Ermeni Soykırımı konusunda çalışmalarıyla bilinen Taner Akçam çalışmalarının yeni dillerde yayınlanması vesilesiyle Ermenistan'ın başkenti Yerevan'daydı. Bir dizi toplantı ve söyleşiye katılan, kitaplarını imzalayan Akçam yeni hükümet çevreleri ve yeni Dışişleri Bakanı Mnatsakanyan ile de buluştu. Taner Akçam ile Ermenistan’ın yeni dönemine dair izlenimlerini, akademik açıdan soykırım çalışmalarındaki son durumu ve yeni hükümetin temsilcileri ile yaptığı temasları konuştuk.
YETVART DANZİKYAN
Çalışmalarınızın İngilizce ve Ermeniceye çevrilmesi vesilesiyle Ermenistan'daydınız. Öncelikle çalışmalarınız çevrilmesi sonrasında nasıl yankılar aldınız?
Ermenistan ziyaretimin nedeni, ‘Naim Efendi Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları’ kitabının İngilizcesinin yayınlanması vesilesiyle, Ermenistan Amerikan Üniversitesi tarafından davet edilmemdir. Amerikan Üniversitesi dışında Erivan Devlet Üniversitesi’nde Türkoloji bölümü öğrencilerine Türkçe konuşma yaptım. Ayrıca da Khoren and Shooshanig Avedisian Okulu’nun mezuniyet töreninde konuştum. Ermenistan ziyareti esnasında, hemen tüm kitaplarımın Ermeniceye çevrilmiş olduğunu gördüm. Çevirisi yapılmamış iki kitap için de (‘Kanunların Ruhu’ ve ‘Naim Efendi Hatırat’ı) galiba ön anlaşmaları yapıldı gibi...
Akademik faaliyetler dışında, siyaset içinde aktif görev alan ve yakından izleyen birkaç arkadaşla çok yararlı bazı görüşmeler yaptım.
Seyahatiniz Ermenistan'da yeni yönetimin iktidara gelmesinin hemen sonrasına denk geldi. Gözlemleriniz neler, Ermenistan halkı nasıl bir ruh hali içinde, halk hareketinin kansız bir şekilde iktidara gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ermenistan bana şu anda Asterix ve Obelix çizgi romanını hatırlatıyor. Hikaye bilinir: Roma İmparatorluğu tüm Avrupa, Kuzey Asya ve Ortadoğu’yu işgal etmiştir ama Asterix ve Obelix’in yaşadığı Armorica bölgesinde tek bir köyü işgal edememiştir. Bu küçücük köy ufacık bir leke gibi durur İmparatorluk haritasında... Ermenistan bugün Asterix ve Obelix’in köyü gibi. Tüm dünyada [Rusya, Türkiye, ABD ve Avrupa] milliyetçilik ve ırkçılığın kol gezdiği, otoriter ve totaliter eğilimlerin siyaseti büyük ölçüde belirlediği bir ortamda, Ermenistan bu büyük haritada güzel bir leke gibi... Ülkede demokrasi ve özgürlük rüzgarları esiyor. İnsanlar, bazıları çok dikkatli ve çekingen olsa da büyük bir ümit içindeler. Bir şeyleri başarmış olmanın mutluluğunu yaşıyorlar.
Sadece Türkçe-İngilizce günlük gazeteler ve konuyu bilenlerden dinlediklerimle sınırlı bilgi dağarcığımla gelişmeler hakkında “değerlendirme” yapmak istemem. Ama duyduklarımı aktarabilirim: kritik soru, Serj Sarkisyan’ın niçin iktidarı kolayca teslim ettiği, barışçıl geçişin nasıl sağlandığıdır... Üç temel gerekçe söylediler bana: 1) 23 Nisan’da istifa etmeseydi 24 Nisan kana bulanabilirdi ve bu Ermeniler için bir “kimlik imhası” anlamına gelirdi; soykırımın anma gününde Ermenilerin birbirleri ile çatıştıkları ve karşılıklı ölümlerin olduğu gibi bir resmi düşünsenize... Düşünmesi bile ürkütücü... 2) Rusya’nın, sivil direnişin kanlı bastırılmasını asla desteklemeyeceğini açık olarak söylemesi. Muhalefet, Rusya’ya Ermenistan dış politikasında bir değişiklik olmayacağı garantisi vermişti ve mevcut iktidarla sorunu “iç sorun” olarak tanımlıyordu. Rusya için halk desteği olmayan bir rejimi desteklemek yerine, halkın desteğini almış demokratik bir rejimle devam etmesi çok daha uygundu... 3) Evde kimse kalmamıştı... Herkes sokakta idi. Benim anladığım bir diğer husus da Nüfusun homojen (Ermeni ve Hristiyan) olması. Etnik-kültür kimlik bölünmeleri olmadığı için, ortak tavır almak daha da kolaylaşıyor.
