Modern bir ağıt

ESRA KARADOĞAN

Macar edebiyatının önemli yazarlarından Magda Szabo’nun yazmış olduğu ‘Iza’nın Şarkısı’, bir çocuğun küçüklüğünden başlayarak hayatını, ailesinin değişen dinamiklerini ve bir kadının dramını anlatan dokunaklı bir kitap. Savaş sonrasında hayatın değişimiyle beraber, Macar toplumunda yaşanan ciddi yabancılaşmayı, taşrada yaşayan anne ve modern yaşamda yerini bulan kızın ilişkisi üzerinden konu ediniyor. Bir zamanlar çocuğunun ihtiyaçlarını gözeten, onun hayatının bir parçası olan anne, büyüdüğünde de kızının hayatında bir renk olabilmeyi istiyor ama bireyselleşme, modern hayat gibi koşullarla bu bir türlü gerçekleşemiyor.

Iza’nın annesi

Kitabın ismi her ne kadar ‘Iza’nın Şarkısı’ olsa da ben kitap boyunca Iza’dan daha çok annesi Bayan Szöcs’ün hayatındaki yalnızlıkla karşılaştım. Yazar bilinçli bir şekilde Bayan Szöcs’ün bakışından anlatmış olanları. Bu yaşlı kadının eşini kaybetmesiyle beraber hayatındaki değişimin sonuçlarını gördüm. Iza, babasının vefatından sonra üzerine düşeni hemen yerine getiriyor, annesinin taşradaki eviyle tüm bağlarını koparıyor, onu yalnız bırakmamak adına yanına, Budapeşte’ye getiriyor. Bayan Szöcs, yıllar sonra kızıyla beraber yeni bir yaşam kuracaklarını, birbirlerine tutunacaklarının hayalini kurup, üzüntüsünü atlatacağını düşünüyor. Fakat ikisi birbirini anlamıyor ve bu büyük değişim yaşlı kadını derinden sarsıyor ama kızı bunu göremiyor, anlayamıyor.

İster istemez, Iza çocukluğunda ne yaşadı da böyle empati yoksunu biri oldu diye düşünebilirsiniz. Çocukluğu öyle pek kolay geçmese de güçlü biri o; hedefine odaklanarak, çalışarak, ailesinin üstünden yükleri alarak yaşamasını öğrenen bir kız o. Babası Vince büyük bir haksızlığa uğruyor, işinden oluyor, yaşamları değişiyor, ama aile tüm zorluklara göğüs geriyor. Iza mükemmel, ailesine sorun çıkarmayan, aksine onları sürekli gururlandıran ve olgunluğuyla hayatlarını kolaylaştıran bir çocuk. Okurken Iza’nın bu kadar mükemmel olmasının beni rahatsız ettiğini söylemek istiyorum. Yazarın, karakterin özelliklerini abartıp, hikâyeye zarar verdiğini düşündüğünüz bir mükemmellik değil bu. Gerçek ama donuk bir karakter Iza, herkese karşı mesafeli ve duygusuz biri, kırılsa bile hemen üstünü ustalıkla örtüyor ve yazar bunu okura çok başarılı bir biçimde aktarıyor. 

“Yaşlandım, diye düşündü Iza, yaşlanma olgusunun kendisinden değil de teşhisinden ürkerek; birlikte yaşarken ona ihtiyacım vardı. Yemeği, ev işlerini o yapıyordu, Antal’in giysilerini o onarıyordu. Benim bir yetişkin olduğumun, artık bir anneye ihtiyaç duymadığımın, şimdi destek ve tavsiyeye ihtiyaç duyanın kendisi olduğunun farkında değil…  …Oysa benim ne kabına sığmaz bir şefkate ne de desteğe ihtiyacım var, yalnızca sessizliğe gereksinim duyuyorum; yorgunum. Bu duruma alışacak mı? Ben alışacak mıyım? Ne olacak?”

Kuşak farkı

Ailesi ve Iza neredeyse hiç tartışmıyor, çok uzun zaman ailesi Iza’nın sözünü dinliyor, yönlendirdiklerine uyuyorlar. Fakat aslında aralarında kuşak farkından doğan ciddi bir anlaşmazlık söz konusu, annesi Iza’nın evine geldiğinde bu gerçek daha net gözüküyor; Iza onların iyi ama uzakta olduğu, onun da kendi hayatını istediği gibi yaşayabildiği günlerin özlemini çekiyor. Sabahları kalkıp makalelerine çalışıp, sonra işe ardında birini bırakmadan gittiği günleri, canı istediğinde seyahate çıkabilmeyi, arkadaşlarıyla akşam konsere veya tiyatroya gitmeyi ve tüm bunları yaparken vicdan azabı çekmediği günleri geri istiyor. Annesini geri gönderemez, onu tek başına bırakamaz ama annesinin ne kadar yalnız kaldığını görmeyecek kadar kör. Annesinin durumunun farkına vardığında da oyalanması için yaptığı küçük hilelerin annesine ne kadar zarar verdiğini göremiyor. Bayan Szöcs yaşlanmış olabilir ama hayatın bu kadar dışında bırakılmaya, bugüne kadar bildiği ve hayatını devam ettirmesini sağlayan tüm becerilerin bu kadar işe yaramaz olmasına alışkın değil ama Iza’nın bunu anlaması mümkün olmuyor.

‘Iza’nın Şarkısı’, sakin bir ağıt gibi, bir babanın ölümü, bir annenin yalnızlığı ve sonunda büyük bir vicdan azabıyla yüzleşmek zorunda kalan bir kadının yaşamını anlatıyor. Okurken Bayan Szöcs’ün usul usul söylediği ama kimseye sesini duyuramadığı şarkısını dinledim. Kızlar ve anneleri diye düşündüm; birbirlerini sevseler de bir süre sonra birbirlerinin hayatlarındaki varlıklarını devam ettirememelerini ama en çok da annemle olan ilişkimi düşündüm. Eminim çoğu okur, kitap biterken kendini bu noktada bulacaktır. Annesinden ve davranışlarından şikâyet eden modern kadının değil, geride bırakılan ve modern zamanda bildikleri geçersiz sayılan kadının dokunaklı hikâyesi ‘Iza’nın Şarkısı’, empatinin hepimiz için ne kadar gerekli olduğunu hatırlatan bir kitap. 

Iza’nın Şarkısı

Magda Szabo

Çeviri: Hakan Tansel

YKY

224 sayfa.