ESRA KARADOĞAN
İçimde Büyüyen Dünya, İrlanda’da ‘Yılın Kitabı’, ‘Costa İlk Roman’ ve ‘Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü’ gibi ödüllere aday gösterilen bir roman. Yazar Mary Costello, romanın merkezine Tess isimli bir kadını oturtmuş ve onun çocukluğundan başlayarak, gençliğini, yetişkinliği, yani tüm hikâyesini anlatan bir roman yazmış, bu açıdan İçimde Büyüyen Dünya’yı bir buildingsroman olarak değerlendirebiliriz. Kısalığına rağmen bir kadının tüm hayatını, gördüklerini ve hissettiklerini yalın bir dille sunuyor.
Tess’in hikâyesi
Tess, olayın vahametini tam anlayamayacağı kadar küçük yaşta annesini kaybeden bir kız çocuğudur. ‘İçimde Büyüyen Dünya’ böyle travmatik bir olayla açılışı yapıyor. O yaşta bir çocuk için bu kayıp pek anlam verilemezdir, üstelik Tess annesinin hasta olduğuna dair ipuçlarını vefatından sonra kavrar. Annesinin tabutunun gittiğini görürken bile gerçekçi gelmiyordur bu ölüm, tüm olanlar. Cenazeden sonra eve dönen insanların değişimini gözler, babasının ve kardeşlerinin ve diğerlerinin; ona göre annesinin varlığı hâlâ evde gibidir, çok kısa bir süre sonra öyle olmadığı gerçeğiyle yüzleşir. Ölümün yakıcılığı ve bir çocuğunun bununla baş etme yöntemi olarak, neredeyse başkalarını teselli edecek kadar iyi gözükmesi ve aynı zamanda annesinin ölümüne inanamayışı yazarın diliyle birleşerek çok iyi aktarılmış. Çocukluğunu böyle büyük ve önemli bir kaybın gölgesinde geçiren Tess başka bir ölümle birlikte bir süre konuşamıyor, tam olarak tanıdığı biri bile değil bu, fakat ölümün onda bıraktığı iz kalıcı bir yara artık, hayatı boyunca varlığını hissettiriyor. Hatta sonrasında da yakalandığı bir hastalık ona hassas damgasını vurulmasına sebep oluyor.
“Kendini tekrar iyi hissetmesini sağlayacak bir yer bulmak için evi dolaşıyor. En sevdiği odalara gidiyor, arka merdivenlerin altındaki boşluğa, meyve bahçesine. Ama mutluluk duygusu geri gelmiyor. İçinde kötü bir sır gibi sakladığı bu duyguyu hiçbir şey geçirmeyecek.”
Yazar Mary Costello karakterin bakış açısını daha iyi yansıtmak için olmalı sanıyorum; şimdiki zaman kipini kullanmayı tercih etmiş. Sanki bu durum Tess’in çocukluğunun geçmişte kalmadığını, karakterin tüm hayatını etkileyen bir dönem olduğunu vurguluyor. Dilden dolayı başlarda bu durum okuru biraz sıkabilir fakat sebeplerini anladıktan sonra romanla ve Tess ile kurduğumuz bağ kuvvetleniyor. Roman boyunca Tess’in bakış açısını hiç kaybetmiyoruz, her satırla, yaşadığı her değişimle beraber olayları Tess’in gözünden görüyoruz.
Zaman geçiyor, her şey değişiyor ama ailenin üzerinde ölümün bıraktığı hasar değişmiyor. Babası artık sert bir adam, ona bulaşmamak için sessiz bir nevi görünmez bir hayat sürmeye çalışıyor çocuklar. Tess büyüyor, bir hemşire oluyor, Amerika’ya yerleşiyor, insanların içine karışsa da asla tam olarak bir yakınlık kuramıyor. Âşık olduğunu düşündüğü tek erkekten bir çocuk sahibi oluyor ve Amerika’da yalnız bir anne olarak hayatına devam ediyor ama ölüm oldukça yakın ona, pusuda bekleyen kötü biri gibi onu yaralamaktan, canını acıtmaktan başka bir şey yapmıyor.
“Ama insanların arasında olmak kendiniz yalnız, hatta bazen tehlike altında hissetmesine yol açıyordu. Onların konuşmaları, düşleri ona hep önemsiz ve yüzeysel geliyordu, gerçek sohbete, meselenin özüne gelmeden evvel o yolda aşılması gereken bir şey gibi. Kendisiyle aynı duyguları paylaşan birini beklemekte olduğunu fark etmişti.”
Mary Costello’nun İçimde Büyüyen Dünya’sı için Coetzee, kimsenin fark etmediği silik yığınların arasında unutulup gidecek bir kadına hayat veriyor demiş. Kitabın son sayfalarını okuyup bitirdiğinizde buna tamamen katılıyorsunuz. Sıradan bir yaşamı, basit bir dille ama insanın içine dokunan, ince bir güzellikle anlatıyor Costello. İçimde Büyüyen Dünya insanı yalınlığıyla etkileyen, okunmaya değer bir roman.
İçimde Büyüyen Dünya
Mary Costello
Çeviri: Peren Demirel
Kafka
200 sayfa.