Şu anda Ermenistan’da bizim Susurluk ve Ergenekon süreçlerinde yaşadıklarımız yaşanıyor, her gün yeni bir skandalla ortalık çalkalanıyor ve eski oligarkların çirkin ilişkileri ve yolsuzlukları gün ışığına çıkıyor. Tüm zorluklarına rağmen Paşinyan’ın, kurum ve kuralların çalıştığı, demokratik bir sistemi kurmada başarılı olacağı görüştüğüm insanların genel kanaati gibi... Bunun için ama Parlamentoyu arkasına alması gerekiyor ve erken seçim şart. Konuyu yakından izleyen bazı gazeteci arkadaşların bana aktardıkları arasında, Ekim’de muhtemel bir erken seçim olacağı bilgisi de vardı...
Susurluk ve Ergenekon dışında size benzerlik gibi görünen başka gelişmeler var mı?
Evet, aslında duyduğumda “Kılıçdaroğlu’nun beceremediği” diye bir yazı da yazmayı düşünmüştüm. Meğer Paşinyan Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nden etkilenmiş ve kendisine onu model olarak almış. Muhalefetini “adalet yürüyüşü” olarak başlatmış ve ilk önce Gümrü’den Erivan’a yürümüş. Daha sonra da insanları sokağa çağırmış. Hükümetin sivil muhalefete saldırması üzerine de insanlara akşamları çanak-çömlek çalmalarını önermiş. Bu da sembolik bir direniş tarzı olmuş. Yani, Türkiye bazı sivil direniş tarzları ile bir örnek de teşkil etmiş. Burada görülen, Türkiye’de Kılıçdaroğlu’nun Paşinyan gibi siyasi cesarete sahip olmaması ve değişiklikten korkması galiba...
Temaslarınız sırasında Ermenistan'ın yeni Dışişleri Bakanı ve diğer yetkililer ile de görüştünüz. Özellikle Dışişleri Bakanı ile görüşmeniz nasıl geçti, Türkiye ile ilişkilere yönelik yeni bir yaklaşıma dair bir izlenim edindiniz mi? Keza Ermenistan Diaspora ilişkilerine dair yeni bir yaklaşım gözlediniz mi?
Yeni Dışişleri Bakanı Zohrab Mnatsakanyan ile ABD’den tanışırım. Birçok toplantıda aynı masaya oturmuştuk. Programımda kendisi ile görüşme yoktu. Çok yoğun olacağını ve bir akademisyen ile görüşmeye vakti olmayacağını biliyordum. Ben sadece, geldiğimden haberi olur ve ‘niye aramadı’ diye yanlış anlamasın diye, Ermenistan’da olduğumun ve göreve atanmasını kutladığımın kendisine iletilmesini istemiştim. Sağolsun, büyük bir incelik göstererek beni görmek istedi. Türkiye konusunda söyledikleri oldukça karamsar idi. Özetle, “Biz, protokoller sırasında söyleyecek her şeyimizi söyledik ve kullanabileceğimiz her argümanı kullandık ve sonuç ortada,” dedi. “Şu anda oyunu değiştirmeye yarayacak, söylenecek yeni bir şey yok. Konu tamamıyla Türkiye’nin sahasında ve onların elindedir.” Dolayısıyla, anladığım yeni bir açılım vb. beklemiyor. Bir tek hükümetler arası değil, daha önce TARC örneğinde olduğu gibi Track-II olarak bilinen, kapalı kapılar arkasından desteklenen, yarı-resmi girişimler de beklemiyor. Her iki ülkenin tabanından, sivil toplum örgütlerinden gelecek her türlü girişime ise sıcak baktıklarını, desteklediklerini söyledi.
Mesleğim gereği, kendisi ile daha çok Ermenistan’ın “soykırımların engellenmesi” konusundaki girişimlerini konuştuk. Bilindiği gibi, 11 Eylül 2015'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Ermenistan’ın girişimi ile 9 Aralık tarihini "Uluslararası Soykırım Kurbanlarını Anma, Onur ve Soykırım Suçunun Önlenmesi Günü" olarak ilan edilmişti. Anladığım bu yıl Ermenistan’da bu doğrultuda bazı etkinlikler düzenlenecek. Bakan, “Biz sadece kendimizle yapılanla değiliz, tüm dünyada soykırım ve kitlesel katliamlar ciddi bir sorundur ve engellenmesi yolunda ciddi çabalar harcanmalıdır. Biz Ermenistan olarak bu çabalarımızı artırarak sürdüreceğiz”, dedi.
Ben de konu hakkındaki kanaatlerimi kendisiyle paylaştım, burada ayrıntısına giremeyeceğim, “kitlesel katliamlar ve engellenme imkanları” konusunda benim için de çok faydalı karşılıklı bir görüş alış-verişi oldu.
Ermenistan’da soykırım konusundaki akademik çalışmalar hakkında bir gözleminiz oldu mu?
Ziyaretim sırasında beni en çok ilgilendiren konu buydu. Ağırlıkla Amerikan Üniversitesi ve Devlet Üniversitesi Türkoloji bölümü ile bu konuları tartıştık. Benim gözlediğim, yeni genç ve dinamik bir akademik kuşağın oluşmakta olduğu... Bu kuşak henüz yeterli uluslararası bağlantılara sahip değil ve çalışmaları fazla bilinmiyor. Bunda çalışmaların Ermenice olmalarının yanı sıra, Batı’daki çalışmaları yakalayamamış olmak da bir rol oynuyor. Dolayısıyla, Batı’daki Ermeni soykırımı ve ilgili konuları çalışan akademisyenlerle Ermenistan Akademisi arasında ciddi köprüler kurmak gerekiyor. Kişi olarak bu konuda üstüme düşeni yapmak istiyorum. Bakalım...
‘Ermenistan’da Müslümanlaştırılan Ermeniler konusu ilgi görüyor’
VARDUHİ BALYAN
Taner Akçam’ın Ermenistan seyahati sırasında 2016 yılında Ermenice’ye çevrilen “Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması” kitabının tanıtımı da yapıldı. Tanıtım toplantıları hayli ilgi gördü. Bu vesileyle kitabın çevirmeni Türkolog Meline Anumyan’la kitabın Ermenistan’da gördüğü ilgiye dair bir söyleşi yaptık.
Taner Akçam’ın ‘Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması’ kitabını Ermenice’ye çevirdiniz? Neden bu kitabı seçtiniz?
Sayın Taner Akçam’ın Ermeni meselesi ve Ermeni Soykırımı hakkında çok sayıda kitabı var. Ermeniceye çevirmek için neden bu kitabı seçtim? Bu konuda çalıştığım yerin büyük etkisi var, zira Batı Ermenileri Sorunları Araştırmalar Merkezi (BESAM) Türkiye’deki Müslümanlaştırılmış Ermenilerle ilgili araştırmalar yürütüyor. 2014 yılında ‘Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması’ kitabı çıktığında, araştırma merkezimizin müdürü Haykazun Alvrtsyan’ın tavsiyesi üzere kitabın çevirisi için Taner Akçam’a başvurdum. Akçam kitabın BESAM tarafından çevrilip basılmasını kabul etti. Ermeni dili ve edebiyatı uzmanı Haykazun Alvrtsyan kitabın Ermenice çevirisinin editörü oldu. Kitabın Ermenice’ye çevrilmesini ve basılmasını “Jirayr Nşanyan” vakfı karşıladı.
Sizce bu kitabın Ermeniceye çevrilmesinin ve Ermenistanlı okurlara ulaştırılmasının önemi nedir?
Bu kitap o kadar önemli ki sadece Ermeniceye değil birçok farklı dile çevrilip Ermeni soykırımı ve Ermeni meselesi üzerine çalışan bütün akademisyenlerin ulaşabileceği hale gelmeli. Elbette, kitabın Ermenicesi daha da önemli, zira Ermeniler günümüzde hiç olmadığı kadar Ermeni soykırımının sonucu olan Müslümanlaştırılmış Ermeniler konusunu merak etmeye başladı. Taner Akçam’ın bu kitabının Ermeni okurlar ve akademisyenler için başka önemi de, kitabın neredeyse tamamının Osmanlı kaynaklarına dayanması, özellikle de tüm soykırım süresinde merkezi hükümetin bölgelere göndermiş olduğu telgraflar ve aldığı cevaplar üzerine olmasıdır. Bu çalışma, Ermeni Soykırımı’nın ve Ermenilerin zorla asimilasyonunun sistematik özelliğini bu anlamda açığa çıkartan son derece değerli belgeler ihtiva etmektedir. Sayın Akçam’ın belirtmiş olduğu gibi, konuyla ilgili kitaplarda, ihtidanın teşvik edilmediği ve merkezi hükümet tarafından kontrol edilmediği, sadece yerel yöneticilerin iradesi veya “oluruyla” gerçekleştirilmiş olduğu fikri ileri sürülmektedir. Hâlbuki bu telgraflar, İttihatçıların emelinin, Ermenilerin bir halk olarak tamamen yok edilmeleri olduğundan dolayı, Jön Türk yöneticilerinin ve özellikle de Talat’ın, mühtedi Ermenilerin kendi yerleşim yerlerinde kalmalarına zaman-zaman izin vermeyerek, tüm ihtida sürecini tamamen kontrol altında tuttuğunu göstermektedir. Sayın Akçam, ayrı bir başlıkta, Ermeni çocuklar ve kadınların zorla asimilasyonu siyasetine değinerek, Jön Türklerin telgraflarında, bu çocukların yetim kalacakları ve onların İslam ve Türk kültürüne göre eğitilmesi amacıyla yetimhanelere veya Müslüman ailelere dağıtılmaları gerektiğini belirttiklerine işaret etmektedir. Yazar, bu konuda var olan ve soykırım bilimi için son derece önemli kasıt olgusunu, yani Jön Türklerin Ermenileri kesin ölüme yollamış olduklarını çok iyi bildiklerini vurgulamaktadır.
Ermenistan’da kitabın Ermenice çevirisinin tanıtımı yapıldı. Nasıl geçti? Kitaba halkın ilgisi nasıldı?
Kitap tanıtımı beklediğimizden çok daha büyük ilgi gördü. Hatta salonda yer kalmadığı için sandalyeler eklemek zorunda kaldık. Taner Akçam’ın Ermenistan’da bilindik ve saygın akademisyen olduğunu düşünüyorum. Kitap tanıtımına yurtdışından gelen Ermeniler de katıldı. Kitap tanıtımına özellikle Akçam’ın konuşmasını dinlemek için Türkiye’den Yerevan’a gelen Ermeniler de gelmişti. ‘Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması’ kitabına ilgi hep vardı, iki senedir sadece konunun uzmanları değil, konuya ilgi duyanlar bile kitabı merkezimizden elde ediyorlardı. Akçam’ın bu kitabı Ermeniceye 2016 yılında çevrilip basılmıştı, fakat yazarın katılımı olmadan tanıtım yapmayı istememiştik. Ve şimdi Ermenistan’daki Amerikan Üniversitesi’nin davetiyle profesör Akçam’ın Ermenistan’da olacağını öğrenince kitap tanıtımını organize ettik.
Taner Akçam’ın kitabının Ermenicede yayınlanması Ermeni ve Türk akademisyenlerin işbirliğini güçlendiriyor mu?
Bu konulara çalışan bir akademisyen olarak, Ermeni tarihçilerinin Ermeni tarihine ve tarihimizin en karanlık sayfalarından olan Ermeni soykırımına tarafsız yaklaşan, tarihi gerçekleri saptırmayan bütün Türk ve yabancı akademisyenlerle çalışmaya hazır olduğunu söyleyebilirim. Bu anlamda Ermeni bilim insanları için Akçam’ın çalışmaları çok önemli, zira bu çalışmalar son derece tarafsız ve yazar bilim insanına özgün tarafsızlığı koruyarak tarihi gerçekleri belgelerin asıllarına dayanarak analiz ediyor.