı bastırır, diğeriyle ağız birliği yapar, bir öncekine muhalefet eder, sonsuz sayıda aktivite. (Tabii burada bu tanımlar benden kaynaklı bir siyaset izliyor.) Dinleme eylemi ise tanımlanma ihtiyacına dahi gerek duymayan bu aktivitelere yönelmiştir. Eğer dinlemeyi öğrenirsek çevremizdeki her şey müziktir. Bu söylediklerim elbette John Cage’in 1950 ve sonrası ve özellikle 1960‘larda Amerika’da öne çıkan bir akım olan Fluxus dönemi için geçerlidir. 1930- 1950 arası farklı şeylerden de söz edebiliriz.
Okuyucularımız John Cage'i tanımayabilir. Klasik müzik içinde mi saymak lazım onu ve sence önemi nedir? Neden onu ve müziğini seçtin?
Önce tanımları yerlerine sabitleyelim; Klasik müzik bir dönemi tanımlamak için kullanılır. Mozart, Haydn ve Beethoven’a ait eserler de bu dönemde yer alır. Neyse, çok kısa özetleyelim: klasik müzik dediğimizde bu dönemlerin en yaygın formları olan senfoni, konçerto, sonat (keman sonatı piyano sonatı) vb. formlar gelir. 20. yy. müziğinde modern olanın geçmişle hesaplaşması müzikte de olmuştur. Sol eğilimli besteciler bu formları kullanmaktan kaçınmışlardır. Peki bu durumda; yani gelişmiş form ve yüksek sanat formları terkedildiğinde; elimizde ne kalır? Bir tür A-B-A formu ve bunun milyon çeşit varyasyonu. Okuyucunun ilgisini kaybetmeyelim ve kısa keselim; Cage klasik müzik geleneğinde bir besteci değildir; öğrencilik yıllarında bunu denemiştir, bu zanaatı öğrenememiştir ve vazgeçmiştir. Esas derdi de mıhlayıcılık gibi bir zanaata dönüşmüş klasik müziği öğrenmek değildi; modern bir müzik yapmak istiyordu. Yine de müzik üretebilmek için belli bir eğitim gerektiğini de fark etmiştir.
Benim için Cage’in önemi şudur: kendinden örnek vererek genç bestecilere Avrupa tekniklerini başlangıç noktası olarak almak zorunda olmadıklarını, bir köke ve geleneklere bağlanmaya çalışmaktansa dayanak noktası olarak kendi bireyselliklerini seçmeyi denemeleri gerektiğini göstermesidir. Cage’i neden seçtim? İlgilendiğim şey II. Dünya Savaşı sonrası Amerika kıtasının avangard bestecileriydi. Bu kişi Earl Brown veya Christian Wolff da olabilirdi (Morton Feldman üzerine çalıştığımı bildikleri için işim kolaylaşmasın diye seçtirmediler). Elbette Boulez veya Stockhausen de olabilirdi, ki bu ikisi Cage’in bir besteci olup olmadığı sorgulamasını başlatan kişilerdir. Bugün akademik çevrelerde bile Cage’in adı geçtiğinde öğretim görevlilerinin veya bestecilerin sırıttığını görebilirsiniz; ancak Cage’e tepeden bakanların çok kötü müzikler yazdığına da şahit olabilirsiniz. Bunun aksi de mümkündür; Cage’i çok sevip kötü müzik yazan daha doğrusu müzik yazdığını sanan insanlar da görebilirsiniz. Yani Cage’in besteci olup olmadığı tartışmasının insana pratik bir faydası yoktur, deyip konuyu kapatalım. Belirli bir besteci seçmenin kritik bir öneme sahip olduğunu düşünmüyorum; önemli olan seçtikten sonra üzerinde çalıştığın konunun doğru ve yeterli bir ışıkla aydınlatılabilmesidir.
“Yapı” da önemli bir kavram herhalde John Cage müziğinde
Müzikte yapı nedir? John Cage’in terminolojisinde yapı nedir? John Cage mimarlık eğitimi aldığı için yapıyı müzik dahilindeki terminolojiden farklı bir içeriğe kavuşturmuştur. Klasik dönemde formların en rütbeli olanlarında biri olan sonata allegro ki senfonilerin giriş bölümünde yerini alırdı, iki tema, yani müziksel fikir barındırır. Bu iki fikir önce sıra ile sunulur ardından gelişme bölümünde karşılıklı tartıştırılır ve sona doğru bir senteze varılır. (Tez antitez sentez gibi) Bu müziksel fikirler örnek veriyorum belli uzunluktadır: diyelim 4 mezur. Cage müzik için en önemli şeyin işte bu süre uzunlukları olduğunu söylemiştir. Yani estetiği ortaya koyacak şey sürelerin karşılıklı oranıdır. Ses ve sessizliğin karşılıklı oranı, bir eseri oluşturan büyük ve küçük parçaların birbirine oranı, ardışık seslerin sürelerinin birbirine oranı vb. vs... Burada antik Yunan estetiğine de bir gönderme var; o dönemde uzun ve kısa seslerin kompozisyonda dikkatle kullanılması gerektiğini, güzel bir eseri oluşturmada bestecinin oranlı bir dağılım gözetmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Bilmediğimiz bir sanat ile karşı karşıya kaldığımızda ilk dikkat edeceğimiz şey bu oran duygusudur. Cage, resim, heykel, mimari gibi sanatlarda temel teşkil eden şeyi müzikte zamanın organizasyonuna, parçayı oluşturan bölümlere ve seslere uygulamıştır.
Araştırmamı yürütürken, Cage’in yapı üzerindeki bu büyük ısrarına rağmen Cage’e ait eserler üzerinde yapılan çalışmalarda genel eğilimin Schoenberg’e ait yöntemler üzerinden ve geleneksel müzik teorileri üzerinden analiz etme olduğunu gördüm. Yapı üzerinden yapılacak analizlerin de en az bunlar kadar açıklayıcı olduğunu gösterdim. Cage de yapıyı armoni ve dizisel yöntemlerin yerine önermiş ve işlerliğini defalarca göstermiştir. Cage’in müziğinde sesler arasında şiirsellik genelde bulunmaz demiştik; çünkü sesleri kendisi seçmez hangi seslerin kullanılacağını ne kadar süre ile kullanılacağını I – Ching kehanetler kitabına danışarak belirler veya bu seçimleri icracıya bırakır. Ancak yapı konusunda bunu söyleyemeyiz. Haiku, Renga gibi Japon şiiri formüllerini yapıya uygulamıştır. Örneğin Cage’in müziğinde 5-7-5 mezur veya santimetre veya saniye uzunluğunda Haiku benzeri yapılara veya farklı simetri ve oranlara sıkça rastlarız.
Bu tür akademik çalışmalar Türkiye'de yapılıyor mu, yurtiçinde ve yurtdışında bu alanda neredeyiz? Akademik açıdan ne tür bir boşluk gördün?
Türkiye’de bu alanda pek ciddi bir çalışma yok bunun bir sebebi biraz önce söylediğim şeye dayanıyor; yani Cage’in bir besteci olup olmadığı sorusuna. Yurt dışında ise bu tartışma çoktan sona ermiş yepyeni çalışmalar yapılıyor, Cage’ e ait belge ve eserler yeniden inceleniyor. Ancak madalyonun bir diğer yüzü de var.
Akademik açıdan çalıştığım konuda gördüğüm boşluğun tanımını sadece Türkçe kaynaklara bakarak yapmam mümkün değildi. İngilizce kaynaklardan tümüyle faydalandım ve Türkçe çalışmalarda fark edemediğim, kendini gizleyen bir eğilim gördüm. İnsanlar sadece üretiyor ve ne ürettiğine bakmıyor bile. Deli gibi üretiyoruz; Deleuze ve Guattari’nin kulakları çınlasın! Normal adama oturacak bir sandalye lazımdır, sandalyeyi yapar oturur; deli durmaz bin tane yapar. Akademik durum bu işte. Yaptığımız çalışmanın kimseye faydası olacak mı? Çalışmamız bir gerçekliğe ışık tutuyor mu? Bu soruların hepsi rafa kaldırılmış sadece makaleyi veya tezi gerekli sürede gerekli formatta teslim etmek önemli. Daha da önemlisi; mesela bazı çalışmalarda yanlışlar var, bunlar genetik hatalar gibi kendini takip eden çalışmada daha büyük hatalara sebep oluyor. Bu açıdan, Cage üzerine çalışacak kişilere dikkatli olmalarını öneririm.
Sen aslında uzun süre rock müzik de icra ettin. Ama tez anlamında yoğunlaşman bir minimal müzik ustası için söz konusu oldu. Bu derece yoğunlukla ilgini çeken başka besteciler de var mı? Kimleri sayabilirsin?
Besteciler arasında ayrım yapamam, zaten belirli bir süre sonra dinlediğin şeye cerrah kadar kayıtsızlaşıyorsun. Temel yasalar dışında hiçbir şey ilgini çekmemeye başlıyor. Yerçekimi ayda şöyle dünyada böyle, Jüpiter’de biraz daha fazla... Bu yasa temelde nasıl işler, nasıl etkiler nasıl hesaplanır? Tasarımı anlaşıldıktan sonra yeni tasarımlar nasıl üretilebilir?
Bu açıdan bakıldığında besteciler en azından sorumluluk sahibi kişilerdir. Ne kadar damak tadınıza uygun işler yapmasalar da üretimleri sizde hasar bırakmaz. Farklı ses dünyaları ile tanışmak isteyenler için yine de birkaç isim sayalım: Gerard Grisey, Horatiu Radulescu, Tristan Murail gibi spektral besteciler; Edgar Varese’in çocuğu sayılabilecek Iannis Xenakis, Shostakovich’in öğrencileri Sofia Gubaidiluna ve Alfred Schnitkke, ritmik kompleksite ile bilinen Brian Ferneyhough veya ses ve gürültüyü birbirinden ayıran ince çizgide eserler üreten Helmut Lachenmann (ki ses ve gürültü aynı şeydir: sesin içerdiği enformasyonun miktarı bizim vereceğimiz kararı etkiler). Yani bu listeler uzar gider ne bulursanız dinleyin Youtube suggestions yardımcınız olsun. Hah... Glenn Branca’yı gitaristler için önerebilirim unutmayayım.
Cage üzerine yaptığım çalışma Türkiye’de birçok araştırmaya zemin oluşturabilecek bir çalışma oldu. Bugünlerde bu çalışmayı sadece bestecilerin değil herhangi bir okuyucunun veya Cage’i seven dinleyicilerin de anlayacağı şekilde basitleştirmeye çalışıyorum. Bir kitap haline getirmeye çalışıyorum ve her ihtimale karşı İngilizcesini de hazırlıyorum